NİMETİN HAKİKATİ VE BÖLÜMLERİ
Her iyilik, zevk, aranan her faydalı şey nimet sayılırsa da, gerçek nimet ahiret saadetine ulaştırmaya vesile olan şeylerdir. Nimetleri altı bölümde inceleyebiliriz:
1) Dünya ve ahirette fayda veya zararlarına göre, nimetler dört bölümdür:
A) Dünya ve ahirete faydalı olanlar: İlim ve güzel ahlâk.
B) Dünya ve ahirete zararlı olanlar: Cehalet ve kötü huy.
C) Dünyada kârlı, ahirette zararlı olanlar: Şehvete uymak.
D) Dünyada zararlı, ahirette faydalı olanlar: Şehvetini kırmak, nefsin her türlü hevasına uymamak.
2) Mal, evlâd, akraba, mevki gibi dünyalık sebeplerin, hayır ve şer olanlarının birbirine karışmış olması:
A) Kârı zararından çok olanlar: Yukarıda sayılan dünyalıkların yetecek sayıda oluşudur.
B) Zararı kârından çok olanlar: Zaruri ihtiyaçtan fazla olan ve fazla olduğu halde, yerinde kullanılmayan durumlardır.
C) Kârı ve zararı eşit olanlar: Şahıslara göre değişir. Nice servet sahiplerinin, varlıklarını hayırlı yollarda harcaması ile, hattâ varlığı nimet olmuş olur. Nice fakirlerin de, fakirliklerinden şikâyet etmeleri sebebiyle yoklukları ile sahip oldukları belâ olur.
3) Hayırlı işler:
A) Kişinin kendi için etkili olan hayırlar: Kişiyi ahiret saadetine, Cemalullaha ulaştıracak olan hayırlardır. Bunlar sebep değil gayedirler. Gerçekte hayır ve nimet bunlardır. Bu hayırlı işler ilim sahibi olmak, Allah’a itaat etmek, Allah’ı bilme yoluna girip, ilerlemek gibi şeylerdir.
B) Başka gaye için arananlar: Altın ve gümüş gibi. Bunlar kişiyi arzularına kavuşturmada sebeplerdir. Cahillere sevimli gelir, toplarlar. Bunlara nimet bile denemez. Sadece bunlarla arzu edilen gayeye ulaşmak mümkünse, o kişi için nimet sayılabilir.
C) Hem kendi, hem başkası için arananlar: Bunlar sıhhat ve selâmet gibi şeylerdir. Sıhhat ile hem dünyalık elde etmek kolaylaşır, hem Allah’a ulaştıracak yolda gidişte vesileler rahat yapılır. Bu da fena sayılmaz. Lakin sadece kendisi için hayır veren nimetler gibi değildir.
4) Başka bakımdan hayırlı işlerin sınıflandırılması: Faydalı, güzel ve hoş olmaları bakımından üç vasıfla sınıflandırılırlar. Bu üç vasfı kendisinde toplayan hayır, ilim ve hikmettir. Faydalıdır, çünkü geleceğe kârı vardır. Hoştur, çünkü huzuru ve zevki duyulur. Güzeldir, çünkü her halden daha çok beğenilir. Bunun zıddı da cehalettir. Cahil, cehaletini anladığı zaman derinden sancı duyar. Fakat haset, kibir ve tembellik gibi şehvetleri ilimlenmesine mani olur. Bu iki zıt kuvvet arasında daima azâb içinde kalır.
5) Nimetin zevk vermesi bakımından taksimi:
Aklî zevkler: Akıl sıfatı ile sıfatlanan sadece kalptir. Bu sebepten aklî zevkler diyince, kalbin aldığı zevkleri de söylemiş oluruz. Kalbin aldığı zevkleri, beş duyu anlamaz. Beş duyunun anladığı mide ve ferc şehvetini de, kalp anlamaz. Kalbin aldığı zevkler ilim ve hikmet zevkleridir. Bu zevkler, dünyada çok az ve fakat o derecede şereflidirler.
