Kategori arşivi: 2.İhlas

İhlas Nerde

İHLÂS NERDE?

Sen çok Yüce, bense cüce; aramızda binbir perde.

Aldanırım hep nefsime; kaybettiğim ihlâs nerde?

 

Yar katından uzak kaldım; binbir türlü zevke daldım.

Herkes gitti, sona kaldım; kaybettiğim ihlâs nerde?

 

Varlığım kayboldu sandım; bu bilgiyle oyalandım.

Nefsime uyup, aldandım; kaybettiğim ihlâs nerde?

 

Perdelerim incelince; yok sanmıştım, görmeyince.

Yardan haber gelmeyince; kaybettiğim ihlâs nerde?

 

Halkın itibarı bitti; böylece perdeler gitti.

Sensizlik canıma yetti; kavuştuğum ihlâs nerde?

 

Hep aradım Cemalini; istemedim Celâlini.

Kaybedince tüm halimi; buluverdim sonsuz Bir’i.

 

İhlâs her işin başıymış; nerelerde gezermişim.

Niyet arkadaşı imiş; kavuştuğum ihlâs nerde?

 

Sana varmak ister iken; delip, geçtim bin perdeyi.

Sende kalmak ister iken; geriye yolladın beni.

 

Sen çok Yüce, bense cüce; ezelden düşmüşüm derde.

Aldanamam şu nefsime; aramızda yok ki perde.

Dua-İhlas

DUA

Ya Allah! Ya Allah! Ya Allah!

Şu dünya hayatını ne kadar benimsemişiz. Seni unutup, gaflete düşmüşüz. İhlâsı terk edip, riyaya girmişiz. Her an tevbe edip, her an gaflete dalıyoruz. Bizleri Yaradan olarak, bizlere eğer rahmetin yetişmezse, halimiz haraptır. Bütün bunları bildiğimiz halde, yine Sensiz kalarak günaha giriyoruz. Günah işlediğimiz anlar, biliyoruz ki yalnız olduğumuzu sandığımız anlardır. Yaptığımızı gören yok gibi körleşiyoruz. Sen var isen, yani Sen’in varlığının şuurunda olduğumuz zamanlarda günaha daha uzak oluyoruz. Lûtfet de, hep Seninle olmanın şuurunda olalım. Bir lokmacık amelimize riya katmayalım. Seni kandırmaya kalkmayalım. Hâşâ. Nasıl olur ki? Sen her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten olarak malûmumuz iken, bunu nasıl yaparız? En büyük suçlu olan nefsimize uydurma. Onun dediklerine itibar ettirme. Nefsimizin oyunlarından haberdar et. Bize bizden yakın olduğunu, yakîn ilmi ile bildir. Elimizden geleni yapıyoruz. Bu dünyanın vefasızlığını bildirdin. Bizler de buna inandık. Ondan mümkün olduğu kadar yüz çevirerek, yalnız Sana dönmeye niyet ettik. Bu niyetimizi halis olarak, temiz bir niyet gibi tuttuk. Böylece, dünyaya değil; Sana kıymet vereceğiz. Ama mücadele etmemiz gereken nefis belâsı gözümüzü korkutmakta. Meğer insan nasıl kör oluyormuş. Meğer  neyi, nasıl isterse öyle görüyor, öyle duyuyormuş. Nefis insana başka türlü gösterir, başka türlü duyurur imiş.

Ya! Rab! Şu anda, nefsimizin bir köşeye sindiği şu anda; lûtfen dualarımızı kabul et. Niyetimizi halis, ihlâsımızı riyadan uzak kıl ve bu durumu her daim yakalamamızı nasib et. Her işimizde, ihlâs bakımından bir şüphe taşısak bile, şu anda samimiyiz. Şüphe olmadığından da eminiz. Her zaman bu hali  belki yakalayamayız. Şu anda yaptığımız duayı, Habibin, yüzu suyu hürmetine kabul et, amin Ya! Ehram-er Rahimin!

