Kategori arşivi: 5.03.Can Çekişme ve Şiddeti

Can Çekişme ve Şiddeti

Can Çekişme ve Şiddeti, Ölüm Anı:

Ölüm acısının şiddeti, ancak çekenler tarafından bilinir. Ölüm acısını tatmayanlar ancak başkalarının ölüm anında çektiklerini görerek, bu acıyı anlamaya çalışırlar. Acıyı duyan ruhtur. Ruh bedenin her tarafına yayılmıştır ve beden ile sıkı münasebet halindedir. Dolayısıyla bedendeki her acı, ruha sirayet eder.

Ölüm acısında birinci zorluk, canın çekilmesi, çıkmasıdır.Can çıkması, doğrudan ruhu ilgilendiren bir acıdır. Zira bedende bulunan her damar, sinir, adale ve mafsalın, hatta her kılın ucundan çekilip, çıkarılan ruhtur. Bu sebeple acının miktarından sorulmaz. Kılıç yarasından, testere ile biçilmekten, makasla doğranmaktan da ağırdır, denmiştir. Ruh çekilirken, acı ve sancı her tarafı kaplayınca, kişinin imdat dileyecek durumu kalmaz. Akıl karışır, dil tutulur. İnlemek ve yardım dilemek için mecali kalmaz. Eğer kişinin biraz dermanı varsa, can çekilirken boğazda hışırtı, göğsünde hırıltı duyulur. Rengi, yaratıldığı toprak rengine döner, gözleri tavana dikilir, dudakları sarkar, dil ağız boşluğuna çekilir, parmaklar morarır. Yavaş yavaş bütün azalar yaşam kabiliyetini kaybetmeye başlar. Önce ayaklardan can çekilir. Sonra yavaş yavaş yükselerek, en sonunda boğaza çıkar. İşte bu anda kişi, bağlı olduğu dünyadan, evlâdından, eşinden gözünü çeker, yani manen kopar. Fakat bu anda tevbe kapısı kapanmıştır.

“Gargara etmedikçe, kulun tevbesi kabul olunur”

Tirmizi ve İbn Mâce

Bu hadiste, gargaradan murad edilen, canın çekilmesinin boğaza dayanıp, hırıltılı solunumun başlamasıdır. Bu hırıltılı solunum başlayıncaya kadar tevbe kapısı açıktır.

“Kötülükleri işleyip dururken, ölüm kendisine geldiğinde (şimdi tevbe ettim) diyenin tevbesi makbul değildir”

Nisa/ 18

     Bu âyetin tefsirinde Mücahit: (ölüm kendisine geldiğinde) kısmını, ölüm meleği kendisine göründüğünde, diye açıklamıştır.

Ölümleri sırasında, Hz.Peygamberimiz(s.a.v): “Allah’ım, Muhammed’e ölüm acısını ehvenleştir” diye dua etmişlerdir.

İnsanlar ölüm acısını cahillikleri sebebiyle bilmezler. Bu sebepten bu acı için Allah’a sığınmazlar. Çünkü henüz başlarına gelmemiştir. Halbuki nübüvvet nuru ile ve velâyet nuru ile, başlarına gelmese de, bu acıyı bilmek mümkündür. İşte bu yüzden nübüvvet nuru ile bilen Peygamberler ve velâyet nuru ile bilen veliler, ölümden çok korkmuşlardır. İsa(a.s.), ölümden öyle korkmuştur ki; ölüm korkusunun kendisini ölümden ölüme sürüklediğini ifade etmiştir.

Hz. Ali(k.v.), Resul-i Ekrem(s.a.v.)’in can çekişmesini gördükten sonra: “Artık başka birinin canının kolay çıkacağını ummam” demiştir.

Hz. Peygamber(s.a.v.): “Allah’ım, Sen ruhu sinir, damar ve parmak uçlarından alırsın. Allah’ım ölümümde bana yardımcı ol ve ölümümü kolaylaştır” diye dua ederlerdi.                                                  İbn Ebi’d-Dünya

Yine bir rivayette ölümün elem ve acısını anlatırken: “O üç yüz kılıç yarası kadardır” buyurmuşlardır.

İbn Ebi’d-Dünya

“Ölümün en ehveni, yün arasındaki pıtrak gibidir. Hiç pıtrak yünsüz çıkar mı? O çıkarıldığı vakit, onunla bir sürü yünler de çıkar”                                 İbn Ebi’d-Dünya

Bir hastanın ziyaretine gittiklerinde: “Onun çektiğini, ben bilirim. Onun her damarı ayrı ayrı ölüm acısını çekmektedir” buyurmuşlardır.                        İbn Ebi’d-Dünya

Hz.Ali(k.v.), savaşa teşvik ederken: “Şayet savaşta öldürülmezseniz, başınız yastıkta öleceksiniz. Vallahi bin kılıç yarası, benim için yatakta ölmekten daha ehvendir” derdi.

Zeyd b. Eslem’in babasından rivayetine göre: “Mü’minin ulaşamadığı bir derecesi kalırsa, ölürken can çekişmede çektiği eziyetlerle bu dereceyi alır ve böylece Cennet’teki mevkiine ulaşır. Kâfir de yaptığı iyiliğin mükâfatını henüz görmemişse, ölüm anında kolaylıkla can vererek mükâfatını görür, lâkin yine Cehennem’deki yerini alır” demiştir.

“Ani ölüm, mü’min için rahmettir, çünkü o hazırdır. Facir için üzüntüdür, çünkü o hazır değildir”

Ahmed(Hz.Aişe’den)

Hz.Ömer(r.a.), Ka’bü’l-Ahbar’a ölümden sorduğunda; “Dikenli, dallı, budaklı bir çalıyı insanın ağzından karnına soktuktan sonra; şiddetle çekip çıkarmak gibidir” demiştir.

“İnsan ölüm acı ve sancıları arasında kıvranıp, dururken, bütün azaları birbirine veda eder ve (sana selâm, bir daha kıyamete kadar buluşamayacağız) derler”

Ebû Hüdebe

Ölüm acısında ikinci zorluk; Azrail (a.s.) ile karşılaşmaktır. Günahkârın canını alırken, Azrail (a.s.)’ın girdiği surete en kuvvetli insan bile tahammül edemez. Mü’minlere ise güzel bir  surette görünür. Ayrıca kiramen kâtibin denilen iki koruyucu melek de görülür. Bu melekler de günah sahibine ve sevap sahibine hallerine uygun görünürler. Ölüm anında gözlerin sabitleştiği vakittir. Bir daha gözler hareket edemez.

Ölüm acısında üçüncü zorluk; kişinin gideceği yer hakkında bir nida duyması ve gideceği yerin gösterilmesidir.

“Sizden biriniz nereye gideceğini bilmeden ve hatta Cennet veya Cehennem’deki yerini görmeden dünyadan çıkmaz”                                                       İbn Ebi’d-Dünya

Bu hadis ile bildirildiği üzere, ölüm meleği ya: “Ey Allah’ın dostu, sana Cennet ile müjdeler olsun” diye veya: “Ey Allah’ın düşmanı, sana Cehennem ile müjde olsun” diye nida eder.

Hasan-ı Basrî: “Mü’minin rahatlığı ancak Allah-ü Tealâ’ya mülâki olacağı (ölerek, kavuşacağı) zamandır” demiştir.