Kategori arşivi: 5.Rıza

Dua-Rıza

DUA:

Ya! Allah! Çok zor olan makamının müjdelerini vermektesin. Oralara çıkmak biz kullarına zordur. Ağır imtihanlara gark olabiliriz. Gerçi, çileyi devası ile verirsin de biz, devayı beklemeye sabredemeyiz. Buralarda dolaşmamız tehlikeli. Ama Sen dilersen, kolaylaştırırsın. Sen sadrımızı genişletirsen, mümkün olabilir. Bizler ahir zamanın aciz ümmetleriyiz. Bunca dünya gailesi ile, Seni unutabiliriz. Bizlerin az olan amellerimizi, çok olarak kabul et. Bizleri esas âlemde mahzun ve mahcup etme, Ya! Rab!

Amel defteri sağından verilenlerden,  tevbe ile gelenlerden, iman ile aslına rücû edenlerden eyle. Nefsimize uymayarak, Sana yaklaşmamıza yardım et. Biliyoruz ki nefsimize uymakla, dünyaya yaklaşırız. Sana uymakla,Sana yaklaşırız. Bize sevimli olan yakîni nasip et Ya! Rab!

Aslında yakînin de yakînini istemekteyiz. Taleb edene veririm diyorsun, bu sebepten haddi aşarak istiyoruz, lûtfet Ya! Rab!

Kul haklarından kurtulup, verdiklerinden ve vermediklerinden razı olduğumuzu hayal ederek, rıza kapında bekliyoruz. Hayal ile olmaz ama, Sen de çok büyük bir Sultansın. Elbette hazinen hayallerimize bile sığmaz. Senin Sultanlığının ve bizim de kulluğumuzun icabı olarak, umuyoruz.

Günahlarımız Seninle aramızda. Hani dünyada iken nasıl örttün ise, ahirette de öyle örtersin diye umuyoruz. Kudretini öyle bildirdin ki, her şeyin Senin hükmünde olduğunu, ve Sana hiçbir müdahalenin olmayacağını biliyoruz. Sana kimse karışamaz, bu sebepten affet Ya! Rab!

Bize şu dünyada belâ olarak sadece nefsimiz yetti. Başka belâlar zayıf kaldı. Acizane mücadele etmeye gayret ettik. Başaramayanlar ile, başaranlarımızınkini birbirine katıver. Bizi çok merak ettiğimiz ve çok arzu ettiğimiz yakınına alıver, Ya!Hû!

Rıza elbiseni, şükür kisveni, tevekkül devasını, tevhid nûrunu, amel sermayesini bize arkadaş et, bizi isyan edenlerden,  razı olmayanlardan, delâlete düşenlerden  etme Ya! Zülcelâl-i vel ikram. Amin.

Sonum Sende

SONUM SENDE

 

Sen bir umman , ben bir katre

Buluşmuştuk şu gönülde

Ayrılık acı gelse de

Razı ettin, razı oldum.

 

Sen kudretli, ben bir aciz

Sırlanmıştık bir kâsede

Hiçbir cevap gelmese de

Sonum Sende, sonum Sende

 

Karışınca tatlı suya

Boyanıverdim boyana

Hayran oldum, her huyuna

Sonum Sende, sonum Sende.

 

Görsem dedim, görmez oldun

Duysam dedim, duymaz oldun

Aciz ettin, bilmez oldum

Razı ettin, razı oldum.

 

Şevkim taştı ses gelmedi

Ünsüm coştu, dost gelmedi

Zehir sundu, zor gelmedi

Sonum Sende, sonum Sende.

 

Ne istersin bir katreden?

Susuz kaldın sanan olur

İki cihan şöyle gelse

Sensiz cihan, zindan olur.

 

Aşka attın rızan için

Sandım sevdin,  Zâtın için

Kor ateşle yandı içim

Sonum Sende, sonum Sende

 

Sen bir umman, ben bir katre

Razı ettin, razı oldum.

Sonum Sende, sonum Sende

Razı ettin, razı oldun.

