Kategori arşivi: 1.07.Tevbenin Devamında İnsanların Kısımları

Tevbenin Devamında İnsanların Kısımları

TEVBENİN DEVAMINDA İNSANLARIN KISIMLARI:

Tevbe edenler, geri kalan hayatlarında ölünceye kadarki durumları bakımından, dört kısımda olurlar:

1)Nefs-i mutmainne sahipleri: Bu kimseler tevbe ettikten sonra ölünceye kadar tevbesinde duranlardır. Bu kişiler, geçmişteki eksiklerini tamamlarlar ve asla eski günahlarına dönmeyi düşünmezler. Bu tevbeye “Nasuh tevbesi” denir. Bu tevbenin sahiplerinin nefsine de “Nefs-i mutmain” denir.

Şehvetleri, marifetlerinin etkisiyle sükûna ermiş;   artık serkeşlik yapacak hali kalmamıştır. Veya şehvetleri  ile sıkıntıdadır ama kuvveti ile mücahede haline devam eder. Bir kısmı tevbeden sonra, şehvet etkisi hasıl olmadan ölür ve kurtulur. Bir kısmı uzun yaşar, mücahedesi devam eder, sabırla iyiliklerini çoğaltarak, kendisinden kimseye kötülük ulaşmadan, istikametini sabit tutarak yaşar. Bu kişilerin durumu, uzun süre mücahedeye devam etmeyi başarabildiği için, tevbeden sonra ölene göre daha makbuldür.

Günahkâr tevbe ettikten sonra, daha önce işlemiş olduğu günahı ile en az on defa daha karşılaşır. Elinde bütün imkânları ve şehveti mevcut olduğu halde, sadece Allah korkusu ile bu günahı işleyemez. İşte bu kişiler, geçmişleri bağışlanan “mutmain nefis” sahibi olan kişilerdir.

2)Nefs-i levvame sahipleri: Bu kimseler büyük günahları terk etmiş, tevbelerinde sebat etmiş, esas vazifelerini yerine getiren, kasıtsız olarak bazı kusurlar kendilerinden çıkan, her seferinde işlediği kusurlardan dolayı kendisini kınayan, bir daha aynı hataları yapmamaya ahdeden kişilerdir. Bu kişiler, her ne kadar yukarıda anlatılana göre düşük seviyede olsa da, kasıtlı olarak böyle hatalara düştükleri için ve kendini yerdiği için yine de mertebeleri yüksektir. Tevbekârların çoğunun durumu böyledir. Bu kişilerden beklenen, tartıda iyiliklerinin kötülüklerinden ağır gelmesidir.

“Çirkin bir günah işledikleri, yahut nefislerine zulmettikleri vakit, Allah(c.c.)’ı hatırlayarak hemen günahlarının yarlıganmasını isteyenlerdir”     Âl-i İmran/135

 

“Hayırlınız, her aldanışında tevbe edendir”    Beyhaki

“Mü’min buğday başağı gibidir. Bazen eğilir, bazen doğrulur”                                                           EbûYa’lâ

 

“İşte bunlara sabr ettiklerinden dolayı, mükâfatları iki defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle def ederler”                                                                     Kasas/54

 

Bütün bu âyet ve hadis’lerin ışığında, isyan eden kişiyi hemen tevbesini bozmuşlardan saymamak gerekir. Hattâ, Allah(c.c.)’ın rahmetinin büyük olduğu ve insanların kusurlardan uzak kalamayacağı düşünülmeli, bu kişilere ümit verilmelidir.

3)Nefs-i müsevvile sahipleri: Tevbe edip, tevbesinde bir zaman sebat ettikten sonra, kendi iradesiyle tekrar tekrar günaha dönmesi, bunun yanı sıra da diğer günahları mümkün olduğu kadar terk ederek, ibadete devam edenlerdir. Kötülüğü yaparken keşke fırsat elime geçmeseydi derler. Günaha girdikten sonra da, tevbe ederler, yaptıklarına pişman olurlar.

“Diğer bir kısmı da günahlarını itiraf ettiler. Onlar iyi bir ameli başka bir kötü ile karıştırmışlardır”                                                                                               Tevbe/102

Bu kişiler günahı işledikten sonra gerçekten nadim olurlar. İbadete devam ettiklerinden ve isyanı kerih gördüklerinden, affedilmeleri umulursa da tevbe etmeden ölüm gelebilir. O zaman Allah(c.c.) dilerse affeder, dilerse azâb eder.

“Kul yetmiş sene Cennetliğin ameli gibi amel eder. Hattâ           herkes onun Cennetlik olduğunu söyler. Öyle ki aralarında manen bir karış mesafe kalmaz. Sonra mukadderatı galebe çalar da Cehennem ehlinin işini yapar ve Cehenneme girer”                                           Sehl b. Sa’d

 

4)Nefsi emmare sahipleri: Tevbe edip, bir müddet istikamet üzere gittikten sonra, tevbesini unutanlardır. Bunlar günahlarına da üzülmezler. Bu bakımdan durumları çok tehlikelidir. Son nefeslerinden korkulur. Durumları Allah-ü Tealâ’nın iradesine kalmıştır. Ölümleri iman ile olursa, uzun bir süre kaldıktan sonra Cehennem’den çıkmaları mümkün olabilir. Bununla beraber, bizim bilemeyeceğimiz gizli bir sebepten affedilmeleri de mümkün olur.

“İnsanların hepsi mahrumdur,âlimler müstesna.

Âlimler de mahrumdur, ilmiyle amel edenler müstesna.

Amel edenler de mahrumdur, ihlâs ile amel edenler müstesna.

İhlâs ile amel edenler de büyük tehlikededirler”.

Bu kişiler dünyaya çok önem verirler. Dünyalık için gece gündüz demeden, çalışır, çabalarlar. Kazandıklarını da sadece nefisleri için harcarlar. Onlara “Allah herkesin rızkına kerimdir, neye bu kadar çalışıyorsun?” dense,  “Allah oturduğun yerde vermez, her şeyi bir sebeple verir, her şey kazanarak elde edilir, Allah(c.c.)’ın adeti budur” derler. Ahiret için çalışması gerektiği söylense, tevbe etmesi ve isyanını bırakması söylense, Allah(c.c.)’ın rahmetinin büyüklüğünden söz ederler. Kendi günahlarının Allah(c.c.)’a zarar vermeyeceğini, Cehennem’e gireceklerin çokluğu sebebiyle kendilerine yer kalmayacağını söylerler. Allah(c.c.)’ın dünyada kerim olduğuna inanmayıp, ahirette kerim olduğuna nasıl inanırlar ki?

Allah(c.c.)’ın adetinin dünya ve ahirette değişmez olduğunu düşünemezler.

“Hakikaten insan için kendi çalıştığından başkası yoktur”                                                           Necm/ 39