Yazar arşivleri: emre

Oruç borcu ile ölüm

  • Oruç borcu ile ölüm:

 

1)Farz olan oruç borcu ile ölüm olursa:

           

            Ergenlik çağı ile birlikte, her Müslüman’a oruç farz edilmiştir. Bu sebepten bu konuyu sonradan öğrenen kişiler veya İslâm ile yeni tanışan kimseler, eski borçlarını hesaplayarak, ne kadar oruç borcu olduğunu tespit eder. Ve Allah-ü Tealâ’ya samimi bir niyet içinde, bu borçlarını tutmak üzere söz verir. Borçlarını ister her yıl olan borcu için bir ay olmak üzere; ister takatinin müsaade ettiği nisbette kesintili olarak tutmaya başlar. Meselâ; her ayın 13-14-15. günlerinde tutulsa, on ayda bir yıllık borç ödenmiş olur. Veya takati varsa, Pazartesi- Perşembe günleri de tutabilir. Sadece haftada iki gün tutma ile üç yıllık oruç borcu ödenmiş olur. Bu hal içinde iken, daha borcu bitmemişken eceli gelse ve ölse, Allah-ü Tealâ umulur ki, samimi niyetinin içinde iken öldüğünden dolayı, bu kişinin borcunu ödediğini kabul eder.

 

Buhari’de: “ Bir kimse üzerinde oruç borcu ile ölürse, onun adına velisi oruç tutar” Hadis-i Şerifi vardır. Lâkin İmam Ebû Hanife’ye göre; bir kimse başkasının yerine oruç tutamaz. Ancak vasiyeti varsa, ihtiyaçlı kimselere, ölenin orucu niyeti ile fidye verilir.

 

2)Adak olan oruç borcu ile, ölüm olursa:

 

Kişi, adak(nezir) orucu vaad edip, tutamadan ölmüşse, yakın ailesinin de bundan haberi varsa, yakınları, ölenin yerine adak orucunu tutabilirler. Ölen, adağını yerine getiremediği için de bir miktar, yoksula yardım etmenin  çok büyük yararı olur.

 

Oruç Çeşitleri

  • Oruç çeşitleri:

 

FARZ ORUÇLAR:

 

1)Ramazan orucu: Yukarı bölümde sayılmış olan engeli olanlar dışında aklı başında olan, ergenliğe ulaşmış her Müslüman için; senede bir defa olmak üzere, Ramazan ayı hilâli görülünce başlayıp, Bayram hilâli görülünceye kadar tutulması Kur’an ile emrolunan oruçtur. Hem Ramazan ayında eda etmek farzdır, hem de kazaya kalan günleri eda etmek farzdır.

 

2)Yemin orucu: Bir kimse yemin ederek, kendi kendine veya bir başkasına söz verip de tutamadığı zaman; yani yeminine sadık kalamadığı zaman, bu yeminin kefareti kişinin üzerine farz olur. Bu kefaret Maide sûresinde bildirildiği gibi; kişinin kendisinin ve ailesinin yediklerinden ve giydiklerinden  10 fakiri yedirmek, giydirmek veya bir köle azad etmektir. Bunu yapmaya kudreti yetemeyen ise üç gün oruç tutar. Bu oruç üzerine farz olmuş olan oruçtur.

 

“Allah lâğv yeminlerinizden değil, bile bile ettiğiniz yeminlerden size hesap sorar. Yemin kefareti; ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on düşkünü yedirmek, giydirmek veya bir köle azad etmektir. Bunu yapamayan üç gün oruç tutar. İşte yeminlerinizin kefareti budur. Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun”.

Maide/ 89

 

3)Zıhar orucu: Önceden bir erkeğin, eşini artık annesi gibi görmesi ile, uzuvlarını annesininmiş gibi hissetmesi ve bunu eşine ifade etmesi ile, boşanma sebebi hasıl oluyordu. Artık bu kişinin eşine yaklaşması kesinlikle haram oluyordu. Böyle bir olay Huveyle b. Sa’lebe r.a.’ın başına geldiğinde; Mücadele sûresi/2-4 âyetleri vahyolundu:

 

“Eşlerini zıhar yoluyla boşamak isteyip, sonra sözünden dönenlerin aileleriyle temastan önce bir köle azad etmeleri gerekir. Azad edecek köle bulamayanların, hanımıyla temastan önce iki ay sürekli oruç tutmaları gerekir. Buna gücü yetmeyen 60 fakiri doyurur. Bu kolaylık Allah ve  Peygamberine inandığınız içindir…”

 

Zıhar olayı ile karşılaşan kişinin, kefaret orucunu iki ay aralıksız tuttuktan sonra, eşine yaklaşması helâl olacaktır. Aksi takdirde yaklaşması haram kılınmıştır.

 

 

4)Hata ile adam öldürmek sonucu: Yine hiç aralıksız iki ay oruç tutması farzdır. Burada kişi, istemeyerek, öldürmeye kast etmeyerek, öldürmüştür. Diğer insanların bilip, bilmemesi de önemli değildir. Meselâ bir doktor hastasını iyileştirmek üzere tedavi ederken, istemeyerek yaptığı bir hata ile ölümüne sebep olabilir. Bir tokat atıp, öldürme olabilir. Bu mesele hukukun takibine kapalı kalsa bile, Allah-ü Tealâ’dan hiçbir şey gizlenemeyeceğinden dolayı, sebep olan kişiye bu oruç farz olur.

 

“Bir Mü’minin, bir Mü’mini hata dışında öldürmesi asla caiz değildir. Hata ile bir Mü’mini öldüren bir kimsenin, Mü’min bir köle azad etmesi ve öldürülenin ailesi bağışlamadıkça diyet ödemesi gerekir. Öldürülen Mü’min düşmanınız olan bir topluluktan ise; Mü’min bir köle azad etmeniz icap eder. Şayet öldürülen kimse aranızda anlaşma bulunan bir milletten ise,o zaman ailesine diyet ödenmesi ve bir Mü’min köle azad edilmesi gerekir. Bunları yerine getiremeyenin, Allah’ın kendisini affetmesi için peşpeşe iki ay oruç tutması icab eder”                                                            Nisa/92

SÜNNET ORUÇ:

(Aşure orucu, Muharrem orucu)

 

“Ramazan’dan sonra en makbul ay, Muharrem ayıdır”                                                Müslim(Ebû Hureyre)

 

Hz.Peygamberimiz(s.a.v.)’in mutlak tuttuğu oruçtur. Bu oruç Muharrem ayı orucudur. Aşure günü orucu olup, diğer ümmetler de tutmuşlardır. Yeni yıla girerken, iman ve bereket ümidi ile Allah rızası için tutulur.

