Kategori arşivi: 36.Şekûr

Şekûr

ŞEKUR  (eş-Şekûr)  (36)

Az bir iyiliğe çok mükafat verilendir.

 

Kur’an-ı Kerim’de :

 

1)    Allah’ı nitelemek üzere dört yerde geçer.

“ gafûr şekûr” beraberliği ile: Fâtır 30,34/ Şûrâ 23

“ halîm” ismi ile birlikte  Tegâbün 17

 

2)    Allah’ı vasıflandırmak üzere “şâkir” ismi ile “ alîm” ismi beraber kullanılmıştır: Bakara 158/ Nisâ 147

 

3)    Lokman 14.Âyette,Allah’dan sonra ana ve babaya şükredilmesi emrolunmuştur.

 

4)    “şükür” görevini yerine getiren kulun az olduğu konusunda:Bakara 243/Yunus 60/Yusuf 38/ Neml 73/ Lokman 12/Sebe’ 13/Mü’min 61/Mülk 23

 

5)    Şükrün yokluğu, azlığı veya nankörlük ögesi üzerinde durulan âyetler: Bakara 52,56,185/ Mâide 6,89/ A’râf 10/ Hacc 36/ Yâsîn 35,73/ Vâkıa 70

 

6)    Yapılan iyiliklerin karşılığının fazlasıyla verileceği konusu, Fâtır 30/ Şûâra 24/Tegâbün 17. Âyetlerde bildirilmiştir.

 

İsmin manâsı, yapılana mukabele etmek, teşekkür etmek ve bunu fazlasıyla yapmak demektir. Allah mutlak şekûr’dur. Zira az bir taate karşılık olarak verilenler sınırsızdır. Yapılan taatler sınırlıdır. Beş vakit namaz, ramazanda bir ay oruc, malının kırkta birinin zekatı gibi mahdut olan taatlerin karşılığı sonsuzdur. Şekûr isminde bir övme de vardır.

 

“ …O ne güzel kuldu. Hakikat o daima Allah’a yönelen bir Zât idi”  Sad  44

“Geçmiş günlerde takdim ettiğiniz iyi amellere mukabil,afiyetle yiyin, için” Hâkka  24

 

Bu Âyetlerden Allah’ın kullarını övdüğünü görüyoruz.

 

Bu isimden kula yansıma, yine şükürdür. İnsan hem karşılıksız olarak verilen nimetleri verene şükreder. Hem de nimetin eline geçmesine sebep olana teşekkür eder. Sebeplere teşekkür, şükrün hakikatine aykırı değildir. Peygamberimiz (s.a.v.) “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmez.” buyurmuşlardır.

 

Nimetlere şükür aslında kusurludur. Zira ne kadar şükretsek yine de Allah’a hakkı ile şükretmiş olamayız. Taat ve ibadetler de şükür olarak eksiktir. Çünkü  onlar, bizi ahiret saadetine ulaştırmak için verilmiş başka nimetlerdir. Peygamberimiz (s.a.v.), Allah’a hakkıyla senâ edemediğinden söz etmiştir. Şükür sadece dil ile değil, kalp ile, hal ile ve her an yapılmalıdır.  Meselâ azaların şükrü, onları iyi işlerde kullanmaktır.Gözün şükrü kötü şeylere bakmaktan korumaktır. Bunlar hal ile şükürdür. İnsanların çoğu, şükrü dil ile yapılan sanır.

 

Şükrün hakikati:  Tam ve kâmil şükrü ancak Allah yapar. Kullarda en az  şükredenler dilleriyle “şükür” diyenlerdir. Biraz daha şükretmeyi bilenler, azaları ile şükredenlerdir. Azaları ile şükür, meselâ; gözün şükrü , görmesi gerekeni görmek olup, daha yüksek makamda gözü görmeyenlere yardım etmek, daha da yükseğinde basîretlenmektir. Dilin şükrü, önce susmak, bir sonraki makamda susmak isteyince konuşmak, konuşmak isteyince susmaktır. Daha sonraki makamda ise konuşmaktır. Bu şekilde bütün azaların şükrü ayrı ayrı yapılır. İnsanın bütün bu farkları tespit edebilmesi için, kendi hakikatinden haberdar

olması icap eder. İşte şükrün hakikati de insanın kendi hakikatine vâkıf olduğu kadar, derece derecedir.

 

İnsanlarda Şükür isminin kâmil olarak yansıması, bir nevi razı oluş ile beraber gibidir. Bu; nimetin verilmesini şükür ile karşılamak yanı sıra, verilmemesinin de nimet olduğunu bilmek şükrüdür. Yani, varolana şükrün yanı sıra yok olana, yokluğa da aynı şekilde şükretmektir. Bunun için, Allah’ı iyi tanımak, vermediği nimetlerin, nimet olduğunu görebilmek, yani basîret lâzımdır. Meselâ fazla mal, mülk vermediği için, bu nimeti görebilmek lazımdır. Belki bu fazlalar ile oyalanacak ve Allah’ı unutacaktır. Maddi ve manevi şöhretin verilmeyişinin nimet olduğunu bilmek de aynı şükürdendir. Burada yokluk olarak kabul edilen nimetsizlik nimetini teşekkür ile, memnuniyet ile karşılamak, Allah’ın rızasını getirir.

 

“Allah onlardan razı, onlar da Allah’dan razı…” âyetinde bildirildiği gibi.