Şaibe Karışmış Amelin Hükmü

Şaibe karışmış amelin hükmü:

Ameller; ya yalnız Allah(c.c.)rızası için veya yalnız riya veya gösteriş için, ya da her ikisinin de karışık olduğu şekilde yapılabilir. Eğer sırf Allah(c.c.) için yapılmışsa, bunun ahirette karşılığı elbette mükâfattır. Sadece gösteriş ve riya ile yapılmışsa, bunun ahiretteki karşılığı da ikab olacaktır. Şaibeli amelden kast edilen ise, ihlâsına riya karışmış olan amellerdir. Kul eğer, hem Allah(c.c.) rızası ve hem de gösteriş için amelde bulundu ise, işte bu amel karışık ve şaibeli olarak kabul edilen amellerden olur. Bu amellerin ahiretteki karşılığı için, çeşitli şeyler söylenmiştir. Bir kısmı ikab vardır, demiştir. Bir kısmı da sevab olur, demişlerdir. Doğrusunu Allah-ü Tealâ bilir. Lâkin belki şöyle söylenebilir: Eğer amelin riya tarafı ağır geliyorsa, ikab olunmakla birlikte, sırf riya için yapılan amel gibi değildir.  Eğer Allah rızası ağır basıyorsa, o ağırlığın fazlalığı nisbetinde mükâfat alır, denmiştir.

“Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa, onu görür”                        Zilzâl/ 7,8

“Şüphesiz Allah zerre kadar haksızlık yapmaz; zerre kadar iyilik olsa, onu kat kat arttırır”                                  Nisâ/ 40

Bu âyetlerden anlaşılan odur ki, insanların hayra yönelik niyetlerini yok etmek, Allah(c.c.)’ın şanına yakışmaz.

Amellerin kalp üzerindeki etkileri, sıfatların yani vasıfların kuvveti nisbetindedir. Şüpheli durumlar, kalpte ayrı ve zıd olan iki sıfatın bulunması ile olur. İhlâs, insanı kurtuluşa götüren sıfatlardandır. Riya ise helâke götüren sıfatlardandır. Kalpte Allah rızası için yapılan amel, ihlâsın orada olduğunun delilidir. Aynı zamanda bu amel gösteriş için de yapılıyorsa, kalpte riya sıfatı da vardır, denir. Bu ise, tevhid makamından önceki ikiliktir. Şaibeli ameller, en az ikilik, bazen de, daha da çokluklardan oluşur. Bu iki zıd eşit ağırlıkta ise, kişi yerinde sayıyor demektir. Burada, Hz.Peygamberimiz (s.a.v.)’in “ kötülüğün ardından onu yok edecek bir iyilik yap” buyurarak, hayrın ağır gelmesi için, tavsiyede bulunmuştur.

“Rabbine kavuşmayı uman kimse, yararlı iş işlesin. Ve ibadetinde Rabbine hiç kimseyi ortak koşmasın” Kehf/110.  âyet ile, Allah-ü Tealâ, kulunun hiçbir işte, ortak koşmamasını istemiştir.

“Riyanın en küçüğü de şirktir”                                Taberâni

“Amelinde şirk edene (kim için amel ettinse mükâfatını ondan al) denir”                                                       Ebû Hureyre

“Ben ortaklıkta müstagni olanların en müstagnisiyim. Kim ki benim için amel eder ve başkasını da bu amele katarsa, hissemi o ortağıma devrederim”                                                       Ubâde

“Kim ki dünyalıktan bir şey elde etmek ümidiyle hicret ederse,onun nasibi odur”                                         İbn-i Mes’ud

Yukarıda yazılı olanlardan anlıyoruz ki, dini benimsemiş olan, dini kullanarak dünyalık peşinde koşarsa, amelini yok eder. Yoksa dünyalık kazanmak haram değildir. Allah’ın işlerinde nefsi ortak etmek, tehlikelidir. Zira ibadet yapıyor sanıyorken, iş aleyhine döner de amelini zayi ettiği gibi, ikaba da uğrayabilir.

Tavsiye edilen ise, kimsenin ameline güvenmemesidir. Ahirette red ile kabul arasında kalabileceğini hiç unutmamalıdır. Basiret sahipleri bunu iyi bilirler ve bu hal üzeredirler. Riya ve afet korkusu ile ameli terk etmek ise asla olmamalıdır. Şeytan bu kişileri buradan yakalar. Kula düşen, nefsine ait bu bilgilere agâh olmak; mümkün olduğu kadar riyadan uzak kalmaya çalışmak, ihlâs kısmını ise kuvvetlendirmeye çalışmaktır. Bunları yapabilmek için ise; kula değil, Allah(c.c.)’a hoş görünmeli; kuldan değil, Allah’tan çekinmeli; kulun övmesine değil, Hakk’ın övmesine ihtiyaç duymalıdır.