 

Yahudiler de aşure orucu tutarlardı. Onlar onuncu gün tuttukları için, diğer ümmetlere benzememek ve onlarla beraber haşr olmamak için Müslümanlar ya 9-10. günlerde, ya 10-11. günlerde ya da 9-10-11. günlerde tutarlar. Hz. Peygamberimiz 9. günden itibaren tutardı.

 

Aşure orucu geçmiş günahlara kefarettir. Bu sebepten tavsiye edilmiştir.

 

“Aşure günü oruç tutanın tevbesi kabul olur”                                                                                       Tirmızi

MENDUP ORUÇ:

(yapılması veya yapılmaması tavsiye edilmediği halde, yapılması beğenilen oruçlar)

 

 

1)Davud a.s.’ın orucu mendup oruçlardandır. O, bir gün yer bir gün tutardı.

 

2)Her ayın 13-14-15. günlerinde oruç tutmak: Hz. Peygamberimiz(s.a.v.) böyle yaparlardı.

 

“Her ay üç gün oruç tutan kimse, devamlı oruç tutmuş demektir”                                                      İbn-i Mace

 

3)Zilhicce orucu: Zilhicce ayının dokuzuncu günü veya ilk dokuz günü tutulan oruçtur. Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) bazen tutmuştur.

4)Pazartesi ve Perşembe orucu: Her yeni giren ayın ilk Pazartesi ve Perşembe günü, Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) oruç tutarlardı.

 

5)Şevval orucu: Ramazan Bayramının sonunda Şevval içinde altı gün tutmak, menduptur.

 

Faziletli aylar; Zilhicce, Muharrem, Recep ve Şaban’dır.

 

İçindeyken, muharebenin haram olduğu muhterem aylar ise; Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep’tir. Hem faziletli, hem de muhterem aylardan olan Zilhicce, en mübarek aylardandır.

 

“Allah katında yapılan amellerden hiçbiri, Zilhicce’nin ilk on gününde yapılan amellerden daha faziletli ve sevimli değildir. Bu on günden bir gün oruç tutmak, bir senelik oruca; bir gecelik ibadet etmek de Kadir gecesine muadildir”                            Tirmızi ve İbn-i Mâce

 

Fazilet ve mübareklik bakımından bu konuyla ilgili bilgi verirken, Ramazan-ı Şerif’i hariç tuttuk. Elbette Ramazan kendi başına o kadar özel bir aydır ki, bu ayın bereket ve feyzinden her kes istifade etsin diye, inananlara farz kılınmıştır.

 

Nefsinin selâmetini oruçta bulanlar için, bu oruçlar vardır. Öyle azgın nefisler olur ki, onu ancak daha büyük serkeşlikten, oruç kurtarır. Bazılarına ise çok oruç tutmak, büyüklenme ve kibir getirir. Allah-ü Tealâ hepimizi ifrat ve tefritten korusun, amin!

VACİP ORUÇLAR:

 

Kişinin üzerine mutlaka tutması borç olmuş oruçlardır.

 

1)Başlanıp, tutulmaya başlanmış nafile orucun kazası, vacip oruçlardandır. Nafile oruç tutan kimse, orucunu bozabilir. Bu bozulan oruç, başka bir gün kaza edilmelidir. Hz. Peygamberimiz(s.a.v.), nafile orucunu bozmuşlardır.

 

2)Adanan oruç mutlaka tutulmalıdır. Hacc sûresi/29. âyette: “ Adaklarını yerine getirsinler” buyrulmuştur.

MEKRUH ORUÇLAR:

(tutulması hoş olmayan, kerih karşılanan oruçlar)

 

1)Tenzihen mekruh oruçlar:

(Harama yakın olmayan mekruh oruçlar):

 

1)Yalnız Cuma günü oruç tutmak yasaklanmıştır.

 

“Sizden biriniz, bir gün önce veya sonra tutmadıkça, yalnız Cuma günü sakın oruç tutmasın”              Buhari

 

Zira Cuma günü Mü’minin bayramıdır. Hz. Peygamberimiz(s.a.v.), yalnız Cuma günü oruç tutan Cüveyriye b. Haris’e orucunu bozmayı emretmişlerdir.

 

2)Yalnız Cumartesi oruç tutulmaz. Cumartesi günü Yahudi’lerin kutsal günüdür. Yahudi’lere benzememek için, Hz. Peygamber(s.a.v.); yalnız Cumartesi günü oruç tutmamayı buyurmuştur.

 

“Sizden biriniz, farz oruç dışında, yalnız Cumartesi günü oruç tutmasın”                           Ahmed b. Hambel

 

3)Muharrem ayında, yalnızca 10. gün oruç tutulmaz. Hristiyan ve Yahudiler de bu günde oruç tutarlardı.

 

4)Nevruz(20 Mart) ve Mihrican(20 Eylül) günlerinde oruç tutulmaz.

 

 

2)Tahrimen mekruh oruçlar:

 (Harama yakın mekruh oruçlar)

 

1)Ramazan Bayramı birinci günü tutulmaz.

 

2)Kurban Bayramının dört günü yasaktır.

 

3)Bir yıl boyunca, her gün tutulmaz.

 

4)Konuşmadan oruç tutmak yasaktır.

 

5)İftar etmeden, aralıksız iki gün veya üç gün tutmak yasaktır. Hz. Peygamber (s.a.v.) böyle, iftar etmeden oruç tutmuşlardır. Fakat ümmetine yasaklamışlardır.

 

“Ben sizin gibi değilim ki, bana Allah yedirir, içirir”

Buhari

 

Orucu Bozmayan Durumlar

  • Orucu bozmayan durumlar:

 

1)Unutarak yemek, içmek ve hatta cinsi münasebette bulunmak, Ramazan orucunu bozmaz. Kaza icap etmez. Bu kimse o günkü  orucuna devam ederek, tutar. Ramazanda unutanı doyuran Allah’dır. Nafile orucu ise, bozar. Kaza icap eder.

