Kategori arşivi: 64.Kayyûm

Kayyûm

KAYYUM (el-Kayyûm)   (64)

Kâinatı yöneten  en yüce varlık 

Kur’an-ı Kerim’de: Üç âyette ve her âyette de “Hayy” ile beraber geçer: Bakara255/ Âl-i İmrân 2/ Tâhâ   111 (hayyu’l-kayyum)

 

Kayyum ismi, Arapça’da ( kendi kendine kaim olmak, devam, hıfz, sebat, himaye, riâyet, idare etmek, düzeltmek) manâlarında bir kelimedir.

 

Allah, kendi Zât’ı, kendi Zât’ına kâfi gelen ve varlığı hiçbir şeye muhtaç olmayan tek şeydir. O’ndan başka hiçbir şey kendi kendine kaim değildir. Mevcudiyetinin devamı, başka bir vücudun var oluşuna bağlı değildir. Bu mevcudiyet ezelden ebede devam eden ve hiçbir şey yok iken de var olan bir mevcudiyettir.

 

Yaratılmış olan her şey ise; varlığı için hiçbir şeye muhtaç olmasa bile, Allah’a muhtaç olan, kendi kendine asla kaim olmayandır. 

 

Bu ismin insana yansıması: Kulun Allah’tan başka şeylerden müstagni olduğu kadardır. İnsanlar paraya, mala, soylarına, kendilerinden gelecek olan nesillerine, şan ve şöhrete, insanlar arasında sevilip, sayılmaya, çocuklarının varlığına, eşyaya, kısaca her şeye ihtiyaç duyarlar. Hiçbir şeye ihtiyaç duymasalar bile, yalnız yaşayamayıp, insana ihtiyaç duyarlar. Var oluşlarının devamı için mallarına güvenmek, toplum içinde saygın olmak, lâfları geçerli olsun, kendileri değerli olsun isterler. Öldüklerinde bile arkalarında anılacak bir şey bırakmak isteyerek, böylece ölmemiş gibi olmak, yani yaşamak, yaşıyormuş gibi olmak isterler. İşte bütün bunun gibi ve daha ne çok olan istekleri, onları muhtaç etmiş olur. Yani müstagni olamamış olurlar.

 

Kayyum isminin yansıması ile, insan, yukarıda bir kısmını saydığımız istekler ile, hayal olan bir alem yaratmış olduğunu anlar. İdrak edilen şeyler çoğaldıkça, boş yere uğraşmış olduğunu görür. Bu boşluğun fark edilmesi, bazen tutunduğu hayallerin elinden kaybolması ile, bazen de güvendiklerinin asla güvenilmeyecek şeyler olduğunu bizzât yaşayarak müşahede etmesi ile olur. Bunlar imtihanlar, musibetler, kaza ve kaderin değişmez bütünlüğü içinde cereyan eder. Bir gün İlâhi Lûtuf sebebiyle anlar ki, sahip olduğu veya sahiplenmeye çalıştığı her şey geçici (fâni) imiş; sadece daimi ebedi olan Allah ise bâki imiş.

 

Bu anlayış bazıları için tamamen kapalı, bazıları için, eğer dünya hayatını yaşarken idrakte açılma başlamış ise kabirde devam eden bir açılım içinde, bazıları için ise daha dünyada yaşarken açılıp tamamlanmış olur. Kur’an-ı Kerim’de akıl sahiplerine bir değer ile hitab ediş, bu sebepledir. Yine Kur’an-ı Kerim’de idrak etme konusu, ekseri iki defa art arda tekrar  edilir. İnsana idrak etmenin önemi hatırlatılarak, bu idrake davet edilir.

 

Avam için bu idrak kapalı kalır. Asr Suresi’nde insanların hüsranda oldukları bildirilmiştir. Hüsranın manâsı umulana erişememek ve bu sebeple yıkıma uğramaktır. Yani umulanı ummak ile sonunda aldanmış olduğunu idrak etmektir. İşte bu aldanışa uğramamaları için Allah kullarına önemli bilgileri bildirmiş, dünya hayatını yaşarken doğru yaşamak ve kurallara uymak suretiyle, aldanmamaları için gerekeni yapmıştır. Meselâ: “Allah’ı bırakıp da başka ilâhlar mı ediniyorsunuz?” diyerek, tek güvenilecek olanın Allah olduğunu bildirmiştir. Lâkin nefis insanı daima kötü olana meylettirdiğinden, bu uyarılar ve bilgiler dikkate alınmamış, sonuçta da aldanma hasıl olmuştur. İşte insan yukarıda sayılan isteklerinden kurtulduğu kadar, Kayyum isminin tecellisine uğramış olur.