ZEKÂT
Zekât; İslâm’ın beş şartından biri olarak, hemen namazdan sonra söz edilmiş olup, İslâm’ın üçüncü şartıdır. (Kelime-i Şehadet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve hac yapmak). Kuran’da hemen çoğu âyetlerde namaz ile birlikte söz edilmiştir.
Zekât; temizlenmek, çoğalmak, büyümek gibi mânalar taşımakla birlikte; esas olan açıklaması ise: “Belli bir malın belli bir kısmını, belli yerlere vermek demektir”, şeklindedir. Zekât mal ile yapılan ibadetlerdendir: “Zekât vereni temizler, mallarını bereketlendirir” Tevbe/103
Zekât, hicretin 2. yılında, Ramazan ayında farz olmuştur. Hicret ile birlikte olan olayları, bu vesile ile şöyle sıralayabiliriz:
Hicretin 1. yılında; ezan emri geldi.
Hicretin 2. yılında; Ramazan ayında oruç tutmak, fitre ve zekât vermek farz oldu. Kıble de bu yılda değişti. Bu yıldaki en önemli olaylardan biri de Bedir Gazasıdır.
Hicretin 3. yılında; Uhud gazası oldu.
Hicretin 4. yılında; Beni Nadr gazası oldu. Alkollü içki haram oldu. Yolculukta iken seferi olma hükmü ile, dört rekâtlı namazların iki rekât kılınması emri geldi. Teyemmüm emri de bu yılda geldi.
Hicretin 5. yılında; Hendek vakası, Beni Kurayza gazası, Beni Mustalık Gazası oldu.
Hicretin 6. yılında; Hudeybiye vakası, Rıdvan Biatı oldu. Hac da bu yıl farz oldu.
Hicretin 7. yılında; Hayber Gazası oldu.
Hicretin 8. yılında; Mu’te Gazası oldu. Mekke alındı, Huneyn Gazası oldu.
Hicretin 9. yılında; Tebük Gazası oldu.
Hicretin 10. yılında; Veda haccı oldu.
Hicretin 11. yılında; Hz. Peygamberimiz(s.a.v.), hakiki âleme yürüdü.
Zekâtın farzı; sadece niyet olduğundan, bir tanedir.
İslâm’ın emirlerinin uygulanmaması durumunda, sert müeyyideler olmadığı halde; zekât vermeyenler için, Kuran’da “…ahireti inkâr eden kâfirlerdir” denmiştir. Yani zekât, titizlikle üzerinde durulması gereken bir ibadettir.
İslâm cehaletin ve fakirliğin düşmanıdır. İlk Kur’an âyeti, “oku” emri ile başlamıştır. Ve İslâm zengin olmayı teşvik eden dindir.
“Allahım! Küfürden ve fakirlikten Sana sığınırım”
Ebû Davud
“Allahım! Fakirliğin fitne ve şerrinden Sana sığınırım”
Ahmed b. Hambel
Bu hadislerde görüldüğü gibi fakirlik ve küfür birlikte zikredilmiş; fakirliğin fitne ve şer sebebi olduğu açıkça bildirilmiştir. Gerçekten fakirlik, birçok hastalıkların ve ahlâksızlıkların kaynağıdır. Aç olan insan namus ve şerefini, din ve diyanetini ne kadar muhafaza etme sabrını ve dayanıklılığını gösterebilir? Bir noktadan sonra artık, sahip olduğu bütün manevi değerlerini ister istemez terk etmek zorunda kalabilir. Bu konu her kes için geçerli olmasa bile, çoğunluk için geçerlidir. Burada önemli olan; fakiri zengin yapmasak da; hiç olmazsa aç kalmasını, üşümesini, zaruri ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayarak; yaşaması ve ayakta kalabilmesi için gerekli olan desteği vermek; böylece zengine düşman olmadan ve zenginin yakın dostluğu içinde namus ve ırzını, dinini korumasını sağlayarak fakir olanı toplumda orta halliye yakın bir yaşam seviyesine yaklaştırmaktır.İşte zekâtın asıl gayesi budur.
İnsanlık tarihine baktığımızda, fakirlik ve işsizliğin yaygın olduğu devirlerde, ahlâksızlıkların arttığı ve bunu takiben büyük sosyal yozlaşmaların yerleştiği görülür.
Kuran’da zekât verenlerden söz edilirken, genellikle namaz ile birlikte anılmış ve “namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı vermek” doğrudan Allah’a ve Ahiret gününe iman etmek ile ilgilendirilmiştir. Gerçekten insan, canı kadar kıymetli olan mal ve servetinden ancak Allah’a ve Ahiret gününe iman etmişse, vazgeçebilir.