Kahrı ve Lutfu Bir Görmek

KAHRI VE LÛTFU BİR GÖRMEK:

Kahır sözü ile; Hakk’ın teyidi ile şahsi isteklerin yok edilmesi, nefsin arzularının men edilmesi ve bunlar olurken kendilerine ait bir isteğin olmamasını anlıyoruz.

Lûtuf sözü ile; sırrın bekası, müşahedenin devamı ve istikametin kararlı olmasını anlıyoruz.

Olması gereken ise; Hakk Tealâ kulu hakkında neyi murad etti ise, ona razı oluş ve talepsizliktir. Bu rızadır. Rıza kişiyi dertten kurtarır. Kalpten Allah(c.c.)’tan başka her türlü düşünceyi siler.

Rızanın hakikati; kul bütün hallerinde Allah-ü Tealâ’nın kendini gördüğüne tam iman etmiştir ve yine kul Allah(c.c.)’ın ilmine  razıdır ve bu ilmi beğenmektedir.

Rıza ehli dört kısım olur:

1)   Nimet ile Allah(c.c.)’dan razı olanlar: Dünya nimetleri ile Allah(c.c.)’dan razı olanlar helâk ve hüsrandadır. Rızaları ateştir. Bu rıza daimi olarak nimeti veren ile alan arasında perde olur.

2)   Belâ ile razı olanlar: Belâyı vereni görüp, belâyı taşımaya güç getirirler. Belânın üzüntüsü, dostu müşahede etme sevinci ile, üzüntü olmaktan çıkar. Rızanın ilk makamıdır.

3)   İhsan ile razı olanlar: İhsan karşısında aciz olduklarını hissederler. Dert ve meşakkatler kalpte külfet yaparlar. Bu kişilerde kalbin külfeti yok olur. Kul keşif haline ulaşınca marifet, hakikat olur. (Allah(c.c.)’ı hakikat üzere bilirler).

4)   Dostluk safası ve istifası içinde razı olanlar: Hakk’a aşık olanlardır. Bu kişilerin kalpleri İlâhi huzurdadır. Kalpleri halktan kopmuş, esaret bitmiş, makam ve hal kaydından kurtulmuş, sırları masivadan kesilmiştir.

“Bir kimse Allah(c.c.)’a ve kazasına razı olmazsa, kalbini meşgul etmiş ve bedenini yormuş olur; yaptığı ibadetin ve amelin ona bir faydası olmaz”     Hadis-i Şerif

İsyan Edilen Memleketten Uzaklaşmak

İSYAN EDİLEN MEMLEKETTEN UZAKLAŞMAK:                         

Bu da rızaya aykırı değildir. Hz.Peygamberimiz (s.a.v.): “Taun olan yerden çıkmayınız” buyurmakla, hastalığın bulaşıcı olduğunu ve başka yerlere gidilirse bulaştırılacağı tehlikesi ile, çıkışı ve girişi yasaklamışlardır. Zayıf görüşlü bazıları da bu hadisi kaynak alarak, isyan olan yerden de çıkmamak lâzım gelir, şeklinde düşünmüşlerdir. Burada bu çıkışı Allah(c.c.)’ın kazasından kaçmak olarak değerlendirirler. Halbuki isyan olan memleketten çıkmak da Allah(c.c.)’ın kazasındandır. Masiyete teşvik eden şüpheli yerlerden de uzaklaşmak, rızaya aykırı değildir.

“Allah(c.c.)’ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz”                                                                                Nisâ/ 97

Şayet ailevi durumu çıkmasına engel olursa, haline razı ve durumundan emin olmamalıdır. Bu duruma üzülmelidir ve devamlı olarak:

“Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bir şehirden çıkar”

(Nisâ/75) duasına devam etmelidir. Zira zulüm olan yere belâ iner ve iyileri de, kötülerle birlikte içine alır.

