Kefaret

  • Kefaret:

 

Farz olan Ramazan orucunu bilerek, kasten bozunca kefaret şart olur. Hanefi mezhebinde; oruca niyetli olduğu halde, bilerek yiyip, içmek ve cinsi münasebette bulunmak, kefaret sebebidir. Kefaret; bir köle azâd etmek veya iki ay peş peşe oruç tutmak ya da altmış fakiri iki öğün olarak doyurmaktır. Altmış fakiri bir günde sabah ve akşam doyurmak da olabilir. Her gün bir fakiri sabah- akşam olmak üzere altmış gün doyurmak da olur. Köle âzad edecek güçte olanın oruç tutması caiz değildir. Oruç tutabilecek güçte olanın da fakir doyurması caiz değildir. Kuran’daki sırayı bozmamak gerekir. (Köle-oruç-fakir doyurmak)

 

Birkaç Ramazan’da veya bir Ramazan içinde birkaç Kefaret icab eden kimsenin bir kefareti, diğerlerini de kapsar. Ancak, kefaret yapıldıktan sonra üzerinden vakit geçmiş ve kişi yine orucunu bilerek bozup, kefaret etme durumu ortaya çıkmışsa, o zaman yeni kefaret için yeniden kefaret yapar.

 

Kefaret orucuna başlarken vakti dikkatle tayin etmelidir. Meselâ Ramazan’a rastlayacaksa, kesintiye uğrayıp, araya farz oruç girecektir. Yani kefaret orucu, hastalık, yolculuk, veya Bayram günlerine rastlamak sebebiyle kesintiye uğrarsa, yeniden başlayarak altmış gün tutmak icap eder. Kişi,  Bayram gününe rastlayan orucunu, kesinti olmasın diye bozmasa bile, bozmuş ve tutmamış gibi kabul edilir. Yeniden altmış gün tutmak gerekir. Kadınlar özel halleri olan hayız ve nifas sebebiyle bozarlarsa, yeniden tutmaları icap etmez. Temizlendikten sonra geride kalan günleri tutarlar ve altmışa tamamlarlar.

 

Kefaretin esas mânası; kişinin niyeti hakkındadır. Niyet, dinin en önemli  kısmıdır. Niyetin sağlam olması, kişiyi sağlamlığa götürecektir. Bu da marifetullahda önemli bir adımdır. Kişinin dili ile yaptığı niyeti, kalpte de hasıl olduktan sonra bunu çok önemli bir zorunluluk olmadan değiştiremez. İşte orucun kefaret gerektirmesinin sebebi de, niyetin kalpte hasıl olmaması sebebiyle, orucun rahat bozulabilmesidir. Kefarette “Niyetini sağlam tut! Dilinin ucu ile niyet etme! Kalbinde niyet hasıl olmadan harekete geçme!” gibi uyarılar vardır. Ve: “Eğer kalben niyet etmezsen,  bu niyeti kolayca bozabilirsin. Ve eğer böyle bozmuş olursan, bunun dünyadaki sıkıntısı işte bu kefarettir”. Bu sebepten: “Ameller niyetlere göredir” Hadis-i Şerif’i meşhurdur.

 

İnsan için kefaret yapmak (köle âzad etmek veya oruç tutmak veya altmış fakiri  sabah-akşam olmak üzere doyurmak gibi), zor olan bir şeydir. Bu sebepten, kefaret yapan kişi, bir anlık dünyevi bir arzusunu yerine getirmek karşılığında, bu zor olanı yapmakla; Allah ile ilgili işlerin ciddiyetini idrak etmiş olacak, amellerin asla hafife alınmaması gerektiğini hissedecek ve bundan sonraki hayatında, her türlü niyetinde daha bilinçli olarak, düşünerek hareket edecektir. Kefaret insana; sağlamlığı, niyetinde direnmek için kudreti, niyetini bozduğunu kimse bilmediği halde Allah’ın bildiğini bilmekle yakini, gelişi güzel lâf söylemeden önce düşünmesi gerektiğinden, tefekkürü kazandıracaktır.

 

İnsan ömründe kefaret gerektirecek bir durumla karşılaşmamış olsa bile, en az bir defa kefaret orucu tutmalıdır. Bu, bilmeden yapmış olabileceği ihtimali için veya kalpte niyetin hasıl olmasının önemini idrak edebilmek için, olmalıdır. Zaman içinde bu oruç, bazıları tarafından Recep ve Şaban aylarında tutulmuş, arkadan bir ay da Ramazan tutulunca, insanlar bu oruca “üç aylar orucu” demişlerdir.  Aslında üç aylar orucu diye bir şey yoktur. Hz. Peygamberimiz(s.a.v.) böyle bir oruç tutmamışlardır. En çok Şaban ayında oruç tutmuşlardır. Fakat bu aylar mübarek aylar olduğundan, halk bu ayları oruçlu geçirmeyi tercih etmiştir. Üç aylar orucu veya üç aylar tesbihi yoktur.