 

2)Kan aldırmak, iradesiz kusmak, oruca zarar vermez. Hz. Peygamberimiz(s.a.v.) oruçlu iken kan aldırmıştır.

 

3)Erkeklerin kendiliğinden boşalmaları(ihtilâm) ve bakarak boşalmaları orucu bozmaz.

 

“Bakmakla inzal olursa oruç bozulmaz”.             Buhari

 

4)Boğaza kaçırmamak ve yutmamak şartı ile, su ile serinlenmek orucu bozmaz.

 

“Hz. Peygamberimiz(s.a.v.) oruçlu iken su ile serinlemek üzere, başlarına su dökerlerdi”              Ebû Davud

 

“Hz. Peygamberimiz(s.a.v.) oruçlu iken, dişlerini fırçalarlardı”                                                                Buhari

“Oruçlunun en mühim özelliği, dişlerini fırçalamasıdır”

İbn-i Mace

 

5)Eşlerin birbirini öpmesi orucu bozmaz. Allah-ü Tealâ’nın yasaklarından en çok sakınan, Hz. Peygamberimiz(s.a.v.)dir.

 

“Hz. Peygamberimiz(s.a.v.) oruçlu iken, hanımlarını öperdi, okşardı”                                                   Buhari

 

6)Sürme: Orucu bozmaz. Hz. Peygamberimiz(s.a.v.) oruçlu iken gözlerine sürme çekmiştir.

 

7)Cünupluk:

 

Ebû Hureyre, cünup olarak sabahlamanın orucu bozacağına dair yanlış fetva vermiş ve bu fetva Ümmü Seleme ve Aişe r.a. tarafından düzeltilmiştir.

Müslim

 

“Cünup olarak sabahlayan, sabah yıkanır, oruca devam eder ve kaza etmez”                                            Müslim

 

“Ayrıca Ramazan dışında da cünup olarak sabahlanabilir”.                                                                 İbn-i Mace

 

8)Yalan ve gıybet: Orucun sevabını alır. Bazı alimlere göre ise orucu bozar. Biz deriz ki; avamın orucu bozulmaz, kaza gerekmez ama sevabı azalır. Gayret ederek aç durduğu için biraz sevap alır. Havasın orucu bozulmaz ama hiç sevap alamaz. Yani kaza icap etmez ama istiğfar gerekir. Has-ül hasın ise orucu bozulur. Kaza etmek icap eder.

 

Orucu Bozan durumlar

  • Orucu bozan durumlar:

 

Kasten bozma:Ramazan orucuna niyet etmiş olduğu halde, oruçlu iken, yukarıda sayılan hiçbir sebep olmadığı halde, orucunu kasten bozan kimseye kefaret farz olur. Kefaret; bir köle azad etmek(o günün şartları için) veya iki ay(60 gün) oruç tutarak kaza etmek, ya da 60 fakiri doyurmaktır.

 

Ramazan’da oruçlu iken, cinsi münasebette bulunan kimse, kasten oruç bozmuş gibidir. Kefaret gerekir. Kefaret de köle azad etmek, 60 gün oruç tutmak veya 60 fakiri doyurmaktır.

 

Kendi arzusu ile zorla kusan kimsenin orucu bozulur, o gün kaza edilir.

 

Yanlışlıkla, oruç erken açılırsa (iftar olmadan), sonraki bir günde kaza gerekir.

 

İlâçlardan, göz damlası, burun damlası orucu bozar. Zira bu organlara koyulan  bu ilâçlar doğrudan yutağa akar. Kulak damlası da dolaylı olarak yutak ile alâkalıdır. Tedbir olarak oruçlu iken kullanmamakta fayda vardır. Eğer mutlak kullanılması gerekiyorsa, oruca niyet etmemeli, sonradan o gün kaza edilmelidir.

 

Yine ilâçlardan hiçbir fitil kullanılmamalıdır. Vücudun iç boşluğuna giden her şey, orucu bozar. Kas yolu ile iğne ile tedavi yapılamaz. Lâvman yapılamaz. Damardan iğne ile tedavi yapılamaz ve serum verilemez. Hepsi de orucu bozar.  Eğer bunları yapmak gerekiyorsa, kişi hasta demektir ve oruca niyet etmemelidir. Burada orucun bozulması hakkında kesin hükmün oluş sebebi, yine İlâhi Rahmettendir. Zira bu ilâçları kullanacak olan kimseye Allah-ü Tealâ Rahmet nazarıyla bakmakta ve iyileşmesi için tedavi olması yolunu açmaktadır.

 

Oruç Tutmama Ruhsatları

  • Oruç tutmaya engel olan veya tutulmuşsa bozmak icap eden durumlar:(Oruç tutmama ruhsatları):

 

Ramazan orucu, bütün Müslüman’lara farzdır. Ancak:

 

1)Savaş ve  yolculuk  gibi sebeplerle tutulmayabilir. Engel olan sebep, bir gün önceden biliniyorsa, oruca niyet edilmez. Engel kalktıktan sonra, tutulmayan her gün için, gününe gün olarak kaza edilir. Yok eğer, oruca niyet ettikten sonra, oruç devam ediyorken böyle bir engel oluşursa, oruç bozulabilir. Yine gününe gün olarak sonradan normal şartlara kavuşunca kaza edilir. Bazılarını yolculuk veya savaş etkilemeyip, oruç tutabilirler. Fakat bize düşen, böyle durumlarda ne tutanı ne de tutmayanı kınamamaktır. Her kes kendi hali iledir.