Alimler şu üç makamın üstünlüğü hususunda ihtilâf  etmişlerdir:

1)   Bir an önce Allah(c.c.)’a ulaşmak için ölümü sevmek,

2)   Kulluk ve ibadeti arttırmak için yaşamı sevmek,

3)   Allah(c.c.)’ın takdirini sevip, rıza gösterip, isteksiz olmak.

Konuyu Ariflere götürmüşler, onlar da üçüncü makamı üstün bulduklarını söylemişlerdir.

Dua Rızaya Aykırı Değildir

DUA RIZAYA AYKIRI  DEĞİLDİR:    

Dua, sahibini rıza makamından çıkarmaz. Aynı zamanda günahı çirkin görmek, günahkâra ve günah sebeplerine kızmak, isyanı ortadan kaldırmak, iyiliği emredip kötülükten men etmek de rızaya karşı değildir. Şeriat hakkında cahil olan bazıları, küfre razı olmayı da rızadan sanmış ve aldanmışlardır.

Allah-ü Tealâ “ Korkarak ve umarak bize dua ederler” diye (Enbiya/90. âyetinde) dua edenleri övmüşlerdir.

Küfre razı oluşun yerilmesiyle ilgili olarak: “Kötülüğe şahid olup, ona rıza gösteren, o kötülüğü yapmış gibidir”Hadis-i Şerif’i örnek almamız gerekendir.

Hayır ve şerri yaratan, Allah-ü Tealâ’dır. Hayra rızası vardır, şerre rızası yoktur. “Şerri Allah yaratmaz” demek cehalettir. “Rıza bakımından hayır ve şer aynıdır” diyenler ise, kısa görüşlüdür. Bu konunun tam aydınlatılması mükâşefe iledir ve kader sırrına girer. Buna da müsaade yoktur. Bize yakışan, şu andaki öğrenmemiz gereken; “Şerrin arkasındaki hayrı göremediğimiz için, şerre razı olmamak gerekir” dememizdir.

Dua kalbin cilâsıdır. Keşfin anahtarıdır. Yaradanımız ile konuşmak, dertleşmek, her şeyini O’na açmak, yardım dilemek, kendimize en yakın olarak O’nu bilmektir. Allah-ü Tealâ duayı emretmiştir, “Taleb edene, veririz” ayeti ile, kulunun talebini beklemektedir. Allah(c.c.)’a baş vurmak için sebeptir. Sebeplere baş vurmak ne tevekküle  ne de kazaya rızaya aykırıdır.

Yalnız şikâyet maksadıyla, derdini anlatmak rızaya aykırıdır. Bilgi vermek üzere anlatmak aykırı değildir. Bunun gibi pek çok kısımlar vardır ki seçilebilir. Kul olana düşen ise, mülkü sahibine bırakmaktır.

Rızanın Hakikati

RIZANIN HAKİKATİ:

Kazaya rıza, Allah(c.c.)’a muhabbetin meyvesi ve mukarreblerin en üst makamıdır. Bu makamdan haberi olmayanlar, rızayı bilmemeleri sebebiyle, insanın arzularına uymayan belâ ve müsibetlerde rıza düşünülemeyeceğini, ancak sabrın mümkün olduğunu söylemişlerdir. Böyle söyleyenler, muhabbetullahı göz ardı etmiş veya reddetmiş olurlar. Şayet muhabbetullah kabul ediliyorsa, rıza inkâr edilemez. Zira seven sevdiğinin her yaptığına razı olur. Sevenin, sevdiğinin her yaptığına razı olması iki sebepten olur:

1)Muhabbetullaha uğrayan kalp, bu düşünceye daldığında başka şeylerden haberi olmaz. Muhabbet, acı duyularını iptal eder. Bütün arzusu sevdiğini görmek olan aşık, aşırı derecedeki sevgisi sebebiyle; başkalarından gelen üzüntü ve sıkıntıları da duymaz olur. Hele bu meşakkat kalbini doldurmuş olan sevdiğinden gelirse, nasıl duyar ki? O’nun Cemalinden bir kısmı kendisine keşfolunandır. Hayran olarak O’na bayılır da, diğer olaylardan haberi bile olmaz.

