SABIR MI YOKSA ŞÜKÜR MÜ EFDALDİR?
Bu konu asırlarca ihtilâf ile gitmiştir. Bu sebepten iki bakış açısından anlatmak uygundur:
1) Şeriatın hükmüne göre: Sabır, şükürden efdaldir. Bu hüküm avam için en anlaşılır şekilde böyledir.
“Ancak sabredenlere ecirleri hesapsız ödenecektir”
Zümer/10
“Süleyman a.s. mülkü sebebiyle, diğer Peygamberlerden 40 yıl sonra Cennet’e girecektir” Teberani
“Size verilenlerin efdali, yakîn ve sabır azimetidir”
“Cennet’in bütün kapıları iki kanattır. Yalnız sabır kapısı tek kanatlıdır. Buradan ilk girecekler, belâ ile imtihan edilenlerdir. En önde ise Eyyûb a.s. bulunacaktır”
Ayrıca fakirliğin fazileti hakkındaki haberlerin hepsi, sabrın faziletidir. Zira sabır fakirlik, şükür zenginlik halidir. Fakirlikten maksat, her şeyin fakirliği olup, esas fakirlik, varlığından kurtulmaktır. Varlıksız olmaya sabır en büyük sabırdır. Zenginlik de her türlü varlık halidir. Yalnız burada önemli bir mesele vardır ki: Varlığından kurtulan ve bu varlıksızlığa sabreden fakir, aynı zamanda Allah ile zengin olmuş ve şükreden zengindir.
2)Mükâşefe ehlinin açıklamasına göre: Sabır ve şükür ilim, hal ve amelden meydana gelir. İlimden kast olunan marifetullahtır. Hal, iyi halleri yaşamak; Amel ise, marifetullah ile bilinen iyi halleri kalbe yerleştirmek ve kötü halleri uzaklaştırmaktır. Yani isyandan uzaklaşıp, itaate yaklaşmak demektir. Ameller şahısların durumlarına göre önem arz eder. Meselâ cimrilik biri için önemlidir, çünkü bu hastalıktan kurtulmamıştır. Diğeri için önemli değildir. Çünkü onun böyle bir hastalığı yoktur. Cimri olan kişi, meselâ oruç tutmaktan etkilenmiyor ve kolay tutuyorsa, oruç tutarak cimriliğini tedavi edemez. Belki oruç tutmak başkası için devadır. Bu bakımdan amellerin hiç biri için diğerinden daha faziletlidir denemez.
Ameller halleri, haller de marifeti ortaya çıkarır. Aranan marifetullahtır. Allah, kalpten dünya sevgisinin çıkması için sadakayı, karz-ı haseni teşvik etmiştir.
“Allah’a karz-ı hasenle ödünç verecek olan kim?”
Hadid/11
Bu âyette, açık olarak bu teşvik söylendiği halde, yoldan çıkanlar “Allah’ın bizim ibadetimize ve karz vermemize ihtiyacı yoktur. Dileseydi O, miskinleri de zengin yapardı ve bizim vermemize ihtiyaç kalmazdı” derler.
“Onlara; Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden hayra verin denilince; o küfredenler, iman edenlere şöyle dediler: (Allah’ın dileseydi yedireceği kimseye biz mi yedirecekmişiz?) Yasin/47
Şükür marifeti, nimetin Allah’tan geldiğini bilmektir. Sabır marifeti de, elem ve acının Allah’tan geldiğini bilmektir. İkisi de, geliş kaynağı Hakk olduğu konusunda birleşir.
Taat konusunda sabır ve şükür aynıdır. Ama belâda durum farklanır.
Meselâ gözü görmeyenin sabrı, gözü olup da kötülüklere bakmayanın sabrı ile bir değildir. Gözü olup da bakmayan adam hem gözünün şükrünü yapmış olur, hem de bakmama sabrını göstermiş olur. Bu bakımdan bakmayanda iki misli ecir vardır.
Servete şükürde ise: Yoksul olanın yok olan bir şey için sabretmesi kolaydır. Zengin olanın serveti, ihtiyacından fazla ise nimettir, şükrünün ödenmesi gerekir. Bu şükür, servetin fazlasını isyanda kullanmayıp, hayır ve hasenatta kullanmaktır. İsyana sarf etmemesi sabırdır. Burada şükür üstündür. Çünkü içinde sabır da vardır. Böylece sabreden yoksul, cimri olup servetini mübahlarda harcayan(isyanda harcamayan) zengine göre daha makbuldür. Ama servetini hayır ve hasenatta harcayan böylece hem şükreden, hem de isyanda harcamadığı için sabretmiş olan zenginden daha makbul değildir.
Özetle, sabrın kalbdeki acısı büyüktür ve fakirlikte hep acı vardır. Zengin malını dağıtsa bile, vaktiyle zengin olması sebebiyle, bir itibarı vardır. Genel bakış ile bakıldığında, sabreden fakir, şükreden zenginden makbul olur. Şükreden zengin, zaruretin dışında kendine bir şey bırakmaz, her şeyi dağıtır, bunu Allah için yapar, karşılığında hiçbir şey beklemez, hattâ Allah’tan bile beklemez ve bunu unutursa; gerçekten unutursa işte bu şükreden zengin, sabreden fakirden üstündür.