 

“Hz.Peygamberimiz(s.a.v.), fetih yılı Ramazan ayında orucunu bozmuş ve sahabiler de bu en yeni sünnete uymuştur”                                              Müslim

 

“Hz. Peygamberimiz(s.a.v.) seferde oruç açmanın mübah (müsade edilir) olduğunu göstermek üzere, herkesin gözü önünde orucunu bozmuştur”                                                                                                    Buhari

 

Hz. Peygamber(s.a.v.), Ramazan’da Mekke yolunda su ile orucunu bozmuşlardır. “Gerçek takva, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in emirlerine uymaktır. (İşte bunlar baş kaldıranların ta kendileridir)”                                                                                                                                                 Müslim

 

Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) yolculukları sırasında, güçsüz bir kimsenin zorlukla oruç tuttuğunu gördüklerinde: “Seferde böyle güçlükle oruç tutmanız takva değildir”, buyurmuşlardır.                        Müslim

 

Enes b. Malik anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.v.) ile yolculukta idik. İçimizden bir kısmı oruçlu idi. Sıcak bir gündü. Bir müddet sonra oruçlular bîtap düştüler. Oruçsuzlar oruçlulara hizmet etmeye başladı. Hz. Peygamber(s.a.v.): “Bu gün asıl ecir ve sevabı oruç tutmayanlar kazandı” buyurdular.                      Müslim

 

Ömer b. Hattab(r.a.) anlatıyor: “Bedir ve Fetih günleri Ramazan idi. Her ikisinde de oruç tutmadık”                                                                                            Tirmızi

2) Kişi, eğer oruç tutamayacak kadar yaşlı ise, tutmaz. Bu orucun sonradan kazası da mümkün olmadığı için, her oruç günü bir kişinin iftar ve sahur yemeğini sağlayacak kadar bir miktar parayı, muhtaç olana verir. Bu parayı Ramazan başında 30 günlük de verebilir, bölerek onar gün aralıklarla da verebilir. Kendi nasıl yiyorsa, o hesap üzerinden verir. Daha aşağı bir seviyeden vermez. Eğer durumu müsait ise, hesapsız verir. Buna FİDYE denmektedir. Oruç tutamayan için fidye söz konusudur. Keyfi olarak oruç tutmayana fidye düşmez. İhtiyarlık sebebiyle oruç tutamayan; ümidini kırmayarak,  oruç tutmayı arzu ederek, kendisine güç, kuvvet vermesi için, Rabbine dua eder. Kalbinde daima daha sonraki yıl, biraz daha kuvvet kazanırsa tutma niyetini muhafaza eder. İhtiyar veya hasta olup da, sıcaklarda tutamayıp, soğukta tutabiliyorsa, soğukta tutar. Veya soğukta tutamıyorsa sıcakta tutar. Aynen Ramazanmış gibi niyet eder ve kalbinde Ramazandaki kadar makbul olmayacağına dair bir şüpheye yer vermez.

 

Eğer kişi bunamış veya aklı ve şuuru yerinde olmayan bir yatalak durumunda ise; bu kişiye oruç farz olmadığı gibi, fidye de gerekmez. Ama yakınları olan evlâdı, eşi bu kişi için hayır olsun diye fidye verebilir. Hiçbir veriş, ziyan olmaz.

 

Eğer, ihtiyar olan kişi, hem ihtiyar olduğu için oruç tutamıyor, hem bakıma muhtaç, hem de fidye verecek bir varlığa sahip değilse, kendisine bakanlara, Ramazan boyunca kendisine vereceklerinin bir kısmını fakire vermelerini talep edebilir.  Sonuçta bunda da muvaffak olamıyorsa, Rabbine sığınır. Kalben istiğfar ve kelime-i tevhid ile meşgul olur. Çokça salavat çeker. Rabbinin kendisine reva gördüğüne razı olmaya çalışır. Fakire fidye vermek düşmez, dua etmesi uygundur.

 

3) Hastalık halinde oruç tutulmaz. Daimi tedavi gereken kişi oruç tutmaz, sonra sağlığına kavuştuğu zaman tutar. Kaza etme niyeti kalbinde olduğu halde, yine de tutamadığı günler için fidye verir. Sonradan kaza etse bile, bu vermiş olduğu fidye, kendisine hayır olmuş olur. Kişi hasta iken tutamamış, fidyesini vermiş, fakat daha sonra tutabilir hale gelerek, oruçlarını tutmaya başlamış ise; bu arada tutamayıp, fidye verdiği farz oruçlarının mutlaka kaza edilmesi icap eder. Fidyesi verildiği için, bu oruçlardan muaf olunmaz. Hasta olup, tedavi gereken hasta için, “oruç tutamaz” kararını, hazik bir doktor vermelidir. Bu doktorun özelliği, iman etmiş ve orucun değerini, sağlık üzerine olumlu etkilerini bilen bir doktor olmasıdır.

 

4)Hamile olmak veya çocuk emzirmek; oruç tutmamayı gerektiriyorsa, izin vardır. Fidye vermez, sonradan borçlu olduğu günleri kaza eder(Hanefi mezhebinde). Şafii mezhebinde hem fidye verir, hem sonradan kaza eder.

 

5)Hayız (kadınların özel hali) ve nifas (lohusalıkta adet kanı devam ettiği müddet)  hallerinde oruç tutulmaz. Sonradan kaza edilir.

 

6) Kusma: Elinde olmadan az bir miktar kusan kimseye kaza gerekmez. Orucuna devam eder. Lâkin bir avuçtan fazla kusmak, hastalık olarak kabul edileceğinden, bu durumda oruç bozulur ve gereken tedavi yapılır. Sonradan kaza edilir.

 

Orucun Sünnetleri

  • Orucun Sünnetleri:

 

Altı adettir: Sahuru geç yemek,

İftarı geciktirmemek,

Misvak kullanmak,

Ramazan’da fazla cömert olmak,

Ramazan’da fazla Kur’an okumak,

Ramazan’da itikâfa girmek.

 

Ramazan orucu farz kılınmadan önce, Kureyş’liler Muharrem ayında aşure orucu tutarlardı. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra, Muharrem orucu kişinin arzusuna bırakılmıştır. Ramazan’ın farz orucundan sonra, en makbul oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur. Bu oruç, nafile oruç olup, sünnet oruçlardandır.

 

iFTAR & SAHUR

  • İftar:

 

İftar saati, güneşin battığı vakit olup, doğu tarafından gecenin girdiğini görünce, orucun açılmasıdır. Açmadan önce, oruçlu dua etmelidir. Zira oruçlunun sofra başındaki duası kabul olur. İftarı açmada acele etmelidir. Oruç açılmadan akşam namazını kılmak, doğru değildir. Vakit girer girmez orucu açmalıdır. Buhari’den bildiğimiz bir Hadis’te;    “İftarda acele etmelidir, hayır vardır” buyurulmuştur. Yahudi ve Hristiyanlar iftarı geciktirirlerdi. Bilmeyenler, akşam ezanı okununca, orucunu açmayıp, önce namaz kılmayı tercih ederler. Doğru olan önce orucu açmak, sonra namazı kılmaktır.

