Kategori arşivi: 43.Kerîm

Kerîm

KERİM  (el-Kerîm)    (43)

Fazilet sahibi , keremi sonsuz

 

Kur’an-ı Kerim’de:

 

1)    İki Âyette Kerîm olarak : Neml 40 / İnfitar 6

 

2)    “kiram” olarak iki Âyette melekleri nitelendirmek üzere; Abese 16 / İnfitar11

 

3)    Bir  Âyette de salih ve müttaki kulları nitelemek üzere: Furkan 72

 

4)    “Alâk” suresinde 3.Âyette yer alan “Ekrem” ise Allah’a ait, sonsuz kerem sahibi manâsındadır.

 

5) “zü’l-celâli ve’l-ikram” yani ululuk ve ikram sahibi manâsında: Rahman 27. Ve   78.Âyetlerinde geçer.

 

O vaad ettiğini yerine getiren, mahvetmeyi takdir ettiğini mahveden, verdiğinde umulandan çok veren, ne kadar verdiğinin ve kime verdiğinin hesabını tutmayandır. Zât’ından başkasından istenmesine razı olmaz. Zulmedeni azarlar, Zât’ına sığınanı himaye eder, kimseyi vesilelere ve şefaatçilere muhtaç etmez. Bu vasıflar, kazanılarak değil de tabii olarak, kendiliğinden toplanmış olursa bu Zât Mutlak Kerîm’dir ki, bu da Allah-ü Teâlâ’dır.

Bu ismin insana yansıması mümkündür, lâkin çok gayret ve çalışma ister. Hem de yukarıda sayılan ahlâkın hepsini kazanmak mümkün değil gibidir. Bu sebeple kul Kerîm ismi ile zor vasıflanabilir.

 

Bu ismin insanda tecelli etmesi, o kişinin mutlak dürüst olması ile ilgilidir. İnsanların bazı şeyleri karşısındakine söyleyebilmesi, Hak olanı yerine koyması zordur. İnsanların çoğu net değildir. Söylemek istediğini dolaylı olarak söyler. Çoğu yüzüne karşı söyleyemediğini arkasından söyler. Bu , Allah’dan başka şeyleri ortak edenler için böyledir. Bir kişi ne kadar Allah’ı yakınında olarak kabul eder ve hissederse, o kadar net ve açık olabilir. Kerim isminde hakikatin saklanmaması vardır. Hakikatler ise insanlara hem söylerken hem de dinlerken acı verir. İşte hakikat saklanmadığı için bir helâk de vardır. Helâk çeşitli şekillerde olabilir. Meselâ kişinin özünde evlâdına olan sevgisi, ileride kendisine bakacağı gibi bir menfaat sebebiyle olsa, kendi de evlâdını sadece o olduğu için, hiçbir beklentisi olmadan sevdiğini söylese, bu yalandır. Ve sahibine şöyle bir zarar verir. İnsan kendi gerçeğini saklamış ve kendine yabancı olmuş olur. Bu da kendi değil de başka biri olmuş gibi olmayı getirir. Halbuki biliyoruz ki Allah’ı tanımak, bilmek demek; önce kendini bilmeye yani kendi hakikatinden haberdar olmaya bağlıdır. Aksi taktirde insan kendini iyi sanacak, dolayısıyla düzeltecek bir ahlâkı olduğunu saklamış olacaktır. İşte bu büyük bir aldanıştır.

 

Kerîm ismi insana yansımışsa, o kişi Allah’ın Kerîm olduğunu bilir. Sonra da verdiği her şeyi yerine ulaşıp, ulaşmadığını gözetmeden verir. Allah’ın kullarına, lâyık olsalar da, olmasalar da verdiğini, hiç unutmadan (gaflette olmadan) verir. Sonra bir şeyini saklamayı bilmez. Allah Kerim’dir, diyerek ileriyi düşünmeden ve karşılığını asla beklemeden verir. Kendimize baktığımızda, Kebîr ismi çoğumuzda vardır. Büyükleniriz. Ama Kerîm ismi kaç kişide vardır? Bu isim Celâl vasıflarındandır.