Bu zevkler şereflidir, zira hiç doyulmaz. Meselâ insan ne kadar aç olursa olsun, karnı doyduktan sonra, tekrar dönüp, yemeğe bakmaz. Cima da böyledir. Ama ilim ve hikmete hiç doyulmaz. İlmin ve aklın şerefli olmasının sebebi, bir defa korunmaya ihtiyacı yoktur. Servet ise korunmaya muhtaçtır. Biz serveti koruma çareleri ararken, ilim bizi korur. İlim, başkalarını ilmimizden istifade ettirdiğimiz ölçüde artarken, mal eksilir. Mal çalınır, mevkii geri alınır; fakat ilmimizi kimse çalamaz, elimizden alamaz. İlim sahibi daima emniyet ve huzur içindedir. Mal ve mevkii sahibi ise daima tehlike ve korku içindedir. İlimden kast edilen, elbette esas olan Allah’ı öğrenme ilmidir. Bu ilim, derece derece giderek artan bir tarzda öğrenilir. Bildikleri ile amel edenlere, Allah bilmediklerini de öğretir. İlim ve hikmetin zevkine varamayanlar da vardır. Bu kimseler ya iç alemleri gelişmemiş olanlar; veya iç âlemleri geliştiği halde şehvetlerine uymaları sebebiyle gönülleri hasta olanlardır ki haklarında:
“Kalplerinde hastalık vardır” Bakara/ 10.âyet nazil olanlardır; ya da Batıni hayatları olmayanlardır. İlim ve hikmetten, bedenleri diri olup, kalpleri ölü olanlar zevk almazlar. Şehidlerin ise bedenleri ölü olduğu halde, kalpleri diridir, Allah katında rızıklanırlar.
İlim ve hikmetten alınan zevk sonunda eğer riyaset (baş olma) zevkinden de kurtulunursa, sıddıklar seviyesine çıkılmış olunur. Sıddıkları en son terk eden de riyaset sevgisidir. Sıddıklığın üstün makamına ulaşmış olanlar ancak kurtulurlar.
Bedeni zevkler: Üstünlük ve riyaset(baş olma) zevki gibi zevklerdir ki bu zevklerde insanlar bazı hayvanlarla ortaktırlar. Aslan, kaplan gibi bazı yırtıcı hayvanlarda da bu zevkler mevcuttur.
Mide ve Ferc şehveti: Bütün hayvanlarda bulunan zevklerdir. En çok zevk alınan nimet bunlardır. En adi zevk alma yoludur. Mide ve ferc şehvetinin taşkınlığını Salihler önleyebilir. İnsanın beşeriyeti mevcut olduğu süre içinde tamamen önlenmesi zordur.
6) Nimetlerin toplandığı yer bakımından taksimi:
A) Esas nimet ahiret saadetidir. Bu da özetle: Sonu gelmeyen beka, sıkıntısız neş’e, cehalete imkân vermeyen ilim, fakirleştirmeyecek kadar zenginliktir.
B) İnsanı ahiret saadetine ulaştırması için aranan sebepler:
– Nefsin fazileti: Özet olarak, iman, güzel ahlâk, iffet ve adalet. İman mükâşefe ilmi ile, güzel ahlâk da muamele ilmi ile öğrenilir. Bu dört kısmın beraberliği nefsin faziletinin sebepleridir. Hepsinin bahşedilmesi de en büyük nimettir.
– Bedenin fazileti: Önem bakımından nefsin faziletine yakındır. Bedenin fazileti sağlık, kuvvet, güzellik ve uzun ömürdür. Bunlar nimetlerdir.
– Bedenin faziletinden sonra gelen nimetler: Mal, aile, evlât, akraba. Uygun şartlarda olursa hepsi nimettir.
“İyi mal, iyi adam için ne güzeldir” Ahmed
“Allah’a karşı takvaya yardımcı olan mal ne güzeldir”
EbûMansurDeylemi
“Sıhhatli olarak sabahlayan, can, mal ve namusundan emin olan ve günlük nafakasını bulan kimse, bütün varlığı ile dünyaya hakim olmuş gibidir”
Tirmizi
“Saliha bir kadın, dine ne güzel bir yardımcıdır” Müslim
“İnsan ölünce, amel defteri dürülür. Yalnız üç şeyden defterine amel yazılır. Bunlardan biri de Salih evlâttır” Müslim
“Evlenirken kendinize emsal seçiniz” (denk oluş) Aişe
-Nefis fazileti için gerekli olan tevfik ve hidayet:
TEVFİK: Kulun iradesi ile, Allah’ın kaza ve kaderini birleştirmesidir. Bu hayra da şerre de gidebilir. Şerre giderse ilhad, hayra götürürse tevfik adını alır.
HİDAYET: Saadete ancak hidayet sayesinde erişilir. Hidayet Allah-ü Tealâ’nın inayeti ve lûtfudur.
