SEVGİDE İNSANLARIN FARKLI OLMALARININ SEBEBİ:
İnsanlar sevgide farklı derecelerdedirler. Bu farkın sebebi ise, yöneldikleri şeylerin farkları dolayısıyladır. Her kim neye yönelmiş ise, onunla alâkadar olur, böylece alâka kurduğu şeye karşı sevgisi başlar.
Bazıları yaratılışları icabı, “iman ettik” dedikten sonra, imanlarının gereğini yerine getirirler, amellerine devam ederler, fakat tefekkür etmezler, üzerinde durup, fikriyatlarını geliştirmezler.
Bir kısmı, varlıkların mevcudiyetlerini, yaradılış hikmetlerini düşünerek düşüncelerini genişletirler. Amellerinin yanı sıra tefekkür edip, beş duyularının kavrayışları ile, hayranlıklarını arttırırlar. Bu arada tefekkür sebebiyle sevgi bağları oluşur, hattâ zaman içinde kuvvetlenebilir.
Bir kısmı nimetler ve ihsanlar ile severler. Bu sevgi tehlikelidir, zira ihsan ve nimet azalınca sevgileri de azalır.
Bir kısmı ibadet, taat, salih amel, zikir, virdler ile çokça meşgul olup, manevi zevklere sahip olurlar. Bu da, Allah(c.c.)’ı sevmelerine sebep olur. Fakat, bu zevkler kalp genişlemesi ile zaman içinde hissedilemez hale gelirse, korkulur ki bu kişilerin de sevgilerinde bir azalma olabilir.
En üstün sevgi, Allah(c.c.)’ın vasıflarını bilerek, bu sebeplerle kalpte hasıl olmuş olan sevgidir. Bu sevgi hiçbir şeyle azalmaz, yok olmaz. Hattâ artar. Makbul olan da bu sevgidir.
Allah-ü Tealâ’yı anlamak, bilmek zordur. Halkın anlayışı bu bakımdan kusurludur. Bunun da esas sebepleri, Allah(c.c.)’ın çok gizli ve çok açık olmasıdır. Gizli oluşu ise açık oluşundan dolayıdır.
Kulun Allah(c.c.)’ı sevmesine muhabbet denir. Bu sevgi ileri dereceye ulaşırsa şevk denir. Şevk sevdiğini görmekle sakinler, iştiyak ise görüşmekle artar. Şevk evliyanın seçkinlerinde, iştiyak seçkinlerin de seçilmişlerinde bulunur.
Şevk daha kuvvetli ve şiddetli olursa aşk denir. Aşk ihsandır. Muhabbet ilimlenmek ve dünya sevgisinden kurtulmak gibi çalışma ister. Aşk ise çalışma olmadan Allah(c.c.)’ın ihsanı ile olur. Aşk, Maşuk’un aşıkın kalbine akıttığı sıfattır. Aşk ile nefis tezkiyesi, ahlâk düzeltilmesi olur. Aşıklar seçilmiş ve yakın kullardır. Aşık kendini unutup, sevdiği ile meşguldür. Aşıka can korkusu ayıp ve ardır.Aşık ruh ve gönül sırlarının mahremidir. Aşık ilham ile amel eder, tarafı olmayana dönmüştür. Aşığın canına kuvvet, aşk olmuştur. Hak aşığının düşüncesi doğru ve saftır. Kalbi uyanık olup yanılma ve hatadan uzaktır. Aşığın himmeti herkesten yüksektir. Aşıkta beşeri özellikler yok olmuştur. Bir damla iken uçsuz bucaksız deniz olur. Aşığın makamı gönlün içidir. Aşığın her muradı hasıl olur, akıllı akıl ile mahcup olur. Aşığın meşrebi vahdet, mezhebi Hüda’dır. Aşkın kendisi, Hakk’ın dostlarına inayet ve hidayetidir. Aşık ölmeden önce ölmüştür. Aşık kırık olur. Gam ve üzüntüden uzak olmaz. Aşığın mezhebi yok olmaktır. Aşığın insanlarla bir işi kalmaz. Aşıkların sözleri kalplere ve akıllara hayattır.
Vecd, aşk ehlinin varlığının gitmesidir. Aşığın beşeriyetinin helâkidir.
Kulun Allah(c.c.)’ı sevmesi, Allah(c.c.)’ın o kulu sevmesi sebebiyledir. Zira sevgi büyükten küçüğe doğru yol alır… Hakk’a giden yollar çoktur, lâkin en kolay olanı aşk ve muhabbet yoludur. Bu yol ile gayretsiz olarak, ölmeden evvel ölme sırrına vasıl olunur.