Bilmeliyiz ki daima izleyen, gözleyen bir Murakıp vardır. Ve her ne kadar biz O’nu görmesek de, O bizi görmektedir. Allah (c.c.)’ın şah damarımızdan yakın olduğunu, aklımıza, kalbimize, fikrimize rapt etmeliyiz. Herkesi ve kendimizi de aldatabileceğimizi, ama Allah-ü Tealâ’yı asla aldatamayacağımızı da iyi bilmeliyiz.

İhlası Karıştıran Sebepler

İhlâsı karıştıran sebepler:

1) Aşikâre riya: İhlâsı en çok karıştıran riyadır. Birilerinin görüp, beğenmesi ile, ibadete daha da özen göstermektir. Yeni başlamış olan müridlerin çoğu, farkında olmadan şeytanın bu aldatmasına kapılırlar.

2) Gizli riya: Eğer bu aldatmaya kanmaz, etrafın beğenmesiyle halini değiştirmez ve namaza başladığı gibi devam eder, fakat bu defa da kendinin örnek olduğunu, huşû ile namaz kılarsa etrafını etkileyerek iyilik edeceğini, onların da huşû ile kılmalarına sebep olacağını düşünürse, aldanır. Bu kendini büyütmektir ve varlık alâmetidir. İnsan varlığından kurtuluncaya kadar, daima kendini önemli görür. Burada ise sanki etrafını önemsiyor gibi bir aldanışa girmiştir. Burada aldandığını kendi bile fark edemez, gizlidir. İhlâsı da gizli olarak karıştırılmıştır. Gizli riya denir. Gizli riya kalabalık içinde olmuştur.

3) Gizli riyasını hem kalabalıkta, hem de yalnızken yaparak, bütün anlarına yaymak: Aleni ve gizli riyadan haberi olduktan sonra, ibadetini kalabalıkta nasıl yapıyorsa, yalnız iken de öyle yapmaya çalışır. Kalabalıkta huşû ile kıldığı namazı, tenhada da aynı huşû’u duyuyormuş gibi kılmaya çalışır. Kendinden ve Rabbinden utandığı için böyle yapar. Yani sanki: “Rabbim, ben tenhada da böyle kılıyorum” demiş gibi olur. Bu ise, Allah(c.c.)’ı uzak bilmesinden ve O’nu (Haşâ) kandırabileceğini düşünmesinden olur. Allah-ü Tealâ onun her haline ve kalbindeki her şeye muttali değil midir? Halbuki yapması gereken, yalnızken nasıl ise, toplulukta da öyle olmaktır. Ve ibadeti kalabalığı görmeyerek, insanları yokmuş gibi hissederek, bir bitki mesabesinde kabul ederek yapmak güzeldir. Göz, görmesi gerekeni gördükten sonra başka bir şey görmez.

4) En ince olan ise: Şeytanın bu duruma gelmiş olan kişiyi artık huşû sebebiyle aldatamayacağını bilmesi ve  kalben aldatmasıdır. Bu aldatış şöyle olur; kişi toplum içinde iken, namaza niyet ettiği sırada, Allah(c.c.)’ın azametini, Celâlini, kalbine nazar edeceğini düşünerek, namaza kalben hazırlanıp, durur. Eğer bu hal yalnızken de hissedilerek, ibadet yapılıyorsa, riya değildir. Ama yalnızken alelacele kılıp, yapacağı işe koşuyorsa ve toplulukta da böyle bir kalbî niyete giriyorsa, riyadır.

İşte bütün bunları bilmek, kişiyi kendine tanıtır, kendini bilmeyi sağlar, riyadan kurtarır. Bu sebepten âlimin iki rekât namazı, cahilin bir yıllık ibadetinden hayırlıdır, denmiştir. Buradaki âlim, amellerin ve afetlerin her türlü inceliğine vâkıf olup, kendine perdeli olmayan ve kendini bilen, Allah âlimidir. Sadece din bilgilerinin âlimi olan âlim, nefsi ile tanışmayan ve mücahede yapmamış olan âlim kast edilmemiştir.

