Kategori arşivi: 5.05.Resûl-i Ekrem(s.a.v.)’in İrtihalleri

Resûl-i Ekrem(s.a.v.)’in İrtihalleri

Resûl-i Ekrem(s.a.v.)’in İrtihalleri:

(ölüm hali)

Hazret-i Peygamberimiz(s.a.v.), yaratılmışların en şereflisidir. Allah katında, O’ndan keremlisi yoktur. İnsanlığın uyması gereken en güzel örnektir. Makam-ı Mahmud’un sahibi, kıyamet gününün şefaatçisi, topraktan ilk dirilecek olan, Allah’ın kıymetlisi, nebisi, sevgilisi olduğu halde; bütün bu şereflerine rağmen, can çekişmeleri zor olmuştur. Hatta huzurunda bulunanlar, O’nun ızdırabına dayanamamıştır. Bizler, burada ders almalı ve ölümün ne kadar çetin olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

Ölüm anında, mübarek alınları terlemiş, renkleri solmuş, iniltisi duyulmuştur. Nefeslerini alıp vermede zorlanmışlardır. Nübüvvet makamı, ölümlerini engelleyememiş; halkı müjdeleyici ve korkutucu olması bakımından, ömürlerini Allah yolunda hizmet ile geçirmiş oldukları halde, bir ayrıcalık ile müsamaha görmemişlerdir.

İbn Mes’ud (r.a.) şöyle anlatmaktadır: “Resûl-i Ekrem’in ayrılma vakti yaklaştığında, Hz.Aişe’nin evinde yatmakta idi. O, bize bakarak, gözleri yaşarmış olduğu halde: ( Hoş geldiniz. Allah size mübarek etsin, korusun ve nusret versin. Takvayı ve Allah’dan korkmanızı size tavsiye ederim ve sizi Allah’a emanet ederim. Ben sizi O’ndan açıkça korkuturum. O’nun memleketinde ve kulları arasında, O’na karşı gelmeyin. Ölüm yaklaştı. Cennet-i Me’va’ya, Sidre-i Münteha’ya ve Cenab-ı Allah’a rücû vakti geldi. Size ve benden sonra dinimize girenlere Allah’ın selâm ve rahmetini benden okuyun) buyurdu”.

(Bezzar)

Rivayet edilir ki; irtihalleri sırasında, Cebrail a.s’a: “Benden sonra ümmetim için kim var?” diye sordular. Allah-ü Tealâ, Cebrail a.s.’a vahyetti ki:    “Habibimi müjdele. Ümmeti hakkında Ben O’nu perişan etmem. Yine müjdele ki, kıyamet günü mezarından ilk kalkacak olan O’dur. Mahşer halkının efendisi de O’dur. O ve O’nun ümmeti Cennet’e girmeden başkaları giremez” buyurdu. Bunun üzerine, Hz. Peygamberimiz(s.a.v.): “İşte şimdi gönlüm rahat etti” buyurdu.                                (Taberâni)

Hz. Aişe(r.a.) anlatıyor: “ Resûl-i Ekrem, yedi kuyudan alacağımız bir kırba su ile kendisini yıkamamızı emretti. Dediği gibi yaptık, biraz rahatladı. Kalktı, mescide gitti, cemaatle namaz kıldı. Uhud şehitleri için dua ve istiğfar etti. Şu tavsiyede bulundu: (Ey muhacirler! Bundan sonra siz çoğalırsınız, fakat ensar bu günkü durumlarından fazla çoğalmazlar. Ensar, benim has vekillerim ve sırdaşlarımdır. Ben onlara iltica ettim. Onların ihsan sahibi olanlarına ikram edin, kusurlarını da bağışlayın. Bir kul, dünya ve Allah katında olanlar arasında serbest bırakıldı. O da Allah katında olanı tercih etti). Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu sözler ile, kendisini kast ettiğini ve aralarından ayrılacağını anlayan, babam Ebû Bekir ağlamaya başladı. Bunun üzerine, Resûl-i Ekrem: (Dur. Şu mescide açılan bütün kapıları kapayın. Yalnız Ebû Bekir’in kapısı açık kalsın. Zira ben, bana göre Ebû Bekir’den daha üstün sohbete değer bir kimse bilmiyorum) buyurdu”                 (Dârimi)

Said’in babası Abdullah’dan rivayetinde; “Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in ağırlaştığını duyan ensar, mescidin etrafında toplandı ve üzüntülerini belirtmeye başladılar. Hz. Abbas, Hz. Fazl ve Hz.Ali huzura girerek, ensarın halini anlattılar. Hz. Peygamberimiz’in ölümünden korktuklarını, kadınların da toplanarak ağladıklarını anlattılar. Bunun üzerine, Hz. Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Ali ve Fazl’ın omuzlarına dayanarak, mescide girdiler. Minberin ilk basamağına oturup, Allah’a hamd ettikten sonra:

