Kategori arşivi: 4.10.Ben Şöyle Derim

Ben Şöyle Derim

Ben şöyle derim:

Dilenciyi kapıya göndereni görürüm. Hak eden veya değil diye düşünmeden önce, kendimin de böyle bir durumda olabileceğimi farz ederek, dilenmenin zorluğunu hissederim. Sonra, gelene biraz bir şey vermekle hiçbir şeyin eksilmeyeceğini de düşünürüm. Sonra o kişinin de nefsinin olduğunu, isteklerinin olabileceğini kabul ederim. Hele ki isteyen “Allah rızası için” deyince, canımı dahi verebilecek hale gelirim. Velev ki beni aldatmış olsun, velev ki yalan söylemiş olsun. Allah’ın adı ile ve O’nun için kandırılmaktan da memnun olurum. Eğer kandırıldı isem, hakkımı helâl ederim ve sevinirim. Olur ya belki bir başkası kandırıldığını hissedecek ve hakkını helâl etmeyecekti. İyi oldu da bana rastladı, ben helâl etmekle, verdiğim bir lokmanın boğazından rahat geçmesini temin etmiş olurum.

Eğer yalan söylediğini hissedersem, hasta ise reçetesini görüp, yardım ederim. Değil de iş bulamıyorsa iş teklif ederim. Bildiğim bir yardım yerine gönderir, dilenmesinin kötülüğünü anlatırım. Bazıları da dilencilikten vazgeçmeye söz verip, yardım alarak, şereflerine kavuşurlar.

Bazıları dilenene verirsek, alıştırmış oluruz, diyerek vermeme özgürlüklerini kullanıyorlar. Ben böyle de düşünmem. Büyük şehirlerde insanların çevrelerinden kopuk yaşamaları; insanları, ihtiyaçlı insan bulamayacak hale getirmiştir. Bu kopukluk, dilencinin utanarak isteme halini de ortadan kaldırmıştır. Dolayısıyla, dilenenler alıştırılmasın diye reddedilirken, gaspçılar, kapkaççılar, hırsızlar sayıca artmışlardır. Yoksulluk kaderlerine öfkelenip, böyle intikam almaktadırlar. Belki dilenciliğe alıştırmamak adına, bu kişilerin sayıları azalırken, gaspçıların sayısı artmıştır. Bence dilenciye az bir isteğini vermekle, kendimizden eksiltmeyen bir miktarla, onları daha büyük tehlikelerden de korumuş oluruz. Çevremizle ilgilenmekle, belki dilenmenin önemli bir kısmına mani olmuş oluruz. Dilenene istediği, nazikâne verildikten sonra, dilenmenin kötülüğü anlatılabilir, derdi dinlenip merhamet duygusu ile yaklaşarak, utanarak istemesi devam ettirilebilir. Dilenen aileler ile varlıklı dostlarımız arasında köprü olarak, yardımlaşmaları sağlanabilir. Belki de böylece dilenmeleri de kontrolde tutulabilir.

Kendi bakış açımdan işin en önemli kısmı ise şudur: Allah(c.c.) her şeyi biliyor, görüyor. Niyetler amellerin esası. Niyetim her zaman şöyle olmuştur: “Ya! Rab. Ben günde en az beş kere ellerimi açıp, Senden istemekteyim. Bana, Senden başkasından istenmeyeceğini, Sen öğrettin. Dilenene ise öğretmediğin için, sebeplere sarılıyorlar. Onlar bana el açmakta, ben de Sana el açmaktayım. El açmak bakımından aramızda fark yok. Fakat ben, Keremi yüce olan asıl makama el açmaktayım. Hiç kızmadın, kapından kovmadın. Senden istedikten sonra, sanki hemen vermişsin gibi gönlümü ferahlattın. Bütün yarattıklarının hepsi Sana el açmakta. Halbuki benden dilenen, ayda kaç kere istemekte ki? Nasıl reddederim? Nasıl kapıdan kovalarım? Nasıl isteğine cevap olamam? Sen hiç kimseyi kapından kovmazsın. “Talep edene veririm” vaadinde bulunuyorsun. Bizim ahlâkımızın da, Senin ahlâkın gibi olmasını emrediyorsun. Kur’anda “Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanın” buyuruyorsun. Ben de bu şuur içinde; geleni geri çevirmemeye, seneler öncesinden söz vermiş bulunuyorum.  Artık gerçek ihtiyaçlıdır veya değildir. Bilemem. Sen de gerçek ihtiyaçlı olmayana vermemezlik etmiyorsun. Zengin de Senden daha zengin olmak üzere istiyor. Kızmıyorsun, “elindeki sana yeter” demiyorsun. Niyetimde iyiliğe sebep olma arzusu var. Bu niyet içinde gelene git, diyemem. Aldansam, Senin için aldanmış olacağım ve ben bundan da memnunum. Artık takdir, Sana kalmış”…

Veren için de düşünülmesi gerekenler, bunlardır.

Alan için düşünülmesi gereken ise; Hakk’a sığınmak, zaruretsiz almamak ve zenginin malına göz dikmemektir. Vereni vermeye mecbur etmemeli, gönül rızası ile vermesi için, Rabbinden yardım istemelidir.

“Verenin nasıl verdiğini nereden bilelim. Mutlaka gönül hoşluğu ile verirler” derlerse de, böyle kaçış yolu ile kimseyi kandıramazlar. Yukarıda anlatılana uygun olarak dilenirlerse, kendi bilecekleri iştir. Peygamberimiz(s.a.v.): “ Kişinin yediğinin helâl ve temizi, kendi kazancından olandır” Şerefli Hadisi ile gerekli olanı az ve öz söz ile söylemişlerdir.