Kategori arşivi: 7.06.Korku Halini Temin Etmek

Korku Halini Temin Etmek

Korku Halini Temin Etmek:

Daha önceden anlattığımız gibi, Allah(c.c.)’dan  korkmanın iki türlüsü vardır. Bu iki türlü korku, insanların bulunduğu hale göre olur.

Allah-ü Tealâ’nın Azâbından korkmak: Umuma ait olan korkudur. Cennet’e girememe veya Cehennem’e girmek düşüncesi ile olan korkudur. Bu korku; şehvetlerden ve nefsin hevasından sakınarak Cehennem’den uzaklaşmak için ve haram ve şüphelilerden sakınarak Cennet’i umabilmek için şarttır. Eğer bu korku az ise ve maksat hasıl olmuyorsa, iman zafiyeti ve gaflet sorumlu tutulur. Gaflet göz önünde bulundurularak; sohbetlere devam edilmeli, kıyametin dehşetini düşünmeli, hesap günü, sorgu, sual hatırlanmalıdır. Bu konular ile ilgili Âyet ve Hadisler okunmalıdır. Böylece korku yeterince sağlanabilir.

Allah-ü Tealâ’nın Zât’ından korkmak: Özel kimselere ait korkudur. Ancak Peygamberler, Peygamber Varisleri ve basiret sahibi ariflere ait korkudur. Korkunun en üstün derecesidir. Allah(c.c.)’ın haşyet ve azametinden korkmaktır. Yahut O’ndan uzak kalmak ve araya bir perde girmesi ile mahrum olma korkusudur.

Allah’a ait marifete sahip olan kişiler ister istemez korkarlar. Marifet, O’nun kudretini bildirdiği için, hüküm ve iradenin sahibini gördüklerinden, ellerinde yapacak bir şeyleri olmadığını bildiklerinden, korkarlar. Ezelde tayin edilmiş olan kader sırrını bildikleri için korkarlar.

“Allah’a yemin ederim ki, ben Peygamber olduğum halde, Allah’ın hakkımda ne muamele yapacağını bilmem. Cennet’i yarattı ve adamlarını da yarattı. Bunlar ne artar, ne eksilir” Buhari Hadisi düşündürücüdür.

Eğer, Allah-ü Tealâ lûtfederek, ariflerin gönlünü ümit huzuru ile rahatlatmasaydı, onların gönlü korku ateşinden yanardı.Nasıl korkmasın ki: Tâ-hâ/82. âyette:

“Şüphesiz ki ben, tevbe ve iman edenleri, Salih amelde bulunanları, sonra da doğru yolda sebat edenleri elbette çok yarlığarım” buyurulmuştur. Burada mağfiretin dört şarta bağlandığı görülür. Halbuki insan bunların birini bile yerine getirmekten aciz olabilir.

A’raf/99. âyette ise: “Onlar artık Allah’ın ihmalinden mi emin oldular?” buyurmakta; her kesin hesabının hiç ihmal edilmeden ince ince görüleceğini bildirmektedir.

İbrahim a.s. mancınık ile ateşe atılırken; “ve kefa billah” yani “Allah bana kâfidir” demiştir. Cebrail a.s. yanına gelerek, bir isteği olup olmadığını sorunca da aynı sözü tekrarlamış, “senden bir şey istemem” demiştir. Böylece vefasında sadık olmuştur. Hakkında Necm/37. âyet nazil olmuştur: “İbrahim vazifesini tastamam ifa etti”.

Musa a.s. da, sihirbazların sihir aletleri karşısında, Allah-ü Tealâ’nın mekrinden emin olmadığından dolayı korkar gibi olduğunda, Allah-ü Tealâ, Musa’nın emniyetini yenilemek üzere: “Korkma, muhakkak sen alâsın” Tâ-hâ/68buyurmuştur.

İşte ezelde tahakkuk eden hükümden korkmamak mümkün değil gibidir. Teslim olmaktan ve hakkında yazılana razı olmaktan başka çare yoktur. Önüne koyulan hayatı mümkün olduğunca, emredilen şekilde yaşadıktan sonra, kendi hakkında ne ümitli ne de ümitsiz olmadan; esas takdir edene tevekkül etmek ve O’nun hükmüne razı olmak elzemdir. Kader hükmünden haberleri olmadığı için, bir yandan korkup diğer yandan boyun eğenler hakkında: “Onlar, Rablerinin azabından garantili değildirler” Mearic/28. âyeti ile, halleri anlatılmaktadır.

Ümit sebepleri has kullarına, gaflet sebebleri de avama rahmettir.

Kuvvetli imanları ve kuvvetli iradeleri ile arifler, son nefeste imanlı gitmek hususunda korkarlar. Son nefeste imansız gitme sebepleri olarak; nifak, bid’at ve kibri görürlerdi. Nifak olarak korktukları imansızlık münafıklığı değil, iman ile birlikte olan münafıklık idi. Bunlar yalan söylemek, sözünde durmamak, emanete ihanet etmek, hakka değil haksızlığa yönelmek, içi dışına uymamak, sözü kalbine uymamak, kendinde bulunmayan bir vasıfla övüldüğünde sevinmek, kendi yaptığını başkalarına reva görmemek, zulümden bir kısmı sevip, hak olanın az bir miktarını da olsa kerih görmek. Bütün bunlar nifak alâmetleridir. Bu sebeple nifaktan emin olan münafıktır, denmiştir.

Ebû’d-Derdâ: “Kim son nefesinde iman ile öleceğinden emin olsa, imansız gider” demiştir.

Sehl’e göre sıddıkların korkuları, her adım ve hareketlerinde, son nefeste imansız gitme tehlikesidir.

Sehl; mürid isyan ile, arif ise küfür ile ibtilâ edileceğinden korkar, demiştir.

Biri İbn Ömer’e: “Biz amirlerin huzuruna girdiğimiz vakit, konuştuklarının bazısını onların huzurunda tasdik ederken, yanlarından ayrıldığımız vakit aleyhlerinde konuşuruz, bu nasıl olur?” diye sorunca; İbn Ömer: “Biz Resûl-i Ekrem(s.a.v.) zamanında bunu münafıklık sayardık” demiştir.

Hz. Peygamberimiz(s.a.v.), nifak sebeplerini ve münafıklıkları yalnız Huzeyfe(r.a.)’ye anlatmıştı. Birkaç kişi Huzeyfe’nin(r.a.) kapısında oturmuş, gelmesini bekliyorlar ve hakkında konuşuyorlardı. Huzeyfe gelince susmaları üzerine, Huzeyfe “konuşmanıza devam edin” dedi ise de, onlar sustular. Bunun üzerine Hz.Huzeyfe: “Biz bunu Resûl-i Ekrem(s.a.v.) zamanında nifak alâmeti sayardık” demiştir.