Allah-ü Tealâ’nın Zât’ı, İsimleri ve Sıfatları Hakkında Tefekkür:
ZÂT’ı tefekkür:
Men edilmiştir. Çünkü insan oğlu kendi haline uygun olarak tefekkür etmeyi bilir. Zât hakkında bilen birileri biraz bir şeyler anlatsa, akıl ile kabul edilemeyecek durumlar hasıl olabilir. Bu sebepten, insanın Allah(c.c.)’ı takdir etmesi mümkün olmadığı için, Zât’ı tefekkür men edilmiştir. Bu, hayret, dehşet ve akıllara durgunluk verebilir. Ancak sıddıklar, dayanabilir. Zât’a ait az bir kısım düşünülebilir. Meselâ; mekândan münezzehtir (hiçbir mekân ile sınırlı değildir), âlemden ayrı olmadığı gibi, içinde de değildir. Âzaları yoktur, cisim değildir. Fakat bazıları bu kadar tarifle bile dayanamayıp, inkâra kalkıştılar. Çünkü insan ancak kendi gibi olanları yüceltir. Allah’ın vasıfları kendi vasıfları gibi olmadığı için, yücelik düşünemez. Bu şöyle bir şeydir: Meselâ bir sivrisineğe “Seni yaratanın eli ayağı olmadığı gibi, kanatları da yoktur” diyebilmiş olsak ve o da anlamış olsa, belki de bize: “Benden daha eksik biri Yaradan olabilir mi?” diye inkâr edecektir. Çünkü o, kemali kanatların varlığında bulur.
Allah(c.c.), peygamberlerinden birine; “Kullarıma benim vasıflarımdan haber verme, beni inkâra kalkışırlar. Ancak onların anlayabileceği şeyleri anlat” diye vahyetmiştir.
SIFAT VE İSİMLERİNİ tefekkür etmek (düşünmek):
İnsan, Allah(c.c.)’ın sıfatlarını ve isimlerini tefekkürde serbesttir. Hatta bunları çokça tefekkür etmelidir. Meselâ kudret, ilim, hayat, irade gibi önde düşünülen sıfatları, tefekkürün üst makamlarında olur. Kudretini tefekkür etmeyle, O’nun Celâl, Âzamet ve Kibriya’sı tanınmış olur. Her türlü noksanlıktan uzak olduğu ve her şeyin iradesinde cereyan ettiği öğrenilmiş olur. İlim ve hikmeti kemaldedir. Kudret ve iradesi ise sonsuzdur. Her şeyi işitir. Her şeyi görür. Kalpten geçenleri dahi bilir. Kul bu sıfatların üzerinde tefekkür ettiğinde, Allah’dan gizli ne yapabilir? Her şeyi görüp, bildiğine göre gizlisi, saklısı olabilir mi? Kalbinden bile kötü şeyleri geçirmemeye çalışmaz mı? sıfatların tefekkürü, kula Rabbi’nin şah damarından yakın olduğu bilgisine iman etmeyi getirir. Yani yakîn, sıfatların tefekkürü ile elde edilir.
İsimleri düşünmek ve üzerinde durmak ise; Allah(c.c.)’ın ahlâkı ile ahlâklanmayı getirir. O’nda mevcut olan isimler, bize yansıyabilir. O’nda kemaliyle mevcuttur, bizde cüz olarak yansıyabilir. Bize böyle bir lûtuf kapısı daima açıktır. Özel olan bazı kişilere, bu isimlerin kemaliyle yansımaları da mümkündür, elbette. Lâkin biz, bizde olan eksikleri tespit ederek, ahlâkımızı O’nun güzel ahlâkına doğru değiştirmeye çalışabiliriz. Bazı isimlerin ise kula yansıması adeta mümkün olmaz. Meselâ; “Rahman” ismi, Zât’a mahsus olup, merhametinin sonsuzluğunu bildirir. Bu sonu olmayan genişlikte merhamet olup, böylesi bir genişlikte kula yansıması adeta mümkün değildir. Ama bu ismin tefekkürü, bizi yansımaya götürmese bile, ümitsizlikten kurtarmaya götürür. Son nefesimizde, ümitsizlik ile değil, ümit ile O’na kavuşmamızı sağlar. Zira kulun, O’nun merhametine sığınmak dışında; iyi ameller ve güzel ahlâkla gitmesi, yeterli olmayabilir. Belki bütün ameller reddedilir de, sadece “rahmetinden ümitli olmak” elimizde kâr kalır.
Meselâ; “Adl” ismi, Yüce adaleti ifade eder. Fakat Allah(c.c.) hakkında yakîne ulaşamayan için adalet kavramı, insanlara karşı adil olmak, hak yememek şeklinde anlaşılsa bile, sonucu yine de olumlu olur. Böylece kul, kimseye karşı haksızlık yapamaz hale gelir ki bu da olumlu bir yansımadır. Aslında Allah(c.c.)’ın adaleti Hak’ca bir adalet olup, kullar bunu anlayamayabilir. Ama uyguladıkları, anladıklarıdır. Anlayamadıklarını uygulamamaları da ayrı bir lûtuftur. Meselâ; bazılarının fakir olması, adaleti sebebiyledir. O kişi için Hakikatten ayrılmayacak olan hal, fakirlikle mümkündür. Belki zengin olsa, insanlara zarar verecek, Hakk’ı unutacak, azgınlığa düşecekti. Biz, bizim için en uygun olanın verildiğine inananlar olarak, her birimiz için tayin edilmiş hükme razı oluyoruz. Lâkin bizler, böyle bir adaletin uygulayıcısı olsak, nefsimizin gölgesinde, bütün işleri, adalete aykırı olarak yapacaktık. İşte bu bakımdan “adl” isminden bize yansıyan kadarı, bizim uygulayabileceğimizdir. Bütün isimler hakkında tefekkür edilebilme yolları açıktır. Biz burada örnek olması için bir-iki güzel isimden söz ettik.
İşte tefekkür ederken bütün bunları düşünmelidir. Tabii ki tefekkür edebilmek için, düşünülecek konuya, yani ilme ihtiyaç vardır.