İhlas Hakkında Diğer Söylenenler

İhlâs hakkında diğer söylenenler:

Sûsi: “ İhlâs, ihlâsını görememektir. Çünkü, ihlâsını gören yani (bende ihlâs var) diyen, ihlâsa muhtaçtır” demiştir. Kâmil olan, kemalâtını göremediği gibi, ihlâslı olan da ihlâsını göremez. İnsanı varlıklandıran, nefistir. İhlâsda ise nefsin payı hiç yoktur. Gerçekten ihlâs sahibi olana nefis karışamaz. Böyle kişilerde Allah(c.c.)’ın hatırı büyük olduğundan, diğer hatırlar geride kalır. Allah(c.c.)’dan başkasından utanmaz. Eksiğini, yanlışını peşinen kabul eder. Hata yapanlar; hatalarını kabul etmeyi bilmeyenler ve hataları sebebiyle kuldan utananlardır.  Eksik olanlar da eksik olduğunu bilmeyen ve eksik olduğu için insanlarda utananlardır. Halbuki Bakî olan sadece Allah-ü Tealâ’dır.

Sehl Tusterî: “ İhlâs, kişinin hareket etmesinin yalnız Allah için olmasıdır. İnsanın nefsine en ağır gelen ise, ihlâstır. Zira ihlâsta nefsin nasibi yoktur” demiştir. Nefis insanı her makamda aldatabilir. İhlâslı olana ise aldatması mümkün olamaz.

“İhlâs, Allah ile beraber sadık niyette bulunmaktır” İbrahim b. Ethem bunu söyleyerek, ihlâsın tevhid makamı ile beraberliğini işaret etmiştir.

Rüveym: “ Amelde ihlâs, o amele karşılık ne dünya, ne ahiret ile ilgili bir şey beklememektir” demiştir. Gerek dünya ve gerekse ahirete ait arzular nefse aittir ve afettir. Abidin Cennet’e niyet ederek yaptığı ibadetler, düşündürücüdür. Sıddıklar ise; amelde ve diğer her türlü işte sadece Allah(c.c.) rızası gözetirler. Bunların bu hali ihlâsları sebebiyledir. Bu mutlak ihlâstır. Cennet arzusu ve Cehennem korkusu ile ibadet edenler, dünyevi arzu içinde olanlara göre muhlis sayılsalar da, mutlak ihlâs sahibi değildirler. İnsanlar ne türlü hareket ederlerse etsinler, mutlaka bir fayda gözeterek hareket ederler. Böyle bir vasfa sahip olmamak, yani beklentisiz olmak İlâhi bir vasıftır.

“İhlâs; devamlı Hakk’ı düşünmek ve mahlûku unutmaktır”                                                                              Ebû Osman

“ İhlâs; bozmak için şeytanın bile farkında olamadığı, meleğin bile yazamadığı ameldir”

“ İhlâs; Allah ile olan muameleden, mahlûku çıkartmaktır”                                                                                  Muhasibî

“İnsanlar görüyor diye ameli terk etmek, riya; insanlar görsün diye amel etmek ise şirktir. İhlâs da Allah-ü Tealâ’nın seni bunlardan korumasıdır”                                           Fudayl

Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’e ihlâs hakkında sorulduğunda ise: “ Rabbim Allah’tır, dedikten sonra, emr olunduğun gibi istikamet edip, doğrulmandır” buyurmuşlardır. Burada istikamet etmekten maksatları, masivadan ilgiyi kesmektir. Bu da gerçek ihlâstır.

İhlasın Hakikati

İhlâsın hakikati:

