Kategori arşivi: 96.Bâkî

Bâkî

BÂKİ  (el-Bâkî)        96

Varlığının sonu olmayan

Kur’an-ı Kerim’de :

 

1)    Beka vasfı sadece Allah’a izafe edilmektedir. Tâhâ 73/ Rahmân 27

 

2)    “lâ-yemût”  olarak nitelenen : Furkân 58

 

3)    “ebka” olarak ahiret hayatının baki oluşu ile ilgili olarak: A’lâ 14

 

Allah, varlığı zaruri olan mevcuttur. Tasavvurlarda geleceğe izafe edildiğinde Bâki, geçmişe izafe edildiği zaman ise Kadîm ismini alır. Mutlak Bâki, gelecekteki varlığı düşünüldüğünde, bir sona dayanmayan yani ebedi olandır. Mutlak Kadîm ise geçmişteki varlığının devamı bir evvele dayanmayandır. Geçmiş ve gelecek arasındaki zaman kısmına değişim ve hareket girer. Değişim ve hareketten münezzeh olan Allah ise zaman içinde değildir. O’nda ne mazi ne de istikbal kavramı vardır. O, bütün zamanları kaplar fakat bütün zamanların dışındadır. Çünkü Allah zamanı yaratmadan önce vardı. Zamanı yarattıktan sonra Zât’ında bir değişiklik olmamıştır. Zamanı yarattıktan sonra da önceki hali üzere kalmıştır.

 

Allah için Bâki isminin yanısıra aynı manâları ifade etmek üzere, “Ahir”, “Samed”isimleri de kullanılmıştır. Furkân 58.Âyette “Hayy” ismi ile anıldıktan sonra, “lâ-yemut” yani ölümden münezzeh olarak anılmıştır. Burada da “Bâki” isminin manâsı vardır.

 

Bu ismin insana yansıması: Derece derece mümkündür. İnsanların bir kısmı yaşamlarında yaptıkları iyi işler ile unutulmaz ve ölümlerinden sonra da sanki yaşıyormuş gibi olurlar. İnsanlığa eser veren, böylece eserleri ile faydalı olan kişiler de ölümsüz gibi olurlar. Tarihi yazarak nesillere bırakan kişiler, din ve dünya ilminde insanlara ışık tutan kişiler bu şekilde iz bırakıp, anılırlar. Bu bekâ, dünya hayatı süresince bâki oluştur. Ve belki de bir zaman sonra, unutulabilirler.

 

Esas Bâki oluş, Allah’ı tanıma yolunda kazanılandır. Bu yolda kişi ilerlerken, bazı safhalardan geçer. Bu safhaları yaşarken kendi varlığından sıyrılıp, hakiki varlığı tanıma ve O’nda yok olma,O’nunla beraber olma ve O’nda O’nunla birlikte Bâki olma mümkündür. Yüksek makamlara ulaşabilen kişilere has olan bu durum, nadirin nadiri olsa da mümkündür. Söyledikleri sözler asırlar boyu unutulmaz, yazdıkları nesillere intikal eder. Sözleri ve halleri insanlara ışık tutar. Etki alanları hem yaşadıkları devirde, hem de daha sonra kitlelere ulaşır. Onların bekaları, yine Bâki olanın ihsanı iledir. Bu çalışmakla olmayıp, Allah’ın lûtuf ve kereminden ihsan edilendir. Allah-ü Teâlâ’nın hiçbir şeyde insanda olduğu kadar zahir olmadığı delillerinden bir delildir.

 

Bâki  oluş, her türlü esaretten kurtulmadır. Ancak bütün arzu, ihtiras, tutkulardan kurtulabilmek çok kolay değildir. Çevrenin baskısı, şan ve şöhret baskıları, varlığını yüksek kıymette sürdürme isteğinin baskısı, ailenin, âdetlerin baskısı, bütün bunlar kişiyi öyle yakalar ki, nefes alacak kadar bile fırsat vermez. Birinden kurtulunsa diğerinin tuzağına düşülür. Kısaca bu baskılar ile hayal olarak meydana getirdiği kendini ,yani vehimden ibaret  olan varlığını devam ettirebilmek için yeni esaretler  peydah eder. İşte bu hayal olan varlığından kurtulup, kendi hakikati ile yüzyüze gelmeden, esaret bitmez. Esaret ise bâki olmaya en büyük engeldir. Esaretten kurtulmaya vesile olan muhabbet ise, kişiyi diğer esaretlerden kurtarıp, yalnızca sevdiğine esir ettiğinden, esaret sayısını bire indirdiği için kıymetlidir. Yunus Emre’nin “ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez” beyiti bunu açıklar. Yani hayvani nefis sahibi olanlar ölünce ölmüş olur, lâkin aşık olanlar ölse de ölmemiş gibi olur demektedir. Bunun da sebebi aşk ile kalbin yumuşaması, teke yönelme ile diğer fahiş isteklerden kurtulması, iyi şeyler yapıp, iyi anılmasıdır. Yunus Emre’nin bâki oluşu gibi…