Tedaviyi Terk Edenler:
Büyüklerden bir kısmı tedaviyi terk etmeyi güzel görmüşlerdir. Bir kısmı da terk etmemeyi güzel görmüşlerdir. Halbuki, Hz. Peygamberimiz(s.a.v.), terk etmemişlerdir. Eğer terk etmemek noksanlık olsaydı, terk ederlerdi diye düşünülebilir. Fakat terk edenlerin kendi halleri ile ilgili sebepleri vardır. Hz. Peygamberimiz(s.a.v.) ise, bütün hallerin üzerinde idi. İnsanlar tedaviyi şu sebeplerden terk etmişlerdir:
1)Hasta keşif sahibidir, ömrünün sonlandığını bilir, tedaviyi terk eder. Ebû Bekir (r.a.) böyle terk etmiştir. Tabip istememiştir. Hatta, vasiyet ederken Hz. Aişe’ye “onlar senin kız kardeşlerindir” demiştir. Halbuki Hz.Aişe’nin bir kız kardeşi vardı. Sonradan hamile olan annesi bir kız çocuk doğurdu. Yani Ebû Bekir keşif yoluyla bir kızının olacağını bildiği gibi, ölümünün geldiğini de bilmişti.
2)Hasta kendi iç âlemi ile meşgul olduğundan, hastalığı hissetmeyebilir. Hatta akıbetiyle o derece meşguldür ki, hastalığını ve tedavisini düşünecek zamanı olmamıştır. Ebû’d-Derdâ’ya tabip sorulduğunda, “günahlarımın acısı ile meşgulüm” demiştir.
3)Hastalığı müzminleşmiştir, iyileşmeyeceğini bilerek, tevekkülünü bozmak istemeyebilir. Bu sebepten tedaviyi terk edebilir. Abid ve zahitler çoğu zaman böyle terk etmişlerdir.
4)Bazıları, Allah-ü Tealâ’nın vermiş olduğu belâya sabrederek, mükâfat almak üzere, tedaviyi terk eder. Ya da sabrını denemek üzere terk edebilir. Sehl: “Halime rıza gösterip, oturarak namaz kılmak; tedavi görüp ayakta kılmaktan bana daha makbuldür” demiştir.
5)Geçmiş günahlarından korkarak, hastalığın günahına keffaret olmasını düşünerek tedaviyi terk edenler vardır. Zira hastalığı uzadığı kadar, günahlarına mağfiret olacaktır, düşüncesi vardır.
6)Kişi, sıhhatli iken tembellik ve azgınlık ile geçirdiği günlerini hatırlayıp, hasta olunca acze düşüp, acziyetinden memnun olur. İyileşince tekrar nefsinin azmasından korkarak, tedaviyi terk edebilir. Selef bir yıl içinde en az iki defa sağlık veya malları bakımından bir müsibete uğramadıklarında, bunu hoş karşılamazlardı. Tevbe suresindeki 126. âyet’te:
“Görmüyorlar mı ki onlar her yıl ya bir ya iki kere çeşitli belâlara çarpılıyorlar da, yine tevbe etmiyorlar” buyurulmuştur. Firavun, hiç hasta olmamış, baş ağrısı bile çekmemiştir de azgınlık ederek, İlâhlık iddiasında bulunmuştur. Hastalıklar, günahlardan tevbe etmek için sebeplerdir.
Sonuç olarak; eğer kişi sebeplerle değil de müsebbip ile meşgulse, tedaviyi terk etmesi fazilet değildir. Bu makam sabit bir makamdır. Sebepler ve olaylar ile kişinin sabitliği değişmez. Bu makam ehline sebeplere baş vurmak zarar vermez. Bu bakımdan Hz. Peygamberimiz(s.a.v.) tedaviyi terk etmemiştir.
Diğer terk edenler ise; ya günahlarının mahvolması için, ya sıhhatli iken şehvetlerine uyup, azmaktan korktuğu için, ya rıza makamında ise bu makamı kaybetmekten korktuğu için, ya ölümü ancak aciz olduğunda hatırladığından dolayı ölümü hatırlamak için, ya tevekkül makamını kâzanmışsa bu makamı kaybetmemek için, ya da hiç olmazsa sabırlılardan olmayı başarmak için, tedaviyi terk ederler. Yahut kendi iç alemleri ile meşguliyete kapılmışlardır. Ya da zayıf oldukları için hastalıkla meşgul olup, tedavi olurlarken; mevcut hallerini kaybedebilirler. İşte böyle sebepler ve haller içinde olanlar için tedavinin terki, fazilet olabilir.