Bir şeye başka şeyin karışmaması, halis olması demektir. Yani saf olan bir şeydir. Bir işin safi ve karışıksız olmasına ise, ihlâs denir. İhlâsın zıddı şirktir. Halis olmayan müşriktir. İhlâsın ve şirkin yeri kalptir. Şirkin gizli ve aşikâresi olduğu gibi; ihlâsın da gizli ve aşikâre olanı vardır.
İhlâsın hakikati, niyetin hakikatine bağlıdır. Bu da içten doğan sese uymaktır. İçten kişiyi harekete geçirecek olan ses, tek olursa o sesle yapılan işe ihlâslı iş denir. Meselâ: Sırf riya maksadıyla, gösteriş için sadaka veren kişi halis riyakârdır. Riyasına başka bir şey karıştırmamıştır. Sırf Allah (c.c.) rızası için sadaka veren kişi, halis Allah rızası gözetmektedir. Her ikisi de niyetine başka bir şey karıştırmamış olduğu için, halistirler. Biri halis kötülük, diğeri halis iyilik içindedir.
Eğer kişi bir işi yaparken, yaptığı işte hem Allah(c.c.) rızasını gözetir, hem de dünyalık bir menfaat de beklerse; böylece yaptığı iş kendisine daha kolay gelirse, ameli Allah rızası için olmaktan çıkmıştır. Bu amele ortaklık yani şirk karışmıştır. Misal olarak verilirse; oruca niyet edilirken hem Allah (c.c.)rızası gözetilir, hem de bedeninin zayıflayıp, daha endamlı olması için niyet edilirse, bu ibadetin ihlâsını giderir. Lâkin niyet bahsinde, niyetleri çoğaltmaktan bahsederken, bir iş için pek çok niyete girilebilir demiştik. Buradaki ince nokta, niyetlerin hepsi Allah Rızası için olmalı, içine dünya menfaati asla katılmamalıdır.
Aynı şekilde Hacc yaparken; aynı zamanda seyahat etmiş olmak veya ailesinden uzaklaşıp, bir süre için bile olsa ailesinin sorumluluğundan kurtulmak gibi düşünceler, amelinin ihlâsını bozar. Ama asıl hacc görevini yapacakken, bu arada o mübarek beldeleri görmek, Arafat’ta günahlarından kurtulmak, Peygamberini(s.a.v.) ziyaret etmek, Peygamberinin ve Sahabe Efendilerimizin dolaştığı topraklarda dolaşmak, O’nların bastığı yerlere basma şerefine nail olmak gibi niyetler, ihlâsını bozmadığı gibi, niyetlerinin karşılığını ecir olarak  alması da söz konusu olur.
Keza; abdest alırken, elini yüzünü temizlemek niyeti ile almak, ihlâsı bozar. Abdest almaya niyet etmelidir. Evden uzaklaşmak için mescitte oturmaya gitmek de böyledir. Hem mescitte oturup itikâfda bulunayım, hem de evin telâşından kurtulayım diye düşünmek ve niyet etmek sadece ihlâsı bozmakla kalmaz; itikâfa girmesi sebebiyle, gizli niyetini bilmeyen halkın övgüsü ile, ameline riya da karıştırmış olur.

Dilenciye ısrar ettiği için, etrafındakilerden de çekinerek sadaka vermek; cenaze namazına usulen yani ayıp olmasın diye katılmak; hasta ziyaretine usulen gitmek; kendisine tazim edilsin diye, iyi ahlâk sergilemek… ve çoğaltılabilecek diğer pek çok örnekler, ihlâsı safiyetinden çıkaran, bozan şeylerdir.

Bu türlü işleri yaparken, meselâ; hasta ziyaretine giderken “hasta olan kardeşim beni görünce sevinir, gidip gönlünü hoş edeyim” düşüncesi içinde ise, sadece bu niyet ile gitmek gerekir. Bu ihlâstır. Ama niyeti böyle olduğu halde “Allah rızası için gidiyorum, hasta ziyareti sevaptır” diye göstermek, şirktir. Eğer hasta ziyaretine gitmeyi arzu etmiyor iken, hasta ziyaretini Allah(c.c.)’ın sevdiği o anda aklına gelir ve gönlünde Allah Rızası için gitmek arzusu belirirse, o zaman Allah rızası için gittiğini söyleyebilir. Bu da ihlâstır.

Belki özetle şöyle dememiz gerekir: Allah-ü Tealâ, kulunda ihlâsı ararken, kulun kendini kandırmasına mani olmak istemektedir. Kendi kalbindekini apaçık görmesini ve bunu doğru olarak ortaya çıkarmasını istemektedir. Böylece Rabbini de kandırdığını zannetme duygusuna kapılmamasını istemektedir. Bu zan ancak, uzaklık içinde mümkündür. Yakın olan kul, Rabbinin, her haline vâkıf olduğunu bilir. Kalbindeki niyetinden mutlaka haberi olduğunu bilir. Niyeti başka, dışa vurduğu lisanı başka olanın ise zararı, yine kendinedir.

Buraya kadar anlatmaya çalıştıklarımız, amellerimizi yok etmemek ve az ya da çok da olsa,  şaibeli durumlardan kurtarmaktır.