2)Veya elemin acısını duyar da buna razı olur. Hattâ bu acıya  rağbet ve heves eder.  Bu rağbet aklı iledir. Meselâ bir belâ ile karşılaştığı zaman, razı oluşu ile alacağı mükâfatı düşünerek, sevinir, hattâ şükreder. Ayrıca sevdiğinin arzusuna uymakla, O’nun dilediği her şeyin sevimli gelmesi söz konusudur.

Basiret ile idrak edilen; kemalinin sonu olmayan bir güzelliğe sevgi duymak, gerçek sevgidir. Bunu hisseden basiret sahibi, öldükten sonra da Allah-ü Tealâ’nın katında diri ve daha büyük bir zevktedir.

“Sıkıntının mükâfatını bilen, ondan kurtulmaya heves etmez”                                                            Şakik-i Belhî

“Seven, belânın acısını duymaz. Yetmiş kılıç yarası alsa da duymaz”                                              Seriyyü’s- Sakatî

“Mısır halkı dört ay yemeden içmeden Yusuf a.s. ın güzelliğine baka kaldılar. Acıktıklarında O’nun yüzüne bakarak, açlıklarını unuturlardı. Kur’an-ı Kerim’de ise daha önemlisi haber verilir ki; Mısır’ın ileri gelen kadınları, Yusuf a.s. ın Cemaline hayran kalarak, ellerini kesmişler, fakat acısını duymamışlardır”

Ebû Amr Muhammed b.el-Eş’as

“Her makamın haline erdim. Yalnız rızaya ulaşamadım. Ondan bende yalnız, esen bir rüzgarın getirdiği koku vardır. Bu da bütün insanlar Cennet’te, ben de Cehennem’de olsam, buna razı olurum”

Ebû Süleyman ed-Dârâni

Arifin birine rıza makamının son haddine varabildin mi, diye sormuşlar. O da “Gayesine varamadım, fakat rıza makamına ulaştım. Eğer beni Cehennem üzerinde; insanların Cennet’e ulaşacakları bir köprü yapsa; sonra beni onların yerine Cehennem’e koysa, buna razı olur ve hatta sevinirim” demiştir. Zayıf insanlar için zor olsa da , kuvvetliler için kolay olan bu hali inkâr etmek, yanlış olur.

Sa’d b. Ebî Vakkas (r.a.)’ın gözleri görmez olmuştu. Hz.Resul(s.a.v.)’in, Sa’d’ın duasını kabul etmesini Allah(c.c.)’dan dilediği bilindiğinden; herkes “bize dua et” diye yanına gelirdi ve O da herkese dua ederdi. Yeğeni, kendi gözlerinin açılması için niye dua etmediğini sorduğunda; “Allah-ü Tealâ’nın hakkımdaki bu hükmü, benim için gözümün görmesinden daha hayırlıdır” demiştir.

Abidlerden biri işlediği bir günah sebebiyle, altmış yıl ağlayıp, istiğfar etmiştir. Günahı sorulduğunda; “Bir defa bir şey için (keşke olmasaydı) demiştim” demiştir.

Sırrî’nin ticarethanesinin bulunduğu çarşıda yangın çıkmış, kendisine sadece kendi dükkânı yanmadığı haberi geldiğinde; bir anlık gafletle “elhamdü lillah” demiş, daha sonra da bu gafletini anlayıp, tevbe etmiş bir daha da o dükkâna girmeyip, terk etmiştir.

Gözün gördüğü bütün güzellikler, Allah-ü Tealâ’nın Cemalinin lûtfundan gelen birer parçadır. Kalbi ile görmeyi bilmeyenler, manevi güzellikleri inkâr etse bile, bunun bir değeri yoktur.

Rıza

RIZA

Rızanın Fazileti

“Allah onlardan razıdır, onlar da Allah(c.c.)’dan razıdır”                                                                      Beyyine/8

“İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?”