“Bizim Rabbimiz her şeye hilkatini veren, sonra da doğru yolu gösterendir” Tâ-hâ/50
“Biz ona iki de yol gösterdik” Beled/10
“Semud’a gelince, biz onlara da doğru yolu gösterdik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler” Fussılet/17
“Hakikat şudur ki gözler kör olmaz, ama sinelerin içindeki kalpler kör olur” Hacc/46
Hidayete dönüş, hayır ve şer yolları bilmek, ayırabilmektir. Bu; Kitaplar, Peygamberler ve akıl sahiplerinin basiretleri ile bilinir. Basiretin seçemeyişi, basiret körlüğüdür. En çok alışkanlıklar, âdetler ve sahiplenme duygusu basiret körlüğü yapar. Hayır ve şer yollar basiretle bilinip, seçim yapıldıktan sonra, Allah-ü Tealâ kullarını halden hale geçirir. Bu, kulun cehd ve gayreti ile olur.
“Bizim uğrumuzda mücahede edenlere gelince, biz onlara elbette yollarımızı gösteririz” Ankebut/ 69
Bundan sonra, yani mücahedenin kemale ermesinden sonra, kul nübüvvet ve velâyet âleminde parlayan bir nur olur. Mutlak ve gerçek hidayet budur.
“Bir ölü iken kendisini dirilttiğimiz, ona insanların arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimse, içinden çıkamaz bir halde karanlıklarda kalan kişi gibi olur mu?” En’âm/122
“Öyle ya,Allah’ın göğsünde İslâm için inşirah verdiği bir kimse ki,o, Rabbinden bir nur üzerindedir”
Zümer/22
RÜŞD: Saadet yoluna teşvik eden ve o tarafa yönelten hidayettir. Rüşd, hidayette reşid olmayı tarif eder. Hidayetten daha mükemmel bir nimettir.
“And olsun ki Biz daha evvel İbrahim’e de rüşdünü verdik ve Biz onu bilenlerdendik” Enbiya/ 51
TESDİD: Hidayet ve doğru yolu gösterdikten sonra, o tarafa en kısa yoldan yönelmeyi sağlayacak tahrik kuvvetinin verilmesidir.
“Hani Ben seni Ruh-ul Kudüs ile desteklemiştim” Maide/110
“Eğer Allah’ın nimetlerini sayacak olsanız, sayamazsınız” Nahl/18
İnsana pek çok nimet verilmiştir. Bunları saymakla bitiremeyiz. Ve her nimetin verilişinde bir hikmet vardır. Nimetlerin hepsi Allah-ü Tealâ’nın Fazl-ı Keremindendir. Allah umum insanlara yaşamak için ve ahireti kazanmak için çeşitli nimetler verirken, dilediğine de Zât’ına yaklaştıracak olan nimetleri verir. Bazılarını vermiş olduğu nimetleri ile oyalarken ( ki onlar oyalanmayı tercih etmişlerdir), bazılarına nimetsizlik nimeti vererek, sonsuz lûtfetmiş olur. Bu sebepten ariflerden bazıları bir nimete kavuştuklarında; “bizi nimetlerinle oyalama” diye dua ederlerdi. Her nimet, aynı zamanda yaradılışın içinde rol alan veya ahiretin ulaşılması gereken menziline vardıran nimetlerdir.
İnsanın en büyük nimeti, akıldır. Allah-ı bilmeye, hidayeti göstermeye, iyiyi-kötüyü seçmeye yarar. Akıl nimeti mülk Âlemi için yaratılmıştır. Bu akıl nimeti, insanların dünyevi kazançlarını sağlayan akıl olmayıp, ahireti kazanmak esas olmak üzere belki dünyada da yaşayabilecek, belki bu yaşantısından başkalarını da istifade ettirebilecek olan akıldır.
Sonra idrak ve anlayış nimeti gelir. Aklın gösterdiklerini, seçip, süzmek için, gösterilenleri algılamak idrak ile olur. Algılama olduktan sonra, tercihini kullanarak seçimini kararlı olarak yapmak ve kendi dışındaki olayları ve yaratılmışları anlamak, anlayış ile mümkün olur. Anlayış için, mutlaka ince yola girmeye, incelmeye yani her şeyi derin hissedebilmeye ihtiyaç vardır. İdrak ve anlayış nimeti mülk âlemi için yaratılmıştır.
