Kategori arşivi: 3.02.Fikrin Hakikati

Fikrin Hakikati

Fikrin Hakikati:

Tefekkürün hakikati; iki ilmi (marifeti) öğrenip, içine sindirerek gönülde yerleştirmek ve böylece üçüncü marifeti (ilmi) elde etmektir. İlk iki bilgi sermayedir, üçüncü ise kâzançtır. Üçüncü elde edilenden sonra, tefekkürün devamı ile ilimlenmeler çoğalır. Dördüncü, beşinci,… marifetler de oluşur. Böylece marifetin (yani ilmin) sonu gelmez. Ancak ölümle sonlanır.

Birinci marifet: Tezekkürdür (hatırlayarak düşünmek) . Ahiretin dünyadan hayırlı olduğunu duyup, konuya yüzeysel olarak yaklaşıp, tasdik ederek, duyduğuna da güvenerek, taklid ederek de olsa ahireti tercih ettiğine göre, bu hale uygun amellerde bulunma gayretine girmek.

İkinci marifet: Tefekkürdür (bilgi sahibi olduğu konuyu daima düşünmek). Ahiretin baki (daimi) olduğunu bilmek ve baki olanı fani (geçici) olan dünya hayatına tercih etmeye gayret etmek, bunu sıkça hatırlamaya çalışmaktır. İlk iki marifetten üçüncüye geçemeyenler, daima hatıra getirerek(tezekkür ederek), üçüncüye geçme gayreti gösterirler.

Üçüncü marifet: Bu fikir ile kalbin aydınlanmasıdır. Ahireti tercih etmenin daha hayırlı olduğunu bilmektir. Bu üçüncüyü arayana mütefekkir yani fikir sahibi denir. Üçüncü marifeti elde edenlerde, diğer marifetler çoğalır. Yani marifet, marifetin neticesidir. Bu iki marifeti kullanarak, diğer marifetleri elde etmenin yolu;  genelde Allah-ü Tealâ’nın gönüllerde yerleştirdiği bir nur ile olur. Yoksa kişinin bunca dünya meşgalesi ve arzuları ile bunu elde etmesi elbette çok zordur. İmanlı olanların çoğu, iki marifetten öteye gidemezler. Ağızlarında, dünya hayatının geçiciliği varken, yaşantılarında  bu kısa ve geçici olan hayata fazlaca ihtiras ve arzu tesbit edilir. Bir yandan ahiretin saadetini arzu ederler, diğer yandan nefislerine uymaktan geri duramazlar.

Dördüncü marifet: Kalbin halinin değişmesidir. Bu suretle kalp iyi hal içine girer.

Beşinci marifet: Kalbin yeni tutum ve davranışına uygun olarak, âzaların kalbin haline uyması ve bu uyuşla hizmet etmesidir. Tefekkür bütün iyi amellerin başlangıcıdır. Tefekkür sonucunda, ilim, hal ve amel elde edilir. Özel olarak elde edilen ise, marifettir. İlim, dünya hayatı ile ahiret hayatı hakkında bilgilenmektir. Hal; bu bilginin ışığında tercihini yaptıktan sonra, bu bilgileri daima hatırında tutmaya çalışarak, ahiret tercihini yaptığı duruma uygun yaşamaya çalışmaktır. Amel ise; kalbinden ve âzalarından iyi ve hayırlı işlerin çıkmasıdır. Özel olarak elde edilen marifet ise; fikrin fikri ürettiği durumdur ki; burada marifetten kast edilen, Allah’ı tanıma, yakinen müşahede etme bilgisine ulaşmaktır.

Kalbin tefekkürden nasibi, kalpte ilim meydana gelince, kalbin halinin değişmesidir. Kalbin halinin değişmesi demek, kalbi afetlere götüren; kin, gadap, hırs, tamah, riya, kıskançlık, haset, aşırı istekler, gıybet, söz taşımak, iftira gibi kötü ahlâktan temizlenmesi demektir. Kalp böylece iyi hale döner. Kalbin hali değişince, âzaların amelleri değişir. Bu bakımdan bütün iyi amellerin başı tefekkürdür denir.  Tefekkür, zikirden ve bütün amellerden hayırlıdır. Fikir yani düşünce zikirden fazladır. Zira zikir ile düşünce süratine ulaşmak mümkün değildir. Fikrin kendisi zaten zikirdir. Fikir kalpte hasıl olduğundan, kalp ile zikir demektir. Kalbin zikri ise, âzaların amelinden üstündür. Hatta amellerin şerefi, kalbin zikrettiği kadardır. Zikrin hakikati ise dil ile ve kalp ile Allah’lı olmaktır. Yani her işinde Allah ile veya Allah için veya Allah rızasına uygun veya Allahsız olmadan o işi yapmak anlamına gelir. Bir bakıma gafletsizliktir. Bir bakıma da yakîndir. Yoksa dil ile sayısız Allah (c.c.) denmiş olsa ve bu söz kalpte yerini almamış olsa, bir kıymet ifade etmez. Bu sebeple fikir, zikirden ve bütün amellerden üstündür, dedik.