 

  • Sahur:

 

Sahur vakti, oruca başlamadan önceki son yemektir. Sahur, Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından kuvvetle tavsiye edilmiştir. Sahur vaktinin son anı, imsaktır. İmsak için Kuran-ı Kerim’de açıklanan tarif, siyah ipliğin beyaz iplikten ayrılması esasıdır. Sabah oluşan aydınlanmaya fecr denir. Fecr iki türlüdür. Biri fecr-i kâzib (yalancı fecr) dir ki, gecenin karanlığı sonlanırken, ufukta bir beyazlık belirir, fakat kısa bir süre sonra kaybolur. Diğeri fecr-i sadık (hakiki fecr) dır ki, daha sonra başlayan gerçek aydınlıktır. İşte oruca başlama vakti, bu ikinci fecrin başladığı vakittir. Yani oruca başlama vakti, fecr-i sadıktır. Fecr-i sadık girdikten sonra, sabah namazı vaktine kadar 50 âyet okuyacak kadar vakit vardır(Buhari).

 

Sahurda acele edilmemelidir. Yemek ve içmek son vakte kadar, yani artık yeme içmenin kesildiği vakte kadar devam etmelidir.

 

“Bilâl, ezanı karanlıkda okurdu. Hz. Peygamber(s.a.v.); İbn-i Mektum ezan okuyana kadar yiyiniz, içiniz; çünkü O, fecr aydınlanmadıkça ezan okumaz, buyurdu”                                                          Hz.Aişe(r.a.)/Buhari

 

Hz. Peygamber(s.a.v.), güneş doğmadan evvel olmak şartı ile, sahuru geciktirirdi. Ve Kendileri sahur üzerinde çok dururlardı. Sahur yemeğine “mübarek yemek” diyerek iltifatta bulunmuşlardır. Sahura kalkanlara Allah ve melekleri salât getirirler, denmiştir.

 

“Sahur yemeğinde bolluk ve bereket vardır”                                                                                          Buhari

 

“Yahudi ve hristiyanlar’ın orucu ile, Müslüman’ların orucu arasındaki fark; bizim sahura kalkmamız ve sahur yememizdir”                                                 Müslim

 

Orucun Farzları

  • Orucun farzları:

 

Orucun farzları üçtür:

 

Niyet etmek,

Niyetin ilk ve son vaktini bilmek, araştırmak.

Orucu bozan her şeyden sakınmak.

 

1)Oruca niyet etmek esastır. Ramazanda tutulacak olan oruca, ilk gün toptan niyet edilebilirse de güzel olan her gün yeniden niyet etmektir. Bu niyet oruç tutulan günün öğle vaktinden az önceki zamana kadar olabilir. Akşamdan ertesi günün orucuna niyet etmek olduğu gibi, oruç tutulacak olan günün öğleden az öncesi, günün yarısı olup, bu vakte kadar niyet edilebilir. Ramazan orucuna niyet ederken, “niyet ettim ramazan orucuna” demek şart değildir. “Yarınki veya bugünkü oruca niyet ettim” demek yeterlidir. Kalbin niyeti çok daha önemlidir. Dil ile niyet etmek umuma ait olup, esastır. Çünkü bazıları kalbi ile niyet etmekten uzak olabilir. Kalbin niyeti, amelin kalbe yerleşmesi ile olur. Bazen de yapılan hareketler ile niyet görülebilir. Meselâ, tiryaki olan birinin sigarasını yanında taşımayıp, eve bırakması da, o günün niyetine girdiğini gösterir. Her ne kadar dili ile söylememiş olsa da, hali ile niyete girmiştir, bu da niyet sayılır. Fakat en güzeli kendi kendine niyet ettiğini belirtmesidir. Böylece kalp, dilin söylediği talimatı alır. Kişinin kendi kendini şartlandırması gibi olup, oruca daha gafletsiz başlamasına yardımcı olur.

 

            2)Niyetin ilk ve son vaktini bilmek: Namaz ibadetinde, güneşin hareketleri esas olarak alınır. Oruç ibadetinde ise ayın hareketleri esas alınır. Bu iki yaratılmış olan gök cisminin hareketleri ile vakit bakımından ilgileniriz. Ayın hareketlerinde rü’yet yani hilâlin görünmesi, yeni ayın girdiğine delil olur. Böylece Ramazan ayı hilâlinin görülmesi ile Ramazan ayına girilmiş olunur ve oruç başlar. Hilâlin görülmesi çıplak gözle olmalıdır ve o bölgenin  her yerinden görülmelidir. Böylece; Mü’min olan kadın veya erkek sağlam bir şahidin hilâli gördüğünü gerekli makama bildirmesi ile, Ramazan orucu başlar. Nerde görülürse görülsün, bütün dünyada Ramazan ilân edilir. Aynı şekilde Şevval ayına girerken, Bayram hilâli görülmelidir. Eğer hilâl görülmezse, (hava şartları sebebiyle) Ramazan ayı otuz güne tamamlanır. Yalnız Ramazan hilâlini gören bir şahit yeterli olduğu halde, Bayram hilâli için iki adil şahit gerekmektedir. Bir kişi, inandığı birinden Ramazan hilâlini gördüğünü işitse ve o beldede hilâl göründüğüne dair bir haber duyulmamış olsa, o kişi kalben inandığı üzere orucuna başlayabilir. Lâkin etrafına yayarak ikilik çıkarmaz. Kendi kendine ibadetini yapmakta özgürdür. Kameri aylar 29 veya 30 gün çekebilir. Hz. Peygamberimiz(s.a.v.) zamanında daha çok 29 çekmiş ve oruç 29 gün tutulmuştur.

