Tevekkülün Hali

Tevekkülün Hali:

 Tevekkülün kendisi, haldir. Yani vekil kılınana itimat etmektir. Eğer kişi kalbinde keşif veya kesin bir iman ile; gerçek failin (işleri yapanın) Allah olduğuna inanır, kullarına karşı ilim ve kudretinin tam olarak bulunduğuna iman eder, O’nun rahmetinin üstünde rahmet olmadığına kesin kanaat getirirse, kalbinden yalnız O’na dayanır ve başkasına iltifat etmez. Hatta kendi kuvvetine ve kudretine de kıymet vermez: “Lâ havle vela kuvvete illâ billah” yani “Allah’dan başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur” imanını kalbinde bulmuş olur. Tevekkül hali, kalpte sükûn ve yakînin kuvvetlenmesi ile tamamlanır. Bu ikisi ile, Allah’a itimad kuvvetlenir.  Yakîne sahip olanda, sükûn olmayabilir. Veya sükûna ermiş bir kalpte yakîn olmayabilir.

Tevekkül hali, kuvvet ve zayıflık bakımından üç derecede olur:

1)En zayıf derece: Bu derecede kul, Allah’a tevekkül ettiğinin şuuru içindedir. Tevekkül etmeye yönelmiştir fakat bir yandan tevekkül ettiğini düşünürken, diğer yandan da kendi tevekkülünün farkındadır. Nasıl da güzel tevekkül etmiş olduğunu düşünür. Sehl’e, bu zayıf tevekkül derecesinden sorulduğunda; “düşünce ve boş ümitleri terk etmektir” demiştir. Her türlü tedbir alındıktan sonra, tevekkül vardır. Bu makam devam da edebilir, çabuk da kaybolabilir.

2)Orta derecede tevekkül: Bu derecede tevekkül, daha kuvvetlidir. Burada kulun Allah-ü Tealâ’ya itimadı, küçük bir çocuğun annesine itimadına benzer. Zira çocuk nasıl annesinden başkasını tanımaz, bilmez, itimad etmez ise, öyledir. Burada kul, kendi tevekkülünden haberdar değildir. Aklı, fikri, kalbi daima Allah iledir. Bu düşüncesini ve bağlandığı bu şeyi, hiçbir şeyle değiştirmesi mümkün değildir. Burada kul, tevekkülün içinde yok olmuştur. Sehl’e bu derecedeki tevekkülden sorulduğunda; “iradeyi terk etmektir” demiştir. Bu makamda olan dua ve talepten ayrılamaz. Ama yalnız Allah(c.c.)’tan ister. Burada her türlü tedbir alındıktan sonra tevekkül edilir. Bu makam da üçüncü makam gibi azizdir.

3)En üst derecede tevekkül: Bu makamda olan kul, Allah-ü Tealâ’nın önünde; ölü yıkayıcının önündeki ölü gibidir. İster hareket, ister sükûn halinde olsun, kendini evirip, çevirenin ve kudret verenin ezeli kudret olduğunu bilir. Artık öyle bir sakin duruş halindedir ki, ne bir şey taleb eder, ne dua ile isteyebilir. Yakin içinde bilir ki gereken nasılsa kendisine ulaşacaktır. Bu makam; kulun Allah’ın kerem ve inayetine güvenmesi sebebiyle, kendisi için maddi ve manevi dua ve isteklerin terk edildiği makamdır. Bu makamda, hak etmediği halde şimdiye kadar kendisine lûtfedilenleri açıkça görmektedir. İstemese de, Rabbi kendisini nimetlendirmektedir. Tedbir kalkar. Lâkin tedbirin terk edilmesi, tevekkül için şart değildir. Ama her türlü tedbire başvurmak da tevekkülden değildir.