“Ey Muhammed! (Size amelce en çok kayıpta bulunanları haber verelim mi?) de. Dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Halbuki onlar sağlam iş yaptıklarını sanıyorlardı”

Kehf/ 103, 104

Mü’min için ihlâs çok önemlidir. İnsanların çoğu, dinin içinde oldukları halde bu meseleleri bilmediklerinden ve öğrenmek için bir gayret sarf etmediklerinden dolayı, amellerini zayi etmektedirler. Bunun baş sebebi ise bildiklerini yeterli görmeleridir. Halbuki üzerinde önemle durduğumuz bu meseleler, kul için yaklaşma sebebleridir. Mü’min bunları öğrenip, samimiyetle o güne kadarki ihlâssızlığını kabul etmekle, amellerinin kurtulmasını sağlayabilir. Belki her şeyimizin kıymetinin kaybolduğu zamanda sadece ihlâs ile yaptığımız az bir amelimiz, kurtulmamıza vesile olacaktır.

Mü’min ihlâsını temin edemezse, tevhide ulaşamaz. Zira tevhid, kalbin Yaradanını birlemesidir. Kalpte sadece Allah fikri varsa, ihlâs vardır. Eğer başka düşünceler, çokluk varsa ihlâsa karışma olur.

İhlâs; ameli her türlü şaibenin azından da, çoğundan da kurtarmaktır. Halis olana muhlis denir ki bu kişi Allah(c.c.)a yakınlıktan başka bir gaye gütmez. Kalpte harekete sebep olacak başka bir hareket kuvveti kalmazsa, Allah(c.c.)’a yöneliş tek olur. Yani ihlâs olur. Bu ise yalnız Allah(c.c.)’ı sevip, ahireti düşünen ve kalbine dünya sevgisi ve alâkası uğramayanda, hattâ yemeyi içmeyi bile def-i tabii gibi bir zaruri ihtiyaç kabul eden kimselerde olur. Uykuyu da böyle görürler. Bunlar muhlislerdir.

İhlâsı temin edebilmek çok zordur. Nefsin arzularını kırarak, dünyadan bütün beklentiyi keserek, her halinde ve işinde sadece Allah(c.c.)’a yönelerek temin edilebilir. Elbette en önemli olan ise, o ana kadar ihlâssız olduğunu görerek, kabul edebilmektir.

Biri ihlâssızlığını anlayınca, 30 yıldır cemaatle kıldığı namazlarını iade etmiştir. Her namazında birinci safta kılıyorken, bir gün gecikip, ikinci safa kalınca, insanlardan çok utanmış. Daha önceden birinci safta kıldığı namazlarda ise son derece huzur duyuyormuş. O zaman bu duyduğu huzurun, insanların onu birinci safta görmeleri sebebiyle duymuş olduğunu anlamış.

Bu işler bu derece ince ve gizlidir. Ancak Allah(c.c.)’ın tevfik verdikleri anlayabilir. Gafiller ise böyle ibadetlerinde duydukları bu çeşit huzuru iyi bir şey sanarak aldanırlar. Halbuki;

“Onlara Allah’dan hiç hesap etmedikleri şeyler beliriverir. Onlara işledikleri kötü şeyler belli olur” (Zümer/ 47,48)  buyurulmuştur.

İnsanlar içinde en çok bu fitneye uğrayacak olanlar, âlimlerdir. Zira onları ilime en çok sevk eden sebep, övülmek ve bundan gurur duymaktır. Eğer kendinden kuvvetli biri çıksa ve halk ona yönelse üzülür. Halbuki, şayet maksatı Allah(c.c.)’ın ilmini yaymak ise, bu işi yapanların sayılarının artması ile sevinmesi lâzımdır.

İhlasın Fazileti

İhlâsın fazileti:

Konuyla ilgili Âyet-i Kerimeler:

“Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın”                   Kehf/110

“Ancak tevbe edenler, kitaba sarılanlar ve dinlerine Allah için candan bağlananlar müstesna”                               Nisâ/146

“Ancak senin kullarından ihlâs sahibi olanlar müstesna…”

Sâd/ 83

“Habibim, şüphesiz ki biz o kitabı sana hak olarak indirdik. O halde Allah’a, dinde ihlâs edici olarak, ibadet et”

Zumer/2

“Gözünü aç, halis din Allah’ındır….”                   Zumer/3

“De ki: Ben Allah’a, O’nun dininde ihlâs edici olarak, ibadet etmemle emrolundum”                                           Zumer/11

“De ki: Ben dinimde, kendine ihlâs edici olarak, ancak Allah’a ibadet ederim”                                                     Zumer/14