 

Yurdumuzda, 1926 yılına kadar Ramazan, rü’yet ile tespit ediliyordu ve memleketteki her noktaya kadar haber salınıyordu. 1926’dan sonra Milli birlik ve bütünlük açısından, Diyanet, Gözlem evi ile birliktelik kurmuş; bu görevi ilerlemiş teknolojiden faydalanmak sureti ile soruya yer bırakmadan, gözlem evine bırakmıştır. Ancak 1978’de İstanbul’da yapılan Rü’yet-i hilâl konferansı sonucu; rü’yet esas alınmış, bir müddet Diyanet tarafından gözlemde bulunulmuş, ancak Diyanetin gözlemi ile astronomik bulgular uygunluk gösterdiği için, tekrar eski uygulamaya dönülmüştür. Rasathanenin ilmen tesbitine güvenilmiştir.

 

Ramazan hilâlinin görülmesinden daha önemlisi Bayram hilâlinin görülmesidir. Zira yanlış bir haber ile Ramazan orucuna ya bir gün erken veya bir gün geç başlanmış olacaktır. Eğer bir gün evvel başlamışsa, Şaban ayından bir gün oruç tutmuş olacaktır. Veya bir gün geç başlamışsa, ilk gün tutamamış olup, Bayramdan sonra kaza yapacaktır. Lâkin; Şevval hilâlini görmek daha önemlidir. Zira, bayram günü oruç tutmak haramdır. Arefe günü oruç tutmak ise çok sevaptır. Kişi bu sebepten iki şahitin şahitliğinde orucunu sonlandırmaya karar verecektir. Bu sorumluluk tamamen, Diyanetin “hilâl görülmüştür” haberini, Ramazan’ın son gecesinde duyurması gerektiğinden, sorumluluk bu müesseseye aittir. Diyanet son teknolojik imkânları kullanarak, Rasathane ile birlikte son gece bu kararı halka duyurma sorumluluğundadır. Yoksa bir yıl önceden hazırlanan takvim ile yapılan duyurmalar doğruluk taşımayabilir, yanılmalar olabilir. Son birkaç yıldır bu, yapılmaktadır. Hatta bu işi çok önemseyen Arabistan Siyaseti de bizim kararımızı dikkate almaktadırlar.

 

Sonuç olarak; İslâm’ın doğduğu ve yayıldığı zamanda yaşamayıp, şu zamanda yaşarken, hilâli görmek kişisel sorumluluğumuz dahilinde olsa bile, bu görevi Diyanet üstlenmiş, farz olan bu görevi yaparak bizim üzerimizdeki farzı kaldırmıştır. Bizim de bilmeyerek düştüğümüz hatadan sorumluluğumuzu almıştır. Konu çok ciddi boyuttadır. Zira farz olan bir görevi yapmamız, Kur’an emri ile hilalin görülmesi ile başlayıp, sonlanacaktır. Bize düşen ise, eğer hilâli görmüş isek ve buna uygun hareket etmek içimizi rahatlatıyorsa, kimseye yaymadan, ulusal bütünlüğümüzde bir kargaşa çıkarmadan, arzu ettiğimiz ve kalben rahatlık duyduğumuz şekilde orucumuza başlarız veya sonlandırırız. Burada anlatılanların halkın en uç noktasına kadar ulaşmadığını düşünerek, onların arasında çelişki çıkarmadan, kendi özgürlüğümüz nisbetinde hareket ederiz.

 

3)Orucu bozan her şeyden sakınmak:       Oruç, imsak vaktinden ,iftar vaktine kadar kişinin, Allah rızası için; yemeden, içmeden, cimadan ve karın boşluğundaki organlara ulaşan her şeyden uzak kalması demektir. En alt seviyede tutulan oruç; budur. Bütün inananlar oruçlarını hiç değilse böyle tutmaktadırlar. Bunun daha güzel tutulan şekli ise; kimseye eli ile, dili ile veya herhangi bir azası ile zarar vermemek, kimseyi küçümseyip, hakaret etmemek, küfür, kötü söz ve yalan söylememek, kimsenin hakkına hücum etmemek, söz taşımamak, riyadan korunmak, lâf çarptırmamak, dedikodu yapmamak, kimsenin kalbini kırmamak gibi ilkeleri koruyarak tutmaktır. En güzeli ise, kalbinden dahi kötü bir şey geçirmeden iftara ulaşabilmektir. “Orucun hakikati”  bölümünde, daha geniş olarak bu konudan bahsedilecektir.

 

Oruçla ilgili Hadis-i Şerifler

  • Oruçla ilgili Hadis-i Şerif’ler:

 

Ebû Hureyre (r.a.) dan naklolduğuna göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “ Ramazan ayı gelince, Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır”.

 

Selman-ı Farisi’den bildirildiğine göre ise; Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) Şaban ayının son günü hutbede şöyle buyurmuşlardır: “ Ey Müslümanlar! Üzerinize öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir ki, bu aydaki bir gece (Kadir gecesi) bin aydan daha faydalıdır. Allah-ü Tealâ bu ayda, her gün oruç tutulmasını emretti. Bu ayda geceleri teravih namazı kılmak da sünnettir. Bu ayda Allah için ufak bir iyilik yapmak, başka aylarda farz ibadet yapmış gibidir. Bu ayda bir farz yapmak, başka aylarda yetmiş farz yapmak gibidir. Bu ay sabır ayıdır. Sabredenin gideceği yer Cennet’tir. Bu ay iyi geçinme ayıdır. Bu ayda Mü’minlerin rızkı artar. Bir kimse bu ayda bir oruçluya iftar verirse, günahları affolur. Hak Tealâ onu Cehennem  ateşinden azad eder. O oruçlunun sevabı kadar ona sevab verilir”. Bunun üzerine Eshab-ı Kiram, kendilerinin bir oruçluya iftar verecek kadar zengin olmadıklarını söylediklerinde: “Bir hurma verene, yalnız su ile oruç açtırana ve biraz süt ikram edene de bu sevab  verilecektir. Bu ay öyle bir aydır ki ilk günleri rahmet, ortası af ve mağfiret, sonu ise Cehennem’den azad olmaktır. Bu ayda emri altındaki insanların işlerini hafifletenleri Allah affedip, Cehennem ateşinden kurtarır. Bu ayda dört şeyi çok yapınız. Bunlardan Kelime-i şehadeti çok söylemek ve istiğfar etmek Allah-ü Tealâ’nın da çok sevdiği şeylerdir. Diğer ikisi ise; Cenneti isteyip, Cehennem ateşinden O’na sığınmaktır ki bunu her zaman yapmanız lâzımdır. Bu ayda bir oruçluya su veren kimse, kıyamet günü susuz kalmayacaktır”.

