HÂDİ (el- Hâdî) (93)
Yol gösteren, hidâyete erdiren
Kur’an-ı Kerim’de:
1) Yaratıp, düzene koyan, takdir edip, yol gösteren, hidâyet kavramı: A’lâ 2,3/ Tâhâ 50
2) Allah’ın peygamberleri vasıtasıyla insanları hidâyete çağırdığı: Enbiyâ73
3) Peygamberlerin gösterdiği doğru yolu kabul edenlere nasip olan “tevfik hidâyeti”: Bakara 213/Muhammed 17
4) Ahirette Cennet’tekilerin: “hidâyeti ile bizi nimetlerine kavuşturan Allah’a hamd olsun” diye dile getirdikleri :A’râf 43
5) “Hâdî” ismi ile: Ra’d 33/ Hacc 54/ Furkan 31/ Zümer 23,36
6) Peygamberler için: Ra’d 7
7) Bâtıl tanrıların hidâyet edemeyişleri: Yûnus 35
8) Her canlının fıtratına uygun şartlarını ilham eden olarak: Tâhâ 49,50/A’lâ 2,3
9) Kur’an’ın yol gösterici, yani, hidâyet sebebi olduğuna dair: Bakara 185/ Tekvir 27,28.Âyetler.
Allah-ü Teâlâ, yaratmış olduğu bütün varlıklara, istidatlarına uygun biçimde akıl, anlayış ve içgüdü dediğimiz bilgileri lûtfetmiştir. Varlıklarını devam ettirmeleri için bütün sebepleri de ihsan etmiştir. Kullara da kitapları ve peygamberleri vasıtasıyla doğru yaşama yollarını bildirmiştir. Ayrıca, kendisini tanıma yollarını gösterip, onlara Uluhiyyet ve Rububiyyetini tasdik ettirmiştir.
Hidâyet, Kur’an ve Sünnet ile insana sunulur. Hidâyette zorlama yoktur. Allah-ü Teâlâ lûtfu ile kendini hem insanların nefislerinde, hem de dış dünyada misaller ile bildirmiştir.
İnsana açık olan bu yolda Allah , kulun kendi iradesi ile seçimini yapmasını ister. Kur’anda işte doğru yol, işte eğri yol denerek, kulun iradi kudretini kullanarak seçim hakkını özgürce kullanması istenir. İnsanda fıtrat olarak Allah’ı tanıma mevcuttur. İnsan doğduktan sonra, dünya hayatının yanlış öğretileri olmasa ve safiyetini koruyarak kalabilse, Allah’ı bilmesi mümkün olacak kabiliyette yaratılmıştır. Fakat sonradan sevmemesi gerekenler sevdirilerek ( para, mal,makam,.., gibi), sevmesi gerekenler öğretilmeyerek( Allah sevgisi, insan sevgisi, doğa sevgisi gibi) ; ya da önemsenmeyecek olanlar önemsetilerek( dış eleştiriler, dünya hayatı, nüfuz sahibi olma, , gibi), önemli olanlar öğretilmeyerek( iç hesap, ahiret hayatı, Allah’ın yanında değerli olma….gibi) en yakınları tarafından, yaşam sunulur. Tabii ki bu yakınları o kişinin saadeti için ve kendileri de bu hakikatten uzak olmaları sebebiyle böyle davranırlar.
İnsan bir gün kendini, kendine yabancı ve uzak, Allah’a yabancı ve uzak bulur. Nefsin hakimiyeti hakikati örter. Kuvvet bâtıla olduğu için, Hak örtülü kalmıştır. Eğer Lûtuf yetişir de hakikat arayışı mümkün olursa; öğrendikleri ters yüz olacak, kendi içinde yol almaya başlayacaktır. Hidâyet arayan için, mümkündür. Küfür içinde olan için ıslâh mümkündür, bu da lûtuf olup, ağır musibet ve belâlar ile olur.
İnsanın yolu önce kendi içinde açılır. Ahlâkını değiştirmek, kul haklarını sorgulamak, üzerinde mevcut olan hakları yerlerine iade etmek gibi ilk adımdan sonra, nefsi ile muhasebeye girişir. Nefis böyle durumlara göre kendi müdafaasını hazırlamış olduğundan, bu yolda bu safhada yol alış, iniş ve çıkışlar ile olur. Hidâyete ulaşmayı ısrar ile istemek, bu konuda kesin kararlı olmak yardımcı olur. Kendinden kendine gidişte, kalbine vâkıf olur. Onun safiyetinin bozulduğunu, tasfiye edilmesi gerektiğini bilir. Hidâyet böylece yerini bulurken dış âlemden Kur’an ve Sünnet tavsiyelerini alır. Aslolan niyettir. Peygamberler ve Allah dostları hidâyet yollarını açmak üzere gelmişlerdir. Allah’ın “Hâdi” ismi onlarda tam yansımıştır.
Bu ismin insana yansıması: İki türlü olur. Birincisi hidâyet edilen yukarıda anlatıldığı gibi safhalardan geçerek kendi nefsinde ve dışında hakikate ulaşır, sonra bu halini korumaya çalışarak hayatını geçirir. Diğeri halka açılıp, hidâyet yollarını, bu yolda gidişin inceliklerini insanlara gösterip, hidâyetlerine sebep olanlardır. Bu kişiler, Allah’ın öncelikle hidâyete erdirip, kendi Zât’ına yakîn ettikleridir. Bu kişiler kendi nefislerinde nefislerini temiz bulan, kalpleri Allah’ı tanıyan, azaları, kalpleri ve ruhları ile sadece Allah’a ve rızasına yönelmiş, bildiklerini ahali ile takatleri kadar bölüşen, son nefeslerine müdrik, Allah’ın Ahlâkı ile ahlâklanmış, dünyanın esaretinden kurtulmuş, iman-ı kâmil ile vasıflı, hikmet sahibi, basîretli, merhametli, şefkatli, şükrü bol, hamdi sonsuz, dost olunacak kişiler olup, Peygamberimiz(s.a.v.)’in varisleridir. Aldanıştan kurtulmak ve hakikati yakalamak bu yüksek zevat ile mümkün olur.
İşte hidâyet böylece başta niyet olmak üzere, sadakat, samimiyet, ve çalışma ile lûtfedilir. İnsanın isteği ne ise o verilir.