Rahman/60

“…Allah(c.c.)’ın hoşnud olması en büyük şeydir”

Tevbe/72

“Allah(c.c.)’dan az bir rıza, masivadan büyüktür”

Tevbe/72

Konuyla ilgili Hadis-i Şerifler:

“Allah-ü Tealâ, Mü’minlere tecelli eder ve(Benden ne istiyorsunuz?) buyurur. (Rızanı isteriz) derler”                                                                                Teberani

“İslâma hidayet olunup, yetecek kadar nafakası bulunan ve buna razı olan kimseye müjdeler olsun”      Tirmizi

“Az rızıkla Allah(c.c.)’dan razı olan kimseden, az amel ile Allah da razı olur”                             Hz. Ali(k.v.)

Allah-ü Tealâ kulunu sevdiği vakit, onu ibtilâ eder; sabrettiği vakit, sür’atle kendine çeker ve korur; razı olursa onu tercih ve ihtiyar eder”

 

“Allah katındaki mevkiini bilmek isteyen, Allah-ü Tealâ’nın kendi nazarındaki mevkiine baksın. Zira Allah kulunu, kulunun kendisini indirmek istediği mevkie indirir”                                                                               Hz. Cabir

“Kim ki belâma sabretmez, kazama rıza göstermez ve verdiğim nimete şükretmez ise, Benden başka Rab arasın”

Teberani

“Bütün olacakları tedbir ve takdir ettim. Sun’ı bedi’imi tahkim ettim. Bunlara rıza gösterene, Bana ulaşıncaya kadar benden de rıza vardır. Bunlara kızana Bana ulaşıncaya kadar, Benden de gadap vardır”          Teberani

“Aziz ve Celil olan Allah-ü Tealâ, rahatlık ve ferahlığı rıza ve yakînde; gam, keder ve tasayı da şüphe ve kızgınlıkta kılmıştır”                                                      Teberani

Bu konu ile ilgili büyüklerin sözleri:

İbn-i Abbas (r.a.):“Kıyamet günü Cennet’e ilk davet edilecek olanlar, her hal-ü kârda Allah-ü Tealâ’ya hamd edenlerdir” demişlerdir. Her hal-ü kârda hamd etmek, ancak razı olmakla mümkündür.

Ömer b. Abdülaziz’e neyi sevdiği sorulduğunda, “Allah-ü Tealâ’nın hükmünü” diye cevap vermiştir.

“Allah(c.c.)’ın kazasına rıza göstermeyenin ahmaklığının tedavi çaresi yoktur”                  Meymun b. Mihran

“Hüner arpa ekmeği ile sirke yemek ve aba giymekte değil, kazaya rızadadır”

Abdullah b. Mes’ud “Ateşin bir yerimi yakması, benim için, (keşke olsaydı veya keşke olmasaydı) demekten daha ehvendir” demiştir.

Ebû’d Derda “İmanın zerresi, hükme sabır ve kadere rızadır” demiştir.

Hz. Ömer (r.a.) ise, “ İster bolluk, ister darlık olsun. Her ne hal üzere olursam  olayım buna asla aldırış etmem” demiştir.

İmam Servi, Rabia Adeviyye’nin bulunduğu bir yerde, “Allah(c.c.)’ım bizden razı ol” diye dua edince; Hz.Rabia: “Sen Allah(c.c.)’dan razı olmadığın halde, O’nun senden razı olmasını istemekten utanmıyor musun?” diye sordu. Orada bulunan Cafer b. Süleyman: “ Kul ne zaman Rabbin’den razı olur?” diye sorunca da “ Nimeti ve felâketi karşılayışı aynı olunca” demiştir.

Fudayl “ Allah-ü Tealâ’nın kendisine verdiği ve vermediği halleri müsavi olunca, kişi Rabbinden razı sayılır” demiştir.

Sehl b. Tusteri “ Kulların yakinden nasipleri, rızadan nasipleri nisbetindedir. Rızadan da nasipleri Allah ile ünsiyet ve geçimleri nisbetindedir” demiştir.