Muhabbetullahın yerleştiği gönlün yedi alâmeti vardır:
1) Ölmekten korkmaz.
2) Dünyadan neyi severse, sevdiği için, O’nun adına sever.
3) Gece, gündüz her an sevdiği iledir, hep O’nu anlatmak ister.
4) Sevdiğinin dostlarına tazim eder. Hattâ mahlukata muhabbet ve şefkat ile muamele eder. Kibir, kıskançlık, keder, benlik kalmaz.
5) Muhabbet ehli uzleti seçer, geceleri sever, uykusu uykusuzluktur.
6) İbadet kolay, şevkli ve zevkli olur. İbadetinden gıdalanır.
7) Hakk dostlarını kendine dost ve sevgili edinir.
Muhabbetullah sahibinin insanlarla ilişkilerinde üç özellikleri vardır ki, bunlar keramettir:
-Deniz gibi cömerttirler,
-Güneş gibi şefkatlidirler,
-Toprak gibi mütevazıdırlar.
Muhabbet âdetlerden ayrılmaktır ve kendisi öyle bir sevaptır ki, onunla bir günah zarar vermez. Muhabbet seveni, başkalarını sevmekten kör ve sağır eder. Muhabbet sevgilinin kazasına rızadır, itaattir. Gizli bir sırdır, ayan olmaz. Sahibine dünya ve ahiret isteklerini unutturur. Muhabbet tam teslimiyettir, sevdiğine tamamen meyl etmek, zahir ve batınında uymaktır. Hattâ kişide benlikten eser kalmayıp, ifna olmaktır. (sevdiğinde yok olmak). Muhabbete uğrayanın gözünde halk kaybolur. Arif ise muhabbet lezzetine, halkın eziyetlerinden zevk aldığında kavuşur. Muhabbetin yerleştiği kalbin sahibinin her türlü ihtiyacı biter, herkes ona muhtaç olur.
Sadık aşığın bedeni vahşi, kalbi arşî, tabiatı ruhani, himmeti Rabbani, siması nuranidir. Muhabbet her hastalığın devasıdır. Muhabbet şahı bağlayan sultandır.
Muhabbet dört kısım olur:
-Esere muhabbet: En zayıf olandır ve dünya ehline aittir.
-Fiillere muhabbet: Abid ve Zahidlerin muhabbetidir.
-Sıfat ve isimlere muhabbet: Ebrarın muhabbetidir. Tam fenaya varmamıştır. Korku ve üzüntüleri devam eder.
-Zât’a muhabbet: Mukarreblerin muhabbeti olup, en kıymetlisidir. Tevhidin gereği olarak hasıl olur. Bu kullar seçkin kullardır. Vahdet deryasına dalmışlar, benlikleri yok olmuş, fenayı tamamlayıp, beka ile dirilmişlerdir. O’nun kemal sıfatları ile sıfatlanmışlardır, devamlı dereceleri artar. Allah-ü Tealâ’nın Zât’ı ile kaimdirler.
Zâti muhabbet ile sevişen sıdk ve safa ehli, ezel ve ebedde kuvvetli bir sevgi ile birbirini severler. Onlar muhakkak ki Evliyaullahtırlar. Gönülleri dergâhtır. Hak Tealâ, onlardan mahlûkatına merhamet nazarı ile bakar. Onları seven urve-i vüskaya (Allah’ın ipine) tutunmuştur. Onların rızasını alan, Mevlâsına kavuşmuştur. Allah-ü Tealâ: “Benim için, birbirini sevenlere muhabbetim vacip olmuştur” buyurmuştur.
“Sevgilinin yaptığı işler, hep sevgilidir,
Çünkü tabibin kızması, rızası gibidir”
“Birdir ol masdar-ı celâl ü cemal,
Bir bilir kahr-ü lûtfu ehl-i kemal”
“Zahit bir ayda bir günlük yol gider,
Aşık her nefesde o Şah’a erer.
Zahidler korka korka adım atar,
Aşıklar şimşek gibi havada uçar”
“Muhabbetten nâr olsa da nûr olur,
Muhabbetten ifrit olsa, hûr olur”
“Ey! Sevgili, şarabından bir kez de ben tadîm, dedim
Gözlerimden yaşlar geldi, kudretinden titredim.
O şarabın zerresinden, parçalandı yüreğim
Ya hepsini içse idim, ne olacaktı halim?”