ALİM (el-Alîm) (20)
Herşeyi hakkıyla bilen
Kur’an-ı Kerim’de Alîm, Allâm, ilim olarak geçer.
1) Alîm olarak: 153 yerde Allah’a izafe edilmiş olarak geçer.Ve genel olarak başka bir isim ile beraber geçer.
2) Yalnız kullanıldığında ise: “bi külli şey’in alîm” yani (Allah her şeyi bilendir) şeklinde 21 âyette kullanılmıştır.
3) “alîmün bi-zâti’s-südur” : Yani (Allah kalplerinizdekini en iyi bilendir) şeklinde 12 Âyette kullanılmıştır.
4) “…hakkıyla bilendir” şeklinde: 18 Âyette kullanılmıştır.
5) Esmâ’danHakîm, Semî, Vâsi, Azîz, Habîr, Halîm, Şâkir, Kâdir, Hallâk, Fettâh isimleri ile birlikte kullanılmıştır.
6) Üç yerde Azîz ismiyle birlikte, Zât’ına ad olarak kullanmıştır.
7) Bir yerde Habîr ismiyle birlikte Zât’ına ad olarak kullanmıştır.
8) “Allâm”(yegâne bilen) manâsında ve “Allâmü’l-Guyûb” (gaybı yegâne bilen manâsında): Mâide 109,116/ Tevbe78/ Sebe’48
9) “Alimü’l-gayb” olarak : Sebe’3/ Cin 26
10) “Alimü’l-gaybi ve’ş-şehade”olarak: En’âm 73/ Tevbe 94, 105/ Ra’d 9/ Mü’minûn 92/Secde 6/Zümer 46/Haşr 22/Cum’a 8/Tegâbün 18
11) İlim ise 105 defa kullanılmıştır.
12) “ alimin” şeklindeki kullanılışta, fiilin öznesinin azameti gösterilmek ve bu surette yapılan işin kuvvetini belirtmek üzere ve Allah’a izafe edilerek: Enbiyâ 51 ve 58
Bu isim ile Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşatmış olduğunu anlıyoruz. Bu kuşatmanın, hiç bir bilgi eksikliği olmaksızın tam ve kâmil bir kuşatma olduğunu anlıyoruz. Bu ilmî kuşatma, malûmattan yani bilinen şeylerden elde edilmeyip, hatta malûmat bu kuşatılmış ilimden elde edilmiştir.
İnsanların ilimlenmesi mevcut olan ilmi öğrenmek üzeredir. Bu ilim hem çok teferruatlıdır, hem de henüz bilinmeyen gizli duran pek çok ilim vardır. Bütün bu mevcut olan ve henüz bulunamamış olan bu sonsuz ilim deryasında hepsini öğrenmek insan için zordur. Ayrıca insanın beş duyusu ve zâhiri ile bildiği ilim, ilmin aynı olmayabilir.
Bâtınen bilinen ilim yine sonsuz ve özel anlayış ister. Buna ilâveten Allah’ın ilminin, yarattığı her şeyi yaratmadan önce mevcut olduğunu düşünürsek, bu ilme yetişmenin mümkün olmadığını görürüz. İnsanlar ilim elde etmeyi kendileri için uygun görüp, ömürlerini bu işe ayırmış olsalar, meselâ bir hadis ilmini tam öğrenebilmek için ,eğer ezberlerine almak durumu da olsa ancak bir ömür ile bu ilme sahip olurlar. Belki de kendilerini hadis alimi olmakla bir gurura da kaptırırlar. Halbuki bu tür ilimleri öğrenmek, Allah’ın yarattığı bir ilmi öğrenmek olup, Allah’ın Zât’ını tanımak demek değildir. Bu ilimlerle ilimlenmeyi de yüce görmekle beraber, Allah’ı bilmek isteyenler için Marifetullah en şerefli ilim olarak kabul edilmiştir. Burada öğreneceğimiz şey, en şerefli şey olduğundan, Allah gibi en şerefli olanı öğrenme ilmi yani Marifetullah en şerefli ilimdir.
Alîm isminin insana tam olarak tecelliyatı yani yansıması ile o kişiye Arif denir. Ve Arif, marifet sahibi kişi olup; Allah’ı fiilleri, isimleri, sıfatları ve hatta Zât’ı ile bilen kişi demektir. Hatta bilmek kelimesi yetişmez, bunları kendinde bulan kişidir. Yüksek Allah Dostları olup, halka ışık tutarlar. Mülkün sahibinin tarifini yapmayıp, O’nu tanıtırlar. Bazılarının da marifet sahibi olmasına sebep olurlar.
Arif , alîmden kıymetlidir. Alîmin Allah’ın yarattığı bilgiler hakkında bilgisi vardır. Arifin ise, bu bilgileri yaratan hakkında bilgisi vardır. İnsanların çoğu Arif olmaya niyetli değildir. Alîm olmak daha tercih edilir. Zira insanlar boşluğa ve yokluğa gitmekten pek hoşlanmazlar. Hiç olmaz ise alîmin elinde ilmi ve itibarı vardır, amel defteri açıktır. Halbuki Arif olan öyle bir yokluğa dalmıştır ki elinde hiçbir şeyi kalmamıştır. Amel defteri de yoktur. Kendisi amel defteri olmuştur. Allah’ı bilmek keşiflerin en şereflisidir. Diğer keşfedilenler ise daha önceden yaratıldıkları için mevcudun keşfidir, keşfedilmiş değildir.
Ya Alim! Şehrine girilmez Ali’siz,
Orada bütün güller dikensiz.