BEDÎ (el-Bedî) (91)
Varlıkları eşsiz ve benzersiz sanatkarane bir şekilde yaradan
Kur’an-ı Kerim’de:
İki Âyette “Bedî’u’s-semavati ve’l-ard” yani (göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısı) anlamında, Allah’a nispet edilerek:Bakara 117/ En’âm 101 de geçer.
Allah, Mutlak Bedî’dir. Ezeli ve ebedi olarak benzersizdir. Ne Zât’ında, ne sıfatlarında, ne fiillerinde ne de O’na ait her hangi bir şeyde benzeri yoktur. Yaratmış olduğu her şey de benzersiz, eksiksiz ve kusursuzdur. Mahlûkatının yaşam şartlarına uyumlu olabileceği tarzda zâhirini yaratmakla birlikte, yaşamını en uygun sürdürebileceği şekilde derin anlayış ve iz’an vererek bâtınını da kusursuz yaratmıştır. Karıncanın çelimsizliği toprağı kazmasına mani değildir. Devenin su depolaması çöl yaşamı için en müsait yaratılış biçimidir. Su içinde yaşayana hava ihtiyacı verilmemiş, hava ile yaşayana suda yaşama imkânı verilmemiştir. Havada uçana kanat gerekmiş, ama yerde yaşayana kuvvetli ayak verilmiştir. Ölüden diriyi çıkarırken (toprağın canlanışı, ölü kalplerin dirilişi),diriden ölüyü çıkararak (nefsi etkisiz kılmak, ölmüş çocuğun annesinden çıkışı), çeşitli misallerle kudretini sanatkârane bir şekilde sergilemiştir. Âlemlerin yaratılışı hem fevkalâde bir düzen içinde, hem de insanoğlunun ihtiyacına cevap verecek ve göz, kulak gibi duyularına hitabedecek tarzdadır. Bütün sistemler yaratılışın ilk emri ile kendi kendine gibi işlemektedir. Her insanın ne iç âlemi ve ne de dışı birbirine benzemez. Milyarlarca insanın bu çokluğu yanı sıra, her biri tek başına bir âlemdir. Biri diğerinden farklı, davranışları, halleri arzuları, ahlâkları farklıdır.
Bu ismin insana yansıması: Her insan için hemen hemen vardır. İnsan Allah’ın yarattığı bir şey olarak, O’nun bu ismi ile isimlenmiştir. Sanatkârlar içlerindeki ilhama uyarak ve taklit olmamak üzere sanatlarını icra ettiklerinde, benzeri olmayan eserler verirler. Müzik, resim, ve diğer güzel sanat dallarında, sanatkârın eserleri, Bedî isminin yansıması ile olur. Bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lûtuftur. Bu sebeple sanatkâr kıymetli kişidir. Allah’ın bu isminin yansımasının aleni olarak ve herkes tarafından şahit olunuşudur. Böylece sanat eserleri de, kendi çapında kulca bir Bedî olmadır. Bir ayakkabıcının, oymacının, dokumacının eserini imal ederken de, aynı şeyler geçerlidir.
İlim ile uğraşanların da icad ettikleri şeyler böyle bir sanattır. İcad ettikleri aslında malûm olan olduğu halde yine de ilk defa su yüzüne çıkaran kendileri olduğundan, sanat olarak kabul edilir. Hepsi de gerek sanatını icra ederken ve gerekse bir buluş ile meşgul iken, diğer insanları istilâ eden kötü hallerden uzak kaldıkları için kalplerini de korumuş olurlar.
Peygamberlerin çoğunun bir sanatı vardı. Velilerin de hatta geçimleri sanatları iledir. Geçimlerini sağlamak için olmasa bile, hoşlandıkları için, faydasız ve lüzumsuz şeylerden uzak kalmanın lûtfunu gördükleri için, sanatı, sanatkârı severler. Güzel sanatların tarih içinde kaybolmadan intikalinin, bu kişilerin katkılarıyla olduğunu söyleyebiliriz. Sanatkâr, Allah’ın yarattığı güzel şeyleri farklı gözle görür ve bize kendi gördüğünü yansıtır. Müzisyen ise doğanın duyamadığımız seslerini duyarak bize duyurur. Bu, onlara Allah’ın dileyerek verdiği lûtfudur.
Peygamberlerinden veya velilerinden veya alimlerinden biri, belli bir husus dolayısıyla asrının Bedî’i olabilir. Fakat bu durum bütün asırları kapsamaz. Ancak kendi asrı dahilinde olabilir. Mutlak Bedî, Allah-ü Teâlâ’dır.