(( Ey insanlar! Adeta benim hakkımda ölümü inkâr edercesine, benim ölümümden korkmakta olduğunuzu duydum. Size öleceğinizi bildirmedim mi? Benden evvel bir peygamber ebedi kaldı mı ki, ben de ebedi kalayım? İyi biliniz ki ben Rabbime gidiyorum. Siz de Rabbinize ulaşacaksınız. Ben size ilk muhacirlere iyilik etmeyi tavsiye ederim. Zira Asr suresinde hak olanı tavsiye etmemiz buyuruluyor. Her şey Allah’ın izniyle cereyan eder. Bir şeyin gecikmesi, sizi aceleye sevk etmesin. Çünkü Allah-ü Tealâ, insanların arzusuna göre hareket etmez. Allah ile üstünlüğe kalkışana, Allah galebe çalar. Allah’ı aldatmaya kalkışana, Allah hilesinin cezasını verir. Tekrar eski halinize dönüp, yer yüzünde bozgunculuk çıkarmayı ve akraba ile münasebeti kesmeyi mi istiyorsunuz? Aynı zamanda ensara iyilik etmeyi, ben size tavsiye ederim. Zira onlar sizden önce burada yerleşmiş ve imana sahip olmuşlardır. Onlara iyilikte bulununuz. Onlar meyvelerini sizinle bölüşmediler mi? Onlar size bütün servetleri ile kapılarını açmadılar mı? Kendileri muhtaç iken, sizi tercih etmediler mi? Kim ki iki kişi arasında başkan seçilir ve hükmetmekle vazifelenirse, bunların iyilerinin iyiliklerini kabul etsin, kusurluların kusurlarından vazgeçsin. Sakın onlara karşı üstünlük taslamasın. Ben şimdi önden gidiyorum. Siz de ardımdan geleceksiniz. Uğrak yeriniz havuzdur. Havuzum ise geniştir. Kevser oluğundan oraya su dökülür. Onun suyu sütten beyaz, kaymaktan yumuşak ve baldan daha tatlıdır. Bundan içen, bir daha susamaz. Bu ırmağın çakılları inci, yatağı ise misktendir. Yarın bana gelmeyi arzu edenler, bu gün elini ve dilini lüzumsuz şeylerden çeksin)). Bu vasiyet üzerine Abbas (r.a.) , Kureyş’e de bir vasıyette bulun deyince; (( Kureyş’e de aynı şeyi tavsiye ederim. İnsanlar Kureyş’e bağlıdır. İyileri, iyilerine; kötüleri de kötülerine karşılıktır. Kureyşlilerin insanlara iyilik yapmasını tavsiye edin. Ey insanlar, günah nimetleri bozar ve taksimatı değiştirir. İnsanlar iyi olursa, imam ve hükümdarları da onlara iyilik yaparlar. Kötülük yaparlarsa, onlar da kötülük ederler. Nitekim En’am/129. âyette: <Zalimlerin bir kısmını, kazandıklarından ötürü, diğer bir kısmına böylece musallat ederiz> buyurulmuştur”

İbn Mes’ud(r.a.)’un rivayetinde: Resûl-i Ekrem(s.a.v), Hz.Ebû Bekir(r.a.)’e şöyle buyurmuştur: “Beni yıkayıp kefenlediğiniz vakit, evimdeki bu yatağımda, yani mezarımda beni bırakın. Bir saat kadar yanımdan uzaklaşın. İlk namazımı kılacak olan, Allah-ü Tealâ’dır. Nitekim Ahzab/56. âyette (Allah ve melekleri peygamberini överler, selâmlarlar) buyuruluyor. Sonra meleklere izin verilecek, yaratılmış olanlardan ilk namazımı kılacak olanlar sırasıyla; Cebrail, Mikâil, İsrafil, ve sonra da ölüm meleği Azrail’dir. Askerleri ile gelirler. Sonra da diğer bütün melekler gelir. Daha sonra da siz namazımı posta posta kılar, selât ve selâm edersiniz. Tezkiye ederek, bağırıp, çağırarak ve ses çıkararak bana eziyet etmeyin. Önce sizden imam ve  en yakın  ehl-i beytim gelsin. Sonra sizler ve sonra kadınlar daha sonra da çocuklar gelsin”.

Abdullah b. Zem’a anlatıyor: “ Rebiu’l evvelin ilk gününde, Bilâl sabah ezanını okuyunca, Hz. Peygamberimiz (s.a.v.), (Ebû Bekir’e söyleyin, namazı kıldırsın) buyurdular.

Azrail a.s. gelerek, ruhlarını alıp almamayı ilk defa olmak üzere, Allah tarafından kendi reylerine bırakıldığını bildirmiştir. Resûl-i Ekrem, kızları Fatıma’ya ölümünün yaklaştığını ve kendisine ilk kavuşacak olanın Fatıma olacağı müjdesini verdiler. Sonra ölüm meleği yanına gelerek, (Ya Muhammed ne emrediyorsun?) diye sorduğunda: (Şu anda beni Rabbime ulaştır) buyurduklarında; (Olur, Rabbin sana müştaktır. Senden başka kimseden izin almamı emretmedi. Saatin yakındır) diyerek yanından ayrılmıştır. Bu son anlarda Hz.Aişe validemizin kucağında, “Refik-i A’lâya” sözünü sıkça tekrarlamış ve baygınlık arasında kendilerine gelip, gözleri biraz açıldığında: “Namaz, namaz. Zira siz namaza devam ettiğiniz müddetçe dine bağlı kalırsınız. Onun için hepiniz namaza devam edin” buyurmuşlardır.

Hz. Peygamberimiz (s.a.v.), hicretin on birinci yılında Rebiu’l evvel ayının başında hastalanmışlardır. Ateş ve şiddetli baş ağrıları ve terleme olmuştur. Zaman zaman kendilerinden geçme, baygınlık gibi hal olmuş; sonra açıldıklarında etraflarına vasıyette bulunmuşlardır. Rebiu’l evvel ayının Pazartesiye rast gelen onikinci günü, sabah erkenden ateşleri düşmüş, ezanı duyunca mescide gitmişlerdir. İnsanların namaz kılışını sevinerek seyretmişler, namazı kıldırması için, Ebû Bekir’e işaret buyurmuşlar, kendileri de, sağına oturarak  namaza katılmışlardır. Sonra zorlukla odalarına dönmüşler ve Hz. Aişe’ni kucaklarında, kuşluk ile öğlen arası, hakikate yürümüşlerdir.