İrade nimeti de en az akıl kadar önem taşır. Kulda iradeyi yaratarak, bu nimet ile Zât’ını tercih etmesi için önünü açmış olur. Kulda iradenin var olduğunu kabul edenlere göre cüz’i irade, ruhlar âleminde kullanılan ve oradaki kullanıma göre tayin edilmiş kaderin icabı olarak, burada da oradaki kullanıma uygun bir şekilde kullanılan iradedir. Bu irade nimeti emir ve mülk âlemlerine ait bir nimettir. İrade beşeriyet ile ve onun kontrolünde hâsıl oluyorsa cüz’i, beşeriyetin mahvolduğu ve iradenin Hakk’ın iradesine uygun olarak hâsıl olması söz konusu ise küllidir. Hiçbir şey O’ndan ayrı olarak düşünülemediği için, cüz’i irade de külli iradedendir. Allah-ü Tealâ kullarının hür olarak seçim yapabilmeleri için, onları kendi iradeleri ile bırakmıştır. Velev ki bu, Zât’ının iradesine uymasın…İşte bu sebepten, cüz’i irade, külli’nin içinde, onun bir parçası olarak kabul edilebilir. Fakat, cüz’i irade ile iradesini kullanan kulun emrine verilmiş, asla üzerinde baskı uygulanmayan ve kadere uygun bir biçimde kullanılan olmuştur. İrade, kulun içinde bulunduğu hale uygun olmak üzere kullanılması bakımından cüz’i; kadere uygun ve parçalanmayan bir bütünün parçası olmak bakımından da küllidir.
İnsanda yaratılan hareket ve kudret nimeti: İnsandaki kudret iradesini kullanmak ve bu iradeyi kullandıktan sonra, devamlılığını sağlamak içindir. Zayıfların hali malûmdur. Kudret Allah-ü Tealâ’nın büyük nimetlerinden olup, ahiret imanı kuvvetlendikçe artar. Zayıfların hali ise imanlarındaki zayıflıkları sebebiyledir. Allah’dan başka şeyden korkmamak, güvenmemek, sığınmamak kudreti başlatır. Ahirete mutlaka gideceğimiz inancı da kudreti kemaline getirir. İnsan iyiye ve güzele hareket edebilir. Yalnız bu hareketin devamlılığı, kudret ile mümkündür. Sırf mülk âlemi için yaratılmış nimetlerdendir. Sonucunda ahirete fayda getirdiği gibi, dünyada da hiç bir şeye esir olmadan yaşama rahatlığını ve özgürlüğünü getirdiği için, bazılarına göre esas fayda dünyayadır.
Gıdanın insana ulaşıncaya kadar geçirdiği aşamaların her birinin nimet oluşu: Gıda, hayat için önemlidir. Hayat da Allah’ı bilmek, vasıl olmak, neticede ahireti kazanmak için önemlidir. Bu bakımdan uzun ömür tavsiye edilendir. Buna bağlı olarak da gıdanın her aşamasında ayrı nimetler vardır. Biz bu nimetlerin her birini ayrı olarak seçmek, bilmek durumunda oluruz. Belki böylece bu konunun gereği olan şükür tamam olarak yapılmış olur. Bu nimetler mülk âlemi nimetleridir.
Meleklerin yaradılış nimetleri: Bu da önemlidir. Çünkü eğer melekler olmasaydı önce vahy olmazdı. Vahyin önemi bakımından meleklerin yaradılışlarındaki nimetleri biliriz. Ayrıca kendimizde olan Kiramen Kâtibin melekleri ile, günahlarımızın yazılması tehir edilirken, sevaplarımızın yazılmasında acele edilir. Bu da ayrı bir nimettir. Söylediğimiz işe yarar her şey anında, Rabbimize onlarla ulaştırılırken, günahlarımız ve kötü sözlerimiz için bizim adımıza, Allah’dan af dilenir. Melek nimetleri o kadar çoktur ki, her yetişen bitkinin başını, uygun bir gelişme temin edilmesi için yedi melek bekler. Yağmurun her zerresini ayrı bir melek indirir de aynı meleğe tekrar sıra gelmez. Melek nimetleri de mülk âlemine aittir. Onlar insan oğluna, yaşadıkları hayatı en uygun şartlarda yaşamaları için, Allah’a yaklaştırıcı sebeplere yaklaşmaları için, ahireti kazanacak şekilde hareket etmeleri için çok önemli kuvvetlerdir.