Kategori arşivi: 5.01.Rızanın Hakikati

Rızanın Hakikati

RIZANIN HAKİKATİ:

Kazaya rıza, Allah(c.c.)’a muhabbetin meyvesi ve mukarreblerin en üst makamıdır. Bu makamdan haberi olmayanlar, rızayı bilmemeleri sebebiyle, insanın arzularına uymayan belâ ve müsibetlerde rıza düşünülemeyeceğini, ancak sabrın mümkün olduğunu söylemişlerdir. Böyle söyleyenler, muhabbetullahı göz ardı etmiş veya reddetmiş olurlar. Şayet muhabbetullah kabul ediliyorsa, rıza inkâr edilemez. Zira seven sevdiğinin her yaptığına razı olur. Sevenin, sevdiğinin her yaptığına razı olması iki sebepten olur:

1)Muhabbetullaha uğrayan kalp, bu düşünceye daldığında başka şeylerden haberi olmaz. Muhabbet, acı duyularını iptal eder. Bütün arzusu sevdiğini görmek olan aşık, aşırı derecedeki sevgisi sebebiyle; başkalarından gelen üzüntü ve sıkıntıları da duymaz olur. Hele bu meşakkat kalbini doldurmuş olan sevdiğinden gelirse, nasıl duyar ki? O’nun Cemalinden bir kısmı kendisine keşfolunandır. Hayran olarak O’na bayılır da, diğer olaylardan haberi bile olmaz.

2)Veya elemin acısını duyar da buna razı olur. Hattâ bu acıya  rağbet ve heves eder.  Bu rağbet aklı iledir. Meselâ bir belâ ile karşılaştığı zaman, razı oluşu ile alacağı mükâfatı düşünerek, sevinir, hattâ şükreder. Ayrıca sevdiğinin arzusuna uymakla, O’nun dilediği her şeyin sevimli gelmesi söz konusudur.

Basiret ile idrak edilen; kemalinin sonu olmayan bir güzelliğe sevgi duymak, gerçek sevgidir. Bunu hisseden basiret sahibi, öldükten sonra da Allah-ü Tealâ’nın katında diri ve daha büyük bir zevktedir.

“Sıkıntının mükâfatını bilen, ondan kurtulmaya heves etmez”                                                            Şakik-i Belhî

“Seven, belânın acısını duymaz. Yetmiş kılıç yarası alsa da duymaz”                                              Seriyyü’s- Sakatî

“Mısır halkı dört ay yemeden içmeden Yusuf a.s. ın güzelliğine baka kaldılar. Acıktıklarında O’nun yüzüne bakarak, açlıklarını unuturlardı. Kur’an-ı Kerim’de ise daha önemlisi haber verilir ki; Mısır’ın ileri gelen kadınları, Yusuf a.s. ın Cemaline hayran kalarak, ellerini kesmişler, fakat acısını duymamışlardır”

Ebû Amr Muhammed b.el-Eş’as

“Her makamın haline erdim. Yalnız rızaya ulaşamadım. Ondan bende yalnız, esen bir rüzgarın getirdiği koku vardır. Bu da bütün insanlar Cennet’te, ben de Cehennem’de olsam, buna razı olurum”

Ebû Süleyman ed-Dârâni

Arifin birine rıza makamının son haddine varabildin mi, diye sormuşlar. O da “Gayesine varamadım, fakat rıza makamına ulaştım. Eğer beni Cehennem üzerinde; insanların Cennet’e ulaşacakları bir köprü yapsa; sonra beni onların yerine Cehennem’e koysa, buna razı olur ve hatta sevinirim” demiştir. Zayıf insanlar için zor olsa da , kuvvetliler için kolay olan bu hali inkâr etmek, yanlış olur.

Sa’d b. Ebî Vakkas (r.a.)’ın gözleri görmez olmuştu. Hz.Resul(s.a.v.)’in, Sa’d’ın duasını kabul etmesini Allah(c.c.)’dan dilediği bilindiğinden; herkes “bize dua et” diye yanına gelirdi ve O da herkese dua ederdi. Yeğeni, kendi gözlerinin açılması için niye dua etmediğini sorduğunda; “Allah-ü Tealâ’nın hakkımdaki bu hükmü, benim için gözümün görmesinden daha hayırlıdır” demiştir.

Abidlerden biri işlediği bir günah sebebiyle, altmış yıl ağlayıp, istiğfar etmiştir. Günahı sorulduğunda; “Bir defa bir şey için (keşke olmasaydı) demiştim” demiştir.

Sırrî’nin ticarethanesinin bulunduğu çarşıda yangın çıkmış, kendisine sadece kendi dükkânı yanmadığı haberi geldiğinde; bir anlık gafletle “elhamdü lillah” demiş, daha sonra da bu gafletini anlayıp, tevbe etmiş bir daha da o dükkâna girmeyip, terk etmiştir.

Gözün gördüğü bütün güzellikler, Allah-ü Tealâ’nın Cemalinin lûtfundan gelen birer parçadır. Kalbi ile görmeyi bilmeyenler, manevi güzellikleri inkâr etse bile, bunun bir değeri yoktur.