Kategori arşivi: 1.04.İtaat Bakımından İnsanların Niyetleri

İtaat Bakımından İnsanların Niyetleri

İtaat bakımından insanların niyetleri :

1)Bir kısmı Cehennem korkusu ile bir kısmı da Cennet ümidi ile ibadet ederler. Bunlar sahih niyetler olmakla birlikte, muteber niyetlerden değildir. Âyet ve Hadisler ile Cennet; Huri ve Gılmanların bulunduğu, yemek ve içmek istenilen her şeyi arzu eder etmez yanında buldukları yer olarak, ipekler, tahtlar, hizmet edenlerle tarif edilmiştir. Allah-ü Tealâ yarattıklarının zaaflarını bildiği için, kullarının zaaflarına göre arzu edecekleri Cennet’leri hazırlamıştır. Dünyada yaşarken, insanların önemli bir kısmını, en çok ilgilendiren konular, mide ve cinselliktir. Bu iki konuda aşırılık, meşru hudutlarda kaldığı zaman mesele yoktur. Ama meşrunun dışına taşıldığında, eğer insan inanıyorsa, aşırılığını tutmaya çalışıp, buna karşılık ahirette bu arzu ettiklerimi bol olarak bulurum, ümidi içine girer. İşte girmiş olduğu bu mücadelenin sonunda, umulur ki Allah(c.c.), ona umduğunu verecektir. Yani Cennet bu isteklerin tam olarak karşılanacağı yerdir. Elbette kul hakları gibi günahlar olmadığı taktirde. Bu sebepten ehlullah, Cennet ümidi ile amel edeni, şehveti için amel ediyormuş gibi görerek, böyle amellerin muteber olmadığını düşünür. Dünyada yaşarken bu iki şeyden zevk al, ama meşru sınırlarını aşmayıp, ömür boyu mücahede et, ve sonra kavuşulan yine bu arzu edilen olsun. Hz. Peygamberimiz (s.a.v.): “Cennet halkının çoğunu eblehler teşkil edeceklerdir” buyurmuşlardır. Bu sebepten böyle amel edenlerin derecesi saflık ve ahmaklık mertebesidir.

2)Diğer kısım ise, basiret sahiplerinin taatleridir.  Daha derin ve ince olan zevklerle karşılaşan için, yukarıda anlatılan bu zevkler daha kalın seviyede kalır. Basiret sahibi olup, beş duyunun hissiyatından başka kalpleri ile gören, bilenlerin ibadetlerindeki maksatları başkadır. Onlar Rablerinin Cemalini hisseder, kalpleri ile anlayışları açılmış olduğu için, esas zevkin, Allah-ü Tealâ’yı seyretmek olduğunu bilirler. Bu temaşadan bir an dahi ayrı kalmaya katlanamazlar, bu sebeple onları Cennet cezbedemez. Zira asıl cezbeden tarafından cezp edil-mişlerdir.

Niyetlerin en üstünü budur. Ahirette sevap veya ikab düşünülmeden, itaati farz kılanın isteğine tâbi olmak üzere saygı ile ve Allah-ü Tealâ’ya muhabbet duygusu ile, Celâl ve Cemal için ve her şeyden çok da Allah(c.c.) rızası için yapılan ibadetlerin niyetidir. Bu, basiret sahiplerinin kulluğudur. Yer yüzünde bunu başarabilen değil, anlayan bile az bulunur. Onların asıl ibadetleri zikir ve fikirdir. Diğer ibadetleri ise, farz olduğu için, zikir ve fikirlerini takviye için yaparlar.  Hiçbir muradları, Hakkın muradından ayrı düşmez. Hiçbir konuda Hak olmaksızın, fikirleri olamaz. Bu kişilerin şehvetle işleri kalmamıştır. Herkesin itibar ettiği dünyaya ait bir alâkaları, iltifatları olmaz. Allah(c.c.)’dan tam manasıyla razı olmuşlardır. Allah(c.c.) da bu kişilerden razıdır. Her işlerinde Allah(c.c.)’ın rızasını gözetirler.

Horasan ileri gelenlerinden, Belh’li Hızreyev’in oğlu Ahmed, rüyasında Allah(c.c.)’ı gördüğünde, Allah-ü Tealâ kendisine: “Ey Ahmed, herkes benden isterken, Ebû Yezid beni ister” buyurmuştur.

Birisi, ölümünden sonra rüyasında Şeyh Şibli’yi görmüş ve Allah(c.c.) ile muamelesinin nasıl geçtiğini sorunca: “Ben bir defa Cennet bilindiği halde, onu kâzanamamaktan daha büyük hüsran olur mu, demiştim. Bana: ( Bana mülâki olamamaktan daha büyük bir hüsran olur mu?) diye sordu” demiştir.

Kalpte niyetler bazen pek çok olur. Fakat hangi niyet galip ise, önce onun gereği olan ameli yapmak lâzımdır. Zira galip olanı bırakıp, diğerine geçmek kolay olmaz. Bu gerçeği anlamak ve kabul etmek, ayrıca kalpte hasıl olanları seçebilmek için dünyanın bütün süslerinden geçmiş olmayı ve dünyayı ehline terk etmiş olmayı icap ettirir. İkisi bir araya geldiğinde, her birinin kendi ilminin doğru ve üstün olduğunu iddia ederek, iddia ve savunma mücadelesi  içinde olan fıkıh âlimlerinin bir kısmı, bunları inkâr ederek, reddederler.

Allah(c.c.) yolunda gidiş, şeytan ve nefisle mücadele ve kalbi tedavi etmekle mümkündür. Basiret sahipleri ve akıl sahipleri bunu temin etmek için öyle şeyleri feda ederler ve öyle nefsi yenecek oyunlara baş vururlar ki, zayıf görüşlülerin tenkidine uğrarlar. En doğrusunu Hakk bilir, Hakk söyler…

Hz. Ali (k.v.): “Gönüllerinizi ara sıra dinlendiriniz. Zira gönül hep aynı şeyle meşgul olunca, ona karşı körleşir” demiştir.

Ebû’d Derdâ: “Hak ve hakikate daha iyi hazırlanmak için, bazen kendimi oyun ile eğlendirir ve dinlendiririm” demiştir.

Hz.Nakşibendî ise: “Bazen nafile namazları terk edin ki, terk ettikten sonra yeniden başlayınca kıymetini anlayasınız” buyurmuştur.

İnsan devamlı baklava yese, bir gün gelir baklavanın özel bir kıymeti kalmaz. Arada tuzlu bir şeyler yenirse, sonra tekrar baklava yenildiğinde, baklava kıymet kazanır. İşte dinin ince noktaları bunlardır. Bunları ilmin özüne inmiş olanlar bilir, kabukta kalmış olanlar ise anlayamazlar.

Kalpten dünya sevgisi tam olarak çıkmış olsa bile, bazen başka şeylerle oyalanmanın da nimet olduğu, tekrar asli haline dönünce anlaşılır.