Kategori arşivi: 7.05.Korku veya Ümidin Efdal Oluşları

Korku veya Ümidin Efdal Oluşları

Korku veya Ümidin Efdal Oluşları:

Korku ve ümidin her ikisi de makbuldür. Kişinin bulunduğu hale uygun olmak üzere; kalbinin ihtiyacı hangisine varsa, o an için o makbuldür. Her hastalık zıddı ile tedavi edildiğinden; Allah(c.c.)’ın mekrinden emin olan için korku lâzımdır;  rahmetinden ümitsizliğe düşen için de ümit lâzımdır.

Hz. Ömer(r.a.) ile ilgili güzel bir söz vardır: “Eğer deseler ki bir kişiden maada herkes Cehennem’e girecek, o kişinin ben olmasını ümit ederim. Eğer dense ki bir kişiden başka herkes Cennet’e girecek. O bir kişinin ben olmasından korkarım” . İşte korku ve ümidin eşit derecede olması, ancak Hz. Ömer gibilere yakışır. Meselâ bir günahkâr böyle derse, ya ahmaktır, ya cahildir, deriz. Zira kıyamet günü Cehennem’e girmeyecekler arasında bulunmayı sanması, aldanmadır.

Hz.Peygamberimiz (s.a.v.), münafıkları, Huzeyfe (r.a.)’ye bildirmişti. Hz.Ömer de bunu bildiğinden, sık olarak Huzeyfe’ye kalbinde nifaktan bir eserin  olup olmadığını sorardı.

Mü’min için korku ve ümit makamlarında ilerlenecek en ileri nokta, korku ve ümidin eşit olmasıdır. Ümidin daha ağır gelmesi, aldanmaktır. Enbiya/90.âyette: “Umarak ve korkarak bize dua ederlerdi” buyurulmakta, böylece korku ve ümit bir araya toplanarak övülmektedir.

Zamanımızda ve daha önceki çoğu zamanlarda; geçerli olan en iyi hal; korkunun, daha ağır basmasıdır. Fakat asla ümitsizlik haline gelmemelidir. Ümitsizlik haline gelince, artık korkudan bahsedilemez.

Korku, ümit ve muhabbet ile; bu üçü bir arada iken Allah’a ibadet etmek güzeldir. Bu, muvahhidlerin işidir.

Ama dikkat edilecek husus; ölüm anına kadar aldanmamak için, korku galip olarak gidilmeli; tam ölüm anında ise, ümit galip olmalıdır. O anda Allah hakkında iyi zanda bulunmalıdır. Korku ameli teşvik eder, ölüm anında ise artık amel için vakit geçmiştir. Ümit ile, kalpte iyi bir bağlanma sağlanabilir. Böylece Allah’a karşı yakınlık hissedilebilir veya sevgi başlayabilir. Ölüm anında bunları düşünmek yakışır. Çünkü dünyadan ayrılırken, kalbinde, Allah sevgisi olmalıdır. Sevgi, ümit ile artar. Sevdiğine kavuşmayı bile isteyebilir. O anda bunu samimi isterse hem ölüm kolaylaşmış olur, hem de kalbi kavuşacağını umduğunun sevgisi ile dolar. Büyükler bunu bildiklerinden, ölüme geçmeden önce, etrafındakilerden, ümit sebeplerini anlatmalarını istemişler ve böylece, ümit ile ölmeyi murad etmişlerdir.

Hz. Peygamberimiz(s.a.v.): “Ölürken mutlaka Rabbinize hüsnü zanda bulunarak ölün” buyurmuştur. İmam Hambel ise, ölüm döşeğindeyken oğluna: “Bana hüsnü zanna vesile olacak ümit verici haberleri hatırlat” demiştir.