Günah İşleyene Düşen Vazifeler

GÜNAH İŞLEYENE DÜŞEN VAZİFELER:

Kasıtlı veya kasıtsız, küçük veya büyük günah işleyenlere iki görev düşer. Tevbe etmek ve iyilik etmek. Burada dikkat edilmesi gereken ve üzerinde durulması gereken, kötülüğü hangi âza ile yaptı ise, iyiliği de o âza ile ve o âza yanı sıra bütün âzaları ile yapmalıdır.

Sadece dil ile “estağfirullah” demek yalancılıktır. Kalbin buna mutlaka iştirak etmesi gerekir. Sehl b. Tusterî “Kul her halinde Rabbine başvurmalıdır. Kusur yaptığında örtmesini,  günahı terk ettiğinde affetmesini, tevbe ettiğinde korumasını, amelde bulununca kabul etmesini dua etmelidir. Her yaptığı şeyde O’na başvurmalıdır”demiştir. Yine Sehl’e günahları yok eden istiğfar sorulduğunda: “ İsticabe, inabe ve sonra da tevbe” demiştir.

İsticabe: Âzalarla amel. İnabe: Kalp ile amel. Tevbe ise masivayı terk edip, Mevlâ’ya yönelmektir. Bundan sonra uzlet gerekir. Sonra sebat etmek, daha sonra fikir gelir. Bundan sonra marifet, sonra yalvarmak, sonra dostluk, sonra beraberlik ve daha yakın olmak gelir. Bundan sonra da gizli anlaşma gelir ki, bu ulaşılmak istenen en yüce hallerdendir. Bunların oluşması için, kişiye öğrendiği ilmi gıda olmuştur. Zikir kuvvet olmuştur. Burada zikirden maksat, Allah(c.c.)’ı hiçbir halde ve işte unutmamaktır. Tevekkül arkadaş, rıza azık olmuştur. Buraya ulaşanın makamı çok yücedir.

“Tevbe eden Allah(c.c.)’ın sevgilisidir” Hadis-i Şerif’inin manası da açıklanmış olur.

Tevbenin iki önemli sonucu vardır: Biri hiç günah işlememiş gibi, geçmiş günahların affedilmesi; diğeri tevbe ile bir o kadar sevap alınıp, Allah(c.c.)’ın sevgilisi olacak dereceye ulaşmaktır.

“Muhakkak Allah Muhsinlerin ecrini zâyi etmez”                                                                             Tevbe/12

“Bir iyilik olursa Allah onun sevabını kat kat arttırır. Kendi tarafından büyük bir mükâfat verir”                                                                                                    Nisâ / 40

Rabia Adeviyye “ Bizim istiğfarlarımız, daha çok istiğfarlara muhtaçtır” demiştir. Burada kast olunan, sadece dil ile yapılan “estağfirullah”tır. Bu , mutlaka kalbin de katılımı ile olmalıdır. Kalbin katılımı olunca, kişi daha önce sadece dili ile yaptığı “estağfirullahlar” için, estağfirullah der. Yani kalbinin gafleti sebebiyle, “estağfirullah” demektir.

Bir başka Ehlullah ise: “İyilerin iyilikleri, mukar-reblerin kötülükleridir” demiştir. Bu doğru sözdür, zira, insanın makamı yükseldikçe, daha inceliklere vakıf olduğundan, giderek yapılan ameller de incelir.

Câfer-i Sâdık (r.a.) : “ Allah-ü Tealâ üç şeyi üç şeyde gizledi. Rızasını taatte, gadabını musibette, velilerini de kulları arasında gizledi. Sakın yaptığınız taati küçümsemeyin, belki rızası, bilmediğiniz küçük bir iyiliktedir. İsyanın en hafifini bile küçümsemeyin, belki gadabı oradadır. Hiçbir kula hakaretle bakmayın, belki Allah(c.c.)’ın velisidir. Bir de icabetini dualarda gizledi. Duaların üzerinde durun, belki kabul olacak dua odur” demiştir.