Kategori arşivi: 4.01.Nefis Hakkında

Nefis Hakkında

Nefis Hakkında:

Nefsin daima kötülüğü emrettiği:

“Çünkü nefis daima kötülüğe meyillidir” Yusuf/53. âyetinde buyurulmuştur.

“Biz ona şah damarından daha yakınız”           Kaf/ 16

Keza:

“Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir”

Hadid/4.

Yani insan, nefsi ile kötülüğe, Rabbinin yakınlığı ile de iyiliğe yakın mesafededir. Başka bir deyişle; iyiliği ve kötülüğü içinde barındırır. Hangi tarafı tercih ederse de, o yol açılır. Nefis ile, nefyedilmiş olması sebebiyle kutsal olan ruh arasında, zulmetten ve nurdan olmak üzere nice perdeler vardır. Bunlar sanki, Allah ile kul arasındaki perdeler gibidir. Önce zulmet ve sonra da nasip olursa nur perdelerinin açılması ile, insanda bulunan ruh ile nefis arasında perde kalmaz. Bu hal, yani perdesizlik hali, tam olan tevhiddir. İkilik kalkmış, birlik haline yani tevhide girilmiş olunur.

İşte insandaki nefsin terbiye edilmesi ile, nefsin ruha tâbi oluşundan söz edilir. Vücut ikliminde ruhun hükmü geçerli olur. Bu ise, Allah’ın muradına uygun olan hükümdür. Nefis ruha tâbi olduğu zaman, bu ruha, Ruh-i Sultani derler.

Ruh nefse tâbi olduğunda ise, Ruh-i Hayvani derler. Ruh-i Hayvani denilen aslında nefsi emmaredir. Zira burada ruh susmuş, sinmiş, binlerce zulmet perdesi altında saklı kalmıştır. Hayvanlara benzetilmesi ise, nefsi emmarenin hayvanlar gibi, belki de daha aşağı özelliklerde olması sebebiyledir.

İnsan, aslan ve kaplan gibi paralayıcı; maymun gibi taklitçi; sinsi yaklaşan yılan gibi sinsi; fare gibi çalıcı;  toplayıcı ve saklayıcı karınca gibi cimri; böcekler gibi yok edici; akrep gibi dilli; sivrisinek gibi rahatsız edici; fil gibi ezici; gergedan gibi obur; domuz gibi pis şeylerden hoşlanan; ayı gibi kaba; asalaklar gibi başkasından geçinen; haşarat gibi yetim malı yiyen; tavuk gibi dırdırcı; kan emici sülük gibi karşısındakini yok ederek var olan; kedi gibi nankör ahlâklarda olabilir. Bazen bu ahlâkların bir kaçı bir arada bulunabilir. En iyi olanı; at gibi yük taşıyıp, çifte atan; köpek gibi sadık olup, ısıran; koyun gibi bir şeyin peşine takılıp, aklını kullanmadan giden; arı gibi bal veren ama balı ile birlikte iğnesini sokandır. İşte bunlar, ibret alma vesileleridir. İnsana yakışan ise; hayvanlarla benzerlik içinde olmayıp, insan gibi olmaktır. Ama şaşılır ki insan, insan olmaktan çok, hayvan ahlâkını tercih eder.

Nefsin terbiye edilme yolları ise, dinin ince yolları olup, tasavvuf tamamen bununla uğraşır. Aslında, dinin kendisinde nefsin temizlenmesi tavsiyesi vardır:

“Nefsini pak eden, muhakkak umduğuna ermiştir, nefsini cehalet ve masiyet ile örten de ümitsiz kalmış olur”                                                                                       Şems/9-10

Fakat ancak ehli bunu başarabileceği için, her kese farz kılınmamıştır. Allah-ü Tealâ, fazlı ve keremiyle bunu dilediğine verdiğini âyeti ile bildirmiştir. Kullarından bazısını hidayete erdirirken, bazılarını da kendine ayırmıştır:

“ Allah dilediğini kendine ayırır, Hakka ve itaate dönen kimseyi de hidayete erdirir”                              Şûra/13

Allah-ü Tealâ; felâhı yani kurtuluşu, Zât’ını anmayla mümkün kılmıştır:

“Ancak zikir ehli, felâh bulmuştur(arınmıştır)”

A’lâ/14

“Kalpler ancak Allah’ı anmakla, huzura ve sükûna kavuşur”                                                                  Ra’d/28

“Rahman olan Allah’ı anmayı görmezden gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz”

                                                                Zuhruf/36

“Bizi anmaktan yüz çevirenlere ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlere aldırma”                    Necm/29

“Unuttuğun zaman, Rabbini an”                      Kehf/24

“Bu güne kavuşmayı nasıl unuttuysanız, bu gün biz de sizi öyle unutacağız, yurdunuz ateştir. Sizi kurtaracak yardımcılar da yoktur”                                              Casiye/34

Allah(c.c.); zikri, yani Zât’ının anılmasını hem zikir olarak, hem adaletli olmak olarak, hem itaat olarak, hem her işte Allah’ın hatırlanması, unutulmaması  olarak tavsiye etmiştir. Bu sebeple “unuttuğun zaman..” denmiştir.

Taatin de zikir, yani anmak olduğunu ise  şöyle beyan  etmiştir:

“Artık beni taat ile anın ki, ben de sizi(sevapla) anayım”                                                                   Bakara/152

“Allah’a ve Peygamber’e itaat edenler var ya, işte onlar; Allah’ın nimetine eriştirdiği peygamberler, sadıklar, şehidler ve salihler ile beraberdirler”                      Nisa/69

Nefse ait olan çirkinliklerden ruhun kurtulması ile zulmet perdeleri açılmış olur. Bu perdeler helâke götüren ahlâktan kurtulma ile mümkündür. Bunlar dilin afetleri, kalbin afetleri, bedenin diğer âzalarının afetleri olup; ayrı bir kitaplar serisi ile anlatılacaklardır. Zulmet perdelerinden kurtulduktan sonra, sıra nur perdelerini de açmaya gelir ki, bunlar da kesin kurtuluşa götürenlerdir. İşte “adımlar 1,2,3” ile de bunlar anlatılmaktadır.