 

“Bir kimse, ramazan ayında oruç tutmayı farz bilir ve orucun sevabını Allah-ü Tealâ’dan beklerse, geçmiş günahları affolur”.

 

Câbir b. Abdullah’dan verilen habere göre: “Allah-ü Tealâ benim ümmetime, ramazan-ı şerif’de beş şey ihsan eder ki, bunlar hiçbir Peygambere verilmemiştir:

 

  • Ramazanın birinci gecesi, Allah Mü’minlere rahmetle nazar eder, rahmetle baktığı kuluna ise hiç azab etmez.
  • İftar zamanında oruçlunun ağız kokusu, Allah-ü Tealâ’ya her kokudan daha güzel gelir.
  • Melekler ramazanın her gece ve gündüzünde oruç tutanların affolması için dua ederler.
  • Allah, oruç tutanlara, ahirette vermek için Cennet’te yer tayin eder.
  • Ramazanın son günü oruç tutanların hepsini affeder”.

 

“Oruç sabrın yarısıdır. Sabır da imanın yarısıdır. O halde oruç, imanın dörtte biridir”                       Tirmızi

 

“Oruç tutanın uykusu ibadet, susması tesbih, duası makbul, amelinin sevabı kat kattır”     Abd. b. Ebî Evfa

 

 

“ O yemesini, içmesini, cinsi arzusunu yalnız Benim için terk eder. Orucun mükâfatını bizzat Ben vereceğim”                                                            Ebû Hureyre

 

“ Oruçlunun iki sevinçli anı vardır. Birisi orucunu açarken, diğeri Rabbine kavuşacağı andaki sevincidir”

 

“Oruçlu, Cennet’e Reyyan kapısından çağrılarak girer”.                                                                                                                      Buhari

 

“Oruçlunun duası asla reddolunmaz (Şu üç kimsenin duası reddolunmaz: Mazlumun, adil hükümdarın, iftar vakti dua eden oruçlunun)”                       Ebû Hureyre

 

“Şeytan, kan damarda dolaştığı gibi, adem oğlunda dolaşır; oruç ile onun yollarını daraltın”

Buhari ve Müslim

 

 

Allah-ü Tealâ, oruçlunun mükâfatını, ölçüsünden söz etmeyerek, “Ben veririm” buyurmakla; oruca özel bir şeref vermiştir. Bütün âlemler ve yaşadığımız dünya, Allah’ın mülkü olduğu halde, bir yöne dikkat çekerek, Kâbe’yi “Evim” diye şerefli kılmıştır. Bütün ibadetler de O’na yapıldığı halde, oruç için “oruç Bana mahsustur” buyurmakla; orucu da özel bir şerefe lâyık görmüştür.

 

Bunun bilinen sebeplerinden biri; orucun kimsenin görmediği, gizli bir ibadet olmasından ve diğer ameller gibi görülmeyişinden dolayıdır. Yani riya ve diğer insanlara gösteriş olmaksızın, kulun Rabbi ile arasında kalan bir ibadet oluşundan dolayıdır. İnsanların çoğu, yaptıkları güzel işlere insanları şahit tutmak isterler. Bu, daha çok Allah’a uzak olan ve “yakîn” i elde edememiş olanlar için böyledir. Adeta yaptıkları iyi işlere insanları şahit etmek isterler. Sanki Allah-ü Tealâ’nın şahitliği (uzaklık sebebiyle) yokmuş gibi olduğundan, insanlara duyurmak isterler. Bir vesile ile gece namaza kalktığını, ibadetlerinin çokluğunu bildirmek, duyurmak arzu ederler. Ama kişi oruçluyum dediği halde, gizlice yemiş, içmiş olabilir. Yani oruç, doğrudan sadece Allah’ın bildiği bir ibadet olmuş olur. Kimseyi orucuna delilli şahit yapamaz.

 

Orucun şerefinin bir diğeri ise; Allah-ü Tealâ’nın düşman olarak bildirdiği  Şeytanı kahretmesi sebebiyledir. Şeytan, nefsin kuvveti ile kişi üzerinde etkili olur. Nefsin kuvvetli olması ise, doğrudan şehvetler iledir. Şehvetler yemek, içmek ile kuvvet kazanır. Oruçlunun yemek içmek ve bütün azalarını korumak üzere tuttuğu oruç, nefsi zayıf düşürür. Ruh kuvvetlenir. Nefsin kuvveti ve Şeytan’a verilen fırsatlar, kulun Allah’a yaklaşmasına ve Marifetullah’a manidir.

 

“Eğer şeytanlar, adem oğullarının kalplerinde  dolaşmasaydı, onlar gökler âleminin gizliliklerini görürlerdi”                                                               Ebû Hureyre

 

Kul, elinden geldiği kadar gayret göstererek, emredilen yolda bulunur. Kulun gayretinin karşılığı olarak, hidayet ile   mükâfatlandırmak ise Allah’dandır. Zira:

“Uğrumuzda mücahede edenleri elbette yolumuza götürürüz” Ankebut/69.âyeti vardır.

 

İşte bu sebeplerden dolayı oruç, ibadetin kapısı ve ateşten koruyucu kalkan ve siperdir.

