Kategori arşivi: 4.04.Sevgiye Layık Olan Yalnız Allah(c.c.)’dır

Sevgiye Layık Olan Yalnız Allah(c.c.)’dır

SEVGİYE LÂYIK OLAN YALNIZ ALLAH(c.c.)’DIR:

Kişi, kendini yaratmış olduğu için ve varlığı Yaradanının varlığı ile mümkün olduğu için, Allah(c.c.)’ı sevecektir. Fakat kendine ve Rabbine cahilliğinden dolayı sevmez. O halde biliyoruz ki, muhabbet  marifetten sonra hasıl olur. Yani Allah(c.c.) hakkında ilimlendikten sonra başlar. Marifet olmadan muhabbet olmaz. Marifet sahibi olmayan inananların “Allah(c.c.)’ı seviyoruz” demeleri, taklidi olan bir şeydir. Cennet umudu ile veya Cehennem korkusu ile, sevmesinin iyi bir şey olduğunu bilerek; yahut nimetlerin kendileri için sevinerek söylenmiş olabilir. Bu sebeple marifetin kuvveti nisbetinde, muhabbet olur. Hasan-ı Basri: “Rabbini bilen, O’nu sever” demiştir.

Marifette ilk adım; Allah-ü Tealâ’nın her şeyi yoktan yarattığını, tek olduğunu, varlığının emsali olmadığını, hiçbir şey yok iken de, her şey yok olduktan sonra da var olacağını, dilediği her şeyi yapmakta tek hüküm sahibi olduğunu, her şeyin ve kendi varlığının da sahibi olduğunu bilmesidir. Bunlara tam olarak iman eden biri, eğer kendini seviyorsa, elbette kendi varlığını ayakta tutacak olanı daha çok sevecektir. Çünkü önem verdiği kendi varlığını sürdürecek kudrete kendisi sahip değildir. O zaman kendi varlığını devam ettirecek olan, Yaradan’ını sevmesi zaruri olur.

İkinci adım, fiil tecelliyatıdır. Kul bütün işlerin sahibi olarak, Rabbini görür. Bu önce ilmen biliş, sonra yaşayarak hayatına geçiriş ile olur. Kişi malını korumak için, ailesini arzu ettiği gibi yaşatabilmek için, etraftan saygı görmek için dahi, Allah(c.c.)’ın yaptırdığını bilerek, kendisinin asla yapamayacağını, bütün işleri yapanın Allah(c.c.) olduğunu bilerek, yine O’nu sevmek durumundadır. Sonra insanların kendisine ihsanda bulunma durumunda bile, bu insanların kalplerine ihsan duygusunu koyanı görür. Sonra karşılığında sevap olmasa, kimsenin ihsan ve inam yapmayacağını bilir. Ve Allah(c.c.)’a karşı kalbinde, hem bu duyguları kalplere koyduğu için ve hem de sevap gibi sebepleri yaratıp bildirdiği için bir sevgi gelişir. Ayrıca  marifeti arttıkça, Allah(c.c.)’ın kullarına bir şey karşılığında  ihsanda bulunmadığını öğrenir de, karşılıksız verene sevgisi daha da artar.

Üçüncü adım isimleri ve sıfatları öğrenmektir. İsimler ile, kişi Rabbini ilmen tanır ve tanıdıkça hayranlığı artar. Meselâ kuldaki cömertlik ile, O’nun “Gani” oluşunun farkını öğrenir. Merhametini, günahları örtüşünü, tevbeleri beklemedeki sabrını, ve nicelerini öğrendikçe, sevgisi kuvvetlenir. Meselâ iyi şöhret ile tanınan bir devlet başkanını sevse, ondaki güzel ahlâkın Allah-ü Tealâ’nın isimlerinden az bir miktarın yansıması olduğunu bilir de, yine o kişiyi bu ahlâka getireni daha çok sever. Hem bu gibi güzel insanları güzel hale getirecek kudrete sahip olduğu için ve hem de güzel ahlâkın esasının sahibi olduğu için.

İlim ve kudret sıfatlarına marifet arttıkça, ilminin genişliği ve kudretinin ululuğu karşısında, kalp adeta Yaradan’ı ile gurur duyar. Bu da sevme sebebidir. İlmin ve kudretin kemali, herkesi çeker.

İnsan ile Yaradan arasında aslında çok yakın bir alâka vardır. Kuran-ı Kerim’de: “Allah(c.c.)’ın ahlâkı ile ahlâklanın” buyurulmuştur. Demek ki kulun, O’ na ait bir şeyi alması mümkündür. Bu da bir yakınlık olduğunun delilidir. “onu yapıp ruhumdan üflediğimde…” diye Hicr/29 da insanı şereflendirmesi söz konusudur. Sâd/ 26 da: “Muhakkak biz seni yeryüzüne halife yaptık” buyurulmaktadır.

“Allah-ü tealâ, Adem’i sûreti üzerine yarattı”; “Kulum nafile ibadetler ile bana öyle yaklaşır ki; onu severim. Onu sevdiğim vakit gören gözü, konuşan dili olurum” şeklinde daha da arttırılabilecek hadisler vardır.

Bütün bunların ışığında, kul marifet sahibi oldukça, kalbinde Allah(c.c.) sevgisi yerleşir. Marifeti arttıkça, muhabbeti de o derecede artar. Basiret sahipleri için asl olan Allah(c.c.) sevgisidir. Kör olanlar için ise Allah(c.c.)’dan başkasını sevmek makuldür. Ne sevilirse sevilsin, bu niteliklere sahip başkası da bulunabilir. Ama Allah(c.c.)’ın dengi yoktur. O, Celâl ve kemalinin sonunda olarak bütün vasıflara sahiptir. O halde O’na olan sevgide ortaklık da yoktur.