“Ey Mü’minler, kâfirlerin hoşuna gitmese de, Allah’a, O’nun dininde ihlâs erbabı olarak, ibadet edin”       Mü’min/14

“O daima yaşayandır.O’ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O halde O’na, dininde ihlâs erbabı olarak, (Hamd olsun Kâinatın Rabbi olan Allah’a) diyerek dua edin”                     Mü’min/ 6

“Onlar dini yalnız Allah’a has kılarak, O’na kulluk etmekle emrolundular”                                                          Beyine/5

Hadis-i Şerifler:

“Üç şey var ki bunlara hased edilmez. Bunlardan biri de ihlâs ile amele niyet eden mü’minin kalbidir”                   Tirmizi

“Allah-ü Tealâ’nın bu ümmete yardımı ancak zayıflarının dua, ihlâs ve ibadetleri sayesindedir”                               Neseî

“Allah-ü Tealâ buyuruyor ki; İhlâs benim sırlarımdan bir sırdır. Onu sevdiğim kulumun kalbine yerleştiriveririm”

     Gazvinî

“Amelin halis olsun, azı da sana yeter”

                                                 Ebû Mansur Deylemî

“Kim ki Allah Rızası için ihlâs ile kırk gün amel ederse, hikmet kaynakları kalbinden diline dökülür”     İbn Adiy

“Kıyamet günü Cehennem ateşinin ilk yakacağı kimseler şunlardır:

İlim verilip, ilmi şan ve şöhret için kullananlar.

Servet verilip, serveti dünya için veya cömert denilsin diye tasadduk edenler.

Kudret verilip; savaşıp, kahramanlık adına öldürülenler”

Ebû Hureyre

Kibar-ı Kelâmlar:

“Ey nefis, halis ol ki halâs bulasın”              Mârûf-ı Kerhî

“Muhlis, günahları gibi, sevablarını gizleyen insandır”                                                                   Yakub-ı Mekfuf

“Bir adımını gerçekten Allah rızası için atan kimseye müjdeler olsun”                                         Süleyman Dârani

“Niyeti halis olan kimseye, kendisi ile insanlar arasındaki işlerinde Allah-ü Tealâ yeter”                           Ömer b. Hattab

“Amellerinde niyetini halis yap ki, amellerin azı da senin için yeterli olsun”

“Amel sahiplerinin niyetlerindeki ihlâs, bütün amellerinden daha zordur”                                              Eyyûb-ı Sahtiyanî

“Sâfi olanın ameli sâfi, karışık olanın ameli karışık olur”

Mıtraf

“Sütün pislikten ayrılması gibi, ihlâs da ameli ayıplardan temizler”                                                             Yahya b. Muaz

Sôfilerden birisi Ebû Ubeyd’e hac teklif etmiş, o anda ziraatle meşgul olan Hazret de reddetmişti. Sebeb olarak da: “ O anda niyetim, Allah rızası için ziraat işini tamamlamaktı. Hacc’a gitmekle, Allah-ü Tealâ’nın gadabına uğramaktan korktum. Zira Allah(c.c.) niyet ettiğim amelime başka bir şey katmamakla, içinde bulunduğum bu çiftlik, yetmiş hac sevabından daha sevab olur” demiştir.

“Tenhada yalnız Allah rızası için namaz kılman,iki rekât da olsa; aşikâre yedi yüz hadis yazmandan daha hayırlıdır”

Seriyy’üs – Sakatî

“Bir saat ihlâs içinde kalman, ebedi kurtuluşa vesiledir. Ne yazık ki bu çok nadir bir haldir ve bu gibiler nadir bulunur”

“İlim tohum, amel de onu ekmektir. Ekinin suyu ise ihlâstır”

“Allah-ü Tealâ bir kuluna buğz ettiği zaman; ona üç şeyi verir, üç şeyi de alır:

Salihlerin sohbetini nasip eder, fakat öğütleri kabul ettirmez,

Salih amelleri nasip eder, fakat ihlâs vermez,

Hikmeti nasip eder, fakat ondaki sadakatini men eder”

“Allah-ü Tealâ’nın kullarının amelinde aradığı, yalnız ihlâstır”

İhlas

İHLÂS

 

İnsanlar helâktedir, âlimler müstesna,

Âlimler de helâktedir, ilmi ile amel edenler müstesna,

İlmi ile amel edenler de helâktedir, ihlâslı olanlar müstesna.

İhlâslı olanlar da tehlikededirler…