 

“Kim bir oruçluya iftar yemeği verirse, ona oruç tutan  gibi sevap vardır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez”                                                             Tirmızi

 

“Hz. Peygamber (s.a.v.), Ramazan’ın son on gününde itikâfa girerdi. O vefat ettikten sonra zevceleri itikâfa girdiler”.                                                              Müslim

 

“Cennet’te Reyyan denilen bir kapı vardır. Kıyamet günü bu kapıdan Cennet’e yalnız oruçlular girer. Onlardan başka hiçbir kimse giremez. O gün (oruçlular nerede?) diye sorulur. Oruçlular kalkıp, girerler. Oruçlular girdikten sonra da kapı kapanır, artık kimse giremez”                                                             Sehl/Buhari

 

“Adem oğlunun işlediği her hayır ve ibadette, kendisi için bir haz ve menfaat endişesi vardır. Fakat oruç böyle değildir. Oruç Benim halis rızam için edilen bir ibadettir. Onun mükâfatını da Ben veririm”                                                                                      Ebû Hureyre

 

“Her kim ki Allah’a ve O’nun Resulüne iman eder de namaz kılar ve Ramazan’da oruç tutarsa, onu Cennet’e koymak, Allah üzerine sanki bir hak olur. O kimse ister Allah yolunda cihad etsin, ister evinde otursun”

Ebû Hureyre

“Bir mücahid, bir gün Allah rızası için oruç tutarsa, Allah onun vücudunu yetmiş yıl Cehennem ateşinden uzaklaştırır”                                           Ebû Said Hudrî

 

“Kim ki Allah rızası için çift sadaka verirse, Cennet’in sadaka kapısından; musalli (namaz kılan) namaz kapısından; mücahid (Allah için cihad eden) cihad kapısından, davet edilirler” Hadis-i Şerifini duyunca, Ebû Bekir (r.a.): (Ya Resulallah, bir mü’minin bu kapıların hepsinden davet olunması müşkül müdür?) diye sorması üzerine; (Evet hepsinden davet olunur. Ey Ebû Bekir, umarım ki sen de o bahtiyarlardan olasın!) buyurmuşlardır”                                                   Ebû Hureyre

 

“Kimin evlenmek külfetine gücü yeterse evlensin. Zira evlenmek gözü haramdan men eder. İffeti de o nisbette muhafaza eder. Nikâh masrafına muktedir olamayan kimse de oruç tutsun. Zira oruç, oruçlu için şehvet ile alâkayı keser”                             Abdullah İbn-i Mes’ud

 

“Kim ki yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa; Cenab-ı Hak o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına hiç kıymet vermez, iltifat buyurmaz”

Ebû Hureyre

Oruçla İlgili Ayeti Kerimeler

ORUÇ (SAVM):

 

 

Diğer ümmetlere de farz kılınmış bir ibadettir.

 

 

  • Oruçla ilgili Âyet-i Kerimeler:

 

Kuran-ı Kerim’de Bakara Sûresi’nde, dört âyette geçer:

 

“Ey iman edenler; sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç yazıldı(farz edildi). Taa ki korunasınız”.                                                Bakara/ 183

 

“(O) sayılı günler(dir). Artık sizden kim (o günlerde) hasta yahut sefer üzerinde olur(ve orucunu yemiş bulunur)sa, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde tutar. (İhtiyarlığından veya şifa bulması ümit edilmeyen bir hastalıktan dolayı oruç tutmaya) gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye (lâzımdır). Bununla beraber kim gönül isteğiyle bir hayır yaparsa, işte bu onun için daha hayırlıdır. Oruç tutmanız sizin hakkınızda (yemenizden ve fidye vermenizden)daha hayırlıdır, bilirseniz”.                                    Bakara/184

 

“(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, Kur’an onda (Kadir gecesinde Lehv-i Mahfuz’dan dünya sema’ına) indirilmiştir. (O Kur’an ki) insanlara (mahz-ı) hidayettir, doğru yolun ve Hak ile batılı ayırt eden hükümlerin nice açık delilleridir. Öyleyse içinizden kim o aya erişirse (hazır olur, misafir olmazsa) onu tutsun; kim de hasta olur, yahut bir sefer üzerinde bulunursa, o halde başka günlerde oruç tutmadığı günler sayısınca (orucunu kaza etsin). Allah size kolaylık diler, size güçlük istemez. (Bu kolaylığı istemesi), o sayıyı (kaza borcunuzu) ikmal etmeniz, Allah’ı -sizi muvaffak buyurduğu o şeyden dolayı da- büyük tanımanız içindir. Olur ki şükredersiniz”.

Bakara/185

 

“Oruç günlerinizin gecesinde, kadınlarınıza yaklaşmak size helâl edildi. Onlar sizin için, siz de onlar için birer libassınız. Allah, nefislerinize karşı zaaf göstermekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul etti, sizi bağışladı. Artık (bundan sonra geceleri) onlara yaklaşın ve Allah’ın hakkınızda yazdığını isteyin. (Bütün gece) fecr-i sadık olan, ak iplik kara iplikten size seçilinceye kadar yiyin, için; sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz zaman kadınlarınıza (geceleri de) yaklaşmayın. Bu (hükümler) Allah’ın sınırlarıdır. Sakın onlara ( o sınırlara) yaklaşmayın. İşte Allah âyetlerini böylece insanlara açıklar. Taa ki korunsunlar”                                                     Bakara/187

 

“Geçirdiğiniz günler karşılığı olarak, şimdi afiyetle yiyin, için”  Hakka/24.âyet için, “geçirdiğiniz günler” ibaresi, müfessirler tarafından oruç günleri olarak kabul edilmiştir.

 

“Hiç kimse, onların işlediklerine mükâfat olmak üzere saklanmış olan göz aydınlığını bilemez” Secde/17.âyetinin tefsirinde denildi ki; “onların işledikleri iyi iş,oruçtu”. Zira:

 

“Sabredenlere ecirleri hesapsız ödenecektir”  Zümer /10. âyette buyurulmuştur.

 

Bir Kudsi Hadis’te, anlatıldığı üzere, Allah-ü Tealâ:

“Her iyiliğe, on mislinden yedi yüz misline kadar sevap verilir. Yalnız oruç Bana mahsustur. Onun mükâfatını da ancak Ben veririm” buyurmuştur.

 

Ramazan ayında her gün oruç tutmak; İslâm’ın beş şartından( Kelime-i şehadet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, hac yapmak) dördüncüsüdür. Oruç, hicretten on sekiz ay sonra, Şaban ayının onuncu günü, Bedir gazâsından bir ay evvel farz oldu. Ramazan kelime anlamı bakımından yanmak demektir. Çünkü bu ayda (hakkıyla!)oruç tutanların günahları yanar, yok olur.

 

Ramazan ayında oruç tutulması herkese farz kılınmıştır. Ramazan ayı dışındaki diğer zamanlarda da nafile oruçlar, kaza oruçları ve kefaret oruçları tutulur. Yalnız Ramazan Bayramının ilk günü ve Kurban Bayramının dört günü oruç tutulması haram kılınmıştır.