VACİD (el-Vâcid)/ MACİD (el-Mâcid) (65,66)
Vacid:Yaradılmışların sahibi,yarattıklarını dilediği zaman bulan, bilen
Macid: Azametli,şanlı,şerefli
Kur’an-ı Kerim’de “Vacîd ” ismi ile geçmiyor. “ vecede” yani “buldu” olarak:
1) Dûha 7,8: Allah-ü Teâlâ, Hz Peygamberimiz (s.a.v.)’i Mekke çöllerinde bulup, doğru yola ilettiğini ve fakir bulup, zengin ettiğini bildirir.
2) Sâd 44.Âyette geçer.
Macîd ismi ise kur’an-ı Kerim’de geçmez.
Vacîd kendisine fakirlik, darlık ve acizlik arız olmayan demektir. Allah mutlak vacîddir. Zira O’na bu sayılanların hiç biri arız olmaz. Allah yaradılmış olan her şeye nisbetle vacîd olup, insanlardan bu ismin yansımasına uğrayanlar da kendilerinden bir aşağıda olana nazaran vacîd olurlar. Bu isim âdeta “Ganî” ismi ile eş anlamlı gibidir. Zira Muhammed Suresi 38.âyette: “ …Zira Allah gani, siz ise fukarasınız.” buyurulmaktadır. Bu zenginlik kullarının taleplerini yerine getirmekten yüksünmemeyi sağlar. (Vücd ve cide kökleri zenginlik manâsındadır).
Macîd ise Allah’ın Zât’ını nitelendiren isimlerden olup, azamet, şeref, ululuk, kerem manâlarını da taşır. Mecîd ismi gibi mütâlaa edilir.
Vacid isminin insana yansıması : Kul bu isim ile ne kadar şereflenmiş ise o kadar Allah ile zengin olmuştur. İnsanın fakir oluşu kanaatsizliği ve ihtirası sebebiyledir. İhtiras ve tamah azaldıkça insanın ihtiyacı da azalır. Gerçek manâda fakir oluş ise Allahsız kalmaktır. İnsan Allah ile dolmamış ise hakikatte fakirdir. Gerçek zenginlik ise Allah ile dolmak, Allah’tan başka hiçbir şeye ihtiyaç duymamaktır. İnsanın kazanma hırsı ise ahirete olan imanının eksikliği sebebiyledir. Eğer ahiret imanı tam olsa, biriktirme ve mal edinme işini meraklısına bırakır ve bu boş işler ile vaktini zayi etmezdi. Dünya hayatını yaşarken, insan kendisi için ölümü hiç düşünmez ve dünya hayatını kendisi için ebedi zanneder. Bütün bilgisine rağmen, nefsi bunu böyle düşündürür. Yoksa bu kadar geçici olan hayatın muhasebesini yapardı. Kul bu manâda Allah ile zenginliğe ulaştığında, yani her türlü ihtiyaçtan kurtulduğunda, eşyaya olan esareti de biter, yaşamın gayesine ulaşmış olur. Zengin olarak kabul edilen zenginlerin ise asla fakirlikten kurtulamadıkları, devamlı kazanma çabası içinde bir türlü zenginliğe ulaşamadıkları görülür. Bu bakış açısından bakıldığında, zengin olup halâ çabalayanlar, hakikatte fakir; fakir olup ihtiyaçsız olanlar ise hakikatte zengindir.
Vacid isminin insana yansıması ile; bu kişiler Allah ile zenginliklerini, diğer insanlarla paylaşırlar. Bildiklerini bildirir, böylece insanların hüsrana uğramamasını temin etmiş olurlar. Bu kişiler fakr’ı ile iftihar edenlerdir. Asla utanmazlar. Bildikleri hakikati , aldanışlara mani olmak üzere paylaşırlar. Ayrıca inanan kimseler arasında bu aldanışı destekleyecek tarzda, meselâ: “Müslüman zengin olmalı ki, etrafına yardım etsin” diye yaygın bir inanç vardır. Halbuki bilmezler ki zenginleştikçe verme azalır. Malının zekâtını zor verir hale gelir. Burnunun dibindeki yetimi görmez. Zenginlik ile iman bir arada duramaz. Pek azı müstesna olmak üzere giderek zekât ile başlayan veremeyiş, namaza, oruca yansır. Artık “Müslüman zengin” değil, zengin olmuştur. Böylece insana nefsinden daha çok zulmedenin olmadığı manâsı da anlaşılmış olur.
Hz.Peygamberimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şerif’inde “ Zenginler Cennet’e 500 yıl daha geç girecekler” buyururken bu manâya dikkat çekmişlerdir. Yine sahabilerden biri koyun meselesi yüzünden namazdan, zekâttan geri kalmış, nihâyet isyana kadar gitmiştir. Bütün bunlar ibret olmalıdır.
İnsanlar bu ahlâkın gideceği sonu tayin edemedikleri için, her şartta bozulmayacaklarını sanırlar. Vacîd ismini alanlar da bu yolların sıkıntısını anlatırken, ileriyi görüp, insanın düşeceği seviyeleri göstermiş olur; nefisleri iyi tanıdıklarından, kaygan zemin hakkında insanları bilgilendirmiş olurlar.
Macid ismi ile yansımaya uğrayanlar: Şerefli ile şereflenmiş olduklarından, insanları da şerefli kılma yolunu tutarlar. Bunu yaparken kendileri öncelikle örnek olurlar. Fakirin, yetimin, garibin dostu, tek düşünenidirler. Hastanın, ihtiyaçlının yanında; mazlumu koruyan, zalime karşı olan ve bütün bu hallerin içinde menfaatini asla kollamayandırlar. Başları bu sebeple dik durur. Vakar sahibi olup, herkesin de vakur olmasını isterler. Şanları yayılır. Allah onlardan razıdır, onlar da Allah’dan razı olurlar.