Niyet İradeye Dahil Değildir

Niyet iradeye dahil değildir:

Niyet olmayan amel hayırlı olmaz. Esasen, niyet etmeden hiçbir amel yapılmamalıdır. Büyükler niyet olmayan ameli tehir ederlerdi. Niyet etmek, özellikle o işi yapmak için kalbin meylini gerektirir. Dil ile “niyet ettim” demek yeterli değildir. Böylece irade ile niyet edilemeyeceği anlaşılır. İrade yani dilemek, istemek kalbin o konuya meyli ile olur. Kalp murad ettiği zaman, dil niyet eder. Asıl olan kalbin meylidir. Bu bakımdan, niyet iradeye dahil değildir, deriz. Mutlaka kalbin o konuya yönelmesi, arzu etmesi lâzımdır. Bu da bazı vakitlerde mümkün, bazı vakitlerde  de mümkün olmaz.  O yönelme ile, niyet etmek doğru ve sahih olur. Bu sebepten, Selef-i Salihin, içlerinde böyle bir niyet doğmadıkça; birçok nafile ibadetlerden sarf-ı nâzar etmişlerdir. Zira sâdık olmayan niyet ile yapılan amelin riya ve yorgunluk olduğunu bilirlerdi. Ve yine böyle amelin yakınlığa değil, uzaklığa sebep olacağını da bilirlerdi. Hattâ ilim bile, niyete göre öğrenilip anlaşılmakta değişiklik gösterir.

Niyet bu anlatılanların ışığında, irade ile doğrudan alâkalı değildir. Ancak irade ile meselâ; ilme yönelinir, ilim öğrenilir. İlim öğrenmek için irade kullanılır, ilim öğrenmek arzusu doğunca ilim öğrenmeye yönelirken, niyet edilir.

Kalbinde iman galip olanlarda, çoğu kez hayırlı şeylere niyet hazırdır. Kalbi dünyaya meyilli olanlarda ise, çoğu kez kalpte hayırlı işlere  niyet pek olmaz. Hatta farzlarda bile bu niyeti zor elde edebilir. Böyle durumlarda, niyet oluşmuyor diye, farz amelden kaçmak olmaz. Burada kalpte hayra yönelme hasıl olmaması, nefsin etkisi ile olur. O zaman nefse Cehennem hatırlatılmalı, nefsin çekinmesi sağlanmalıdır. Veya Cennet hatırlatılarak nefsin hoşlandıklarının orada olduğu yeniden hatırlanarak, buraya ulaşmak için, kalbin ameli sevmesi sağlanabilir. Ama zayıf bir uyarmadır. Kalp yine ne ile meşgul ise, oraya meyledecektir. Lâkin kalbin hayırlı işlere yönelmesini sağlayıncaya kadar, nefis ile mücahedeye devam etmek gerekir.