Kategori arşivi: 90.Mâni

Mâni

MÂNİ   (el-Mâni)      (90)

Mani olan, dilemediği şeyin gerçekleşmesine izin vermeyen

Kur’an-ı Kerim’de bu isim yer almaz. Tirmızî’nin hadisinde tek başına ve İbn Mâce’nin hadisinde yer alır. Bu isim, hikmeti icabı dilemediği şeylerin gerçekleşmesine izin vermez anlamında  da yorumlanmıştır .

 

“Allah sana bir zarar dokundurursa, onu O’ndan başka giderecek yoktur. Şâyet sana bir hayır dilerse O’nun keremini engelleyecek de yoktur.”                                   Yûnus 12,107

 

“ Hepsine, onlara da (dünyayı isteyenlere de), bunlara da (ahireti isteyenlere de) ihsanımızdan istediklerini veririz. Rabbinin ihsan ve atâsı kısıtlanmış değildir.” İsrâ 20/Sâd 39.Âyetlerin Mâni ismine delâlet ettiği bilinir.

 

Gazzali bu ismin “Hafîz” ismi ile yakın manâ taşıdığını kabul eder. Ve korunma çareleri yaratmak suretiyle, kullarını beden ve din bakımından her türlü eksiklik, tehlike ve helâkten koruyan olarak niteler.

 

Allah-ü Teâlâ kullarının korunması için her an sebepler yaratır. Ezelde yaratılmış olan sebepler, kelâmıdır. Kur’an hem yol gösterip, hidâyete erdiren, hem de koruyucu özelliği ile iyi ve kötü olanı misallerle anlatarak ebedi olarak kulu koruyan önemli bir sebeptir. Kuran’ın kendisi ise bizzat Allah-ü Teâlâ tarafından kıyamete kadar korunacaktır. Yine korumak üzere, bozulmuş toplumlara peygamberler gönderilmiştir ki insanlar kaybolmuş olan doğruyu bulabilsin.

 

Allah insanlara gelebilecek zararları önleyici sebepleri yaratırken, ebedi hayatı esas alarak fiile döker. Meselâ insanın korunuşu zenginlik ile mümkünse, onu zengin kılacak sebepleri yaratır. Yok eğer kurtuluşu fakirlik ile mümkünse, fakir kılacak sebepleri yaratır. İlim ile korunma için ilimlenecek sebepler, diğer başka şeyler için başka sebepler yaratır. Kuran’da şer sandıklarımızın arkasındaki hayırdan murad edilen, Allah bilir ki ebedi hayattaki hayırdır. İnsanda nefis ve ruh birlikteliği vardır. Nefis daima kötülüğe meyillidir. Ruh ise hakikati ister.

 

İnsanın kendi içinde ve dışında   koruyucu sistemler vardır. İçindeki koruyucu sistem kalbidir. İnsan ne kadar kötü ahlâk içinde olursa olsun, eğer kalbinin sesine kulak verebilirse kalp, uyarısını yapar. Bu koruyucu sistem herkeste vardır. Fakat insan niyeti ile bu sistemin sesini duymaz, nefsinin sesine kulak verir. Niyet düzgün olursa kalbinin sesini duyar.  Hz.Peygamberimiz (s.a.v.) Mü’minin kalbinin fetva makamı olduğunu, danışacak yeri olmadığında kalbine müracaat etmesini nasihat buyururken bu konunun önemini göstermiş oluyor. Lâkin bu danışma yapılmadan önce mutlaka nefsani olmayan bir niyet içinde olmak gerekir.

 

Kalp bir yandan kendini kirletebilecek şeylerden  korur, diğer yandan dil,akıl ve diğer azalar gibi bütün azaların kirlenmesine mani olarak korur. Bu çeşitli korumalar birbirine bağlı olarak zuhur eder. Kalp kendi bünyesini dünya sevgisi, insanı helâke götürecek olan her türlü ifrad ve tefridden korur. Başkaları ile ilgili olan kötü düşüncelerden, büyüklenme duygusundan, riya, kibir, kendini beğenme, başkalarını küçük görme gibi duygulardan temizler.  Kalbin esas alâkası ve hoşlandığı şeyler, hak ve adalet duygusu, muhabbet, fayda verme gibi iyi olan ve insanı insan yapan işlerdir. Kendi bünyesinden olumsuz olanları ayıklayıp, çıkarınca o kalbe Allah yerleşir. Bütün çıkan işler de güzel işler olur.İnsanın dışında olan koruyucu sistem ise, Allah’ın Kitabı ve Peygamberleridir.

 

Bu ismin insana yansıması: İyi niyet içinde olan kalbin sahibi, dışarıdan aldığı bu bilgiler ile, kendi yolunu seçmiş olur. Aslında insanın kendinde var olan ruh, dış bilgilerden haberdardır. Fakat gizlide durduğundan ve perdeli olduğundan, iman sahibi olan insan için Kur’an ve Sünnet(Hadis) iki önemli delildir. Böylece  kalp ile içeriden, Kur’an ve Sünnet ışığında  alınan bilgiler ile dışarıdan korunan insan, Allah’ın helâl ve haramlarını da öğrenmiş olur. Haramdan uzaklaşır, helâle yaklaşır. Bu Mâni ismi ile olan yansımadır.

 

Kişi kendinde sağladığı korumayı nasıl ve hangi yollardan kazandığının bilinci içinde,bunu devam ettirerek, hayatını idame ettirirken, eğer dış dünyaya açılım olursa bu yolları anlatarak , çevresinin de korunmasını sağlamaya çalışır. Nefsin hilelerini, kalbin hallerini, bunlarla baş etmenin yollarını Kur’an ve Sünnet ışığında öğretmeye,nakletmeye çalışır. Önce kendi kalbini koruduğundan dolayı sözleri tesir eder. Şeytanın aldatmasından haber verir.

 

Bu koruma öylesine geniş kapsamlı olur ki hiçbir canlı mahlûk öldürülemez, cansızlara bile dokunuşta saygı vardır. Çevre ve eşya da korunmaya alınmış olur. İnsanlara örnek ve rehber olur.

 

Allah lûtfundan olarak, nasıl dostlarını her türlü belâdan, musibetten koruyor ise, o da kâinata dost olarak onların korunmasını sağlamaya sebep olur. Elbette esas koruyan, Allah-ü Teâlâ’dır.