KAHRI VE LÛTFU BİR GÖRMEK:
Kahır sözü ile; Hakk’ın teyidi ile şahsi isteklerin yok edilmesi, nefsin arzularının men edilmesi ve bunlar olurken kendilerine ait bir isteğin olmamasını anlıyoruz.
Lûtuf sözü ile; sırrın bekası, müşahedenin devamı ve istikametin kararlı olmasını anlıyoruz.
Olması gereken ise; Hakk Tealâ kulu hakkında neyi murad etti ise, ona razı oluş ve talepsizliktir. Bu rızadır. Rıza kişiyi dertten kurtarır. Kalpten Allah(c.c.)’tan başka her türlü düşünceyi siler.
Rızanın hakikati; kul bütün hallerinde Allah-ü Tealâ’nın kendini gördüğüne tam iman etmiştir ve yine kul Allah(c.c.)’ın ilmine razıdır ve bu ilmi beğenmektedir.
Rıza ehli dört kısım olur:
1) Nimet ile Allah(c.c.)’dan razı olanlar: Dünya nimetleri ile Allah(c.c.)’dan razı olanlar helâk ve hüsrandadır. Rızaları ateştir. Bu rıza daimi olarak nimeti veren ile alan arasında perde olur.
2) Belâ ile razı olanlar: Belâyı vereni görüp, belâyı taşımaya güç getirirler. Belânın üzüntüsü, dostu müşahede etme sevinci ile, üzüntü olmaktan çıkar. Rızanın ilk makamıdır.
3) İhsan ile razı olanlar: İhsan karşısında aciz olduklarını hissederler. Dert ve meşakkatler kalpte külfet yaparlar. Bu kişilerde kalbin külfeti yok olur. Kul keşif haline ulaşınca marifet, hakikat olur. (Allah(c.c.)’ı hakikat üzere bilirler).
4) Dostluk safası ve istifası içinde razı olanlar: Hakk’a aşık olanlardır. Bu kişilerin kalpleri İlâhi huzurdadır. Kalpleri halktan kopmuş, esaret bitmiş, makam ve hal kaydından kurtulmuş, sırları masivadan kesilmiştir.
“Bir kimse Allah(c.c.)’a ve kazasına razı olmazsa, kalbini meşgul etmiş ve bedenini yormuş olur; yaptığı ibadetin ve amelin ona bir faydası olmaz” Hadis-i Şerif