Ölüm İle Ruhdaki Değişiklikler
Birinci derecedeki değişiklik: Ölümle ruh, nasıl göz, kulak, el, ayak gibi azalarından ayrılıyorsa, ailesinden, malından ve sahip olduğu her şeyinden ayrılıyor demektir. Ya kendisi bunlardan ayrılmaktadır veya bu sahip oldukları kendisinden ayrılmaktadır. İşte eğer sahip oldukları her şey kendisinden ayrılıyor gibi hissediliyorsa, bu ayrılıkta hasret ve üzüntü vardır. Ayrılık üzüntüsü ve elemi vardır. İşte bu sebepten, “Ölmeden evvel ölünüz” hadisi, bu üzüntünün duyulmaması için, yaşıyorken, sahip olduğunuz her şeyden bir gün ayrılacağınızı bilerek, ilişki kurun, manasını taşır. Zira dünya hevesi içinde ölen kişi, geride bıraktığı ve kendisine zevk veren şeylerden ayrı düşmenin eziyetini çeker. Daha dünyada yaşarken, kendisini terk edeceğini bilerek insan ve eşyalarla yeteri kadar alâka kurmak, onlara fazla bağlanmamak, ölümün geride bırakılan şeylere hasretini giderecektir.
İkinci derecedeki değişiklik: İnsanlar hayatta iken göremediklerini, ölüm ile göreceklerdir. Böylece: “İnsanlar aslında uykudadırlar, ölüm ile uyanırlar” âyeti yine bu manayı açıklar. İlk keşfedilen şey, yaşamı sırasında yaşadığı iyilik ve kötülüklerden kendisine yarar ve zarar verenleri görür. Kendisinde gizlenmiş olan her şey kendisine açılır. “Bu gün sana karşı, iyi hesap görücü olarak kendi nefsin yeter” İsrâ/14. âyetinin manası ile kendi nefsindeki gizli olan her şeyi görür. Dünyada yaşarken, kendi nefsini bilmesine engel olan dünya sevgisi ve meşgaleleri ile, kapalı olanların hepsi, daha mezara girmeden, can bedenden ayrılınca açılır.
İşte bu bilgiler ışığında, ölümün bir mekân ve boyut değiştirmek olduğunu biliyoruz. Ölüm hakkında daha fazla bilgi, yaşam hakkında daha fazla bilgi edinmek ile olur. Yaşamın manasını bilen ölümün manasını da bilir. Ne için yaşamakta olduğumuz idrakine sahip olan, ne için ölümün olduğuna da vakıf olur. Ve insan yaşarken ne ile ünsiyet(yakınlık) kurdu ise, ölümü de ona uygun olur. Yaşamanın esas manasına vakıf olan, ölümden korkmaz.
Eğer kişi yaşarken, dünyanın sonu gelmez albenilerine karşı kapılmamış, haklara uymuş, ihtirasa kapılmamış, boş olanlarla uğraşmamış, düşünerek ve algılayarak yaşamış, yaşamında bir felsefe ve bilince sahip olarak yaşamış, dünya hayatının sonunun olduğunu, baki olanın ise ahiret hayatı olduğunu bilerek yaşamış ve her kişinin ruhu ile müstakil bir varlık olduğunu, dünya hayatının şartları gereği kan bağlarının olduğunu bilerek, oğluna kızına aşırı bağlanmadan gereken kadar bir yakınlık ve sevgi kurarak yaşamayı başarabilmişse, esas dostun, Allah olduğu bilinci ile, O’na sevgi ve hasret duyarak, evvelinin de ahirinin de sadece O’na bağlı olduğunu bilerek yaşamışsa, ölüme hazırlanmış demektir. Ölüm ile şaşkınlığa uğramaz, hazırlığını bilir, öbür tarafa geçiverir. Bunun böyle kolay temini için de, mutlaka ölmeden önce ölmeye hazırlanmak gerekir. Nefis terbiyesi ile nefsi zabt altına alarak, daha yaşarken ruhu özgürleştirmek mümkündür. Dünyada yaşarken mülk âlemine kapılmayış sebebi ile, ruh kendi hakikatini açar ve Zât’ın mahiyetini bildirir.
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar Rableri katında diridirler. Hepsi de şâd olarak rızıklanır” Âl-i İmran/169
Kureyş’in ileri gelenleri, Bedir savaşında öldürüldüklerinde, Hz. Peygamberimiz(s.a.v.), onlara isimleri ile seslendiklerinde; (Ölülere mi sesleniyorsun? Onlar bunu nereden duyacaklar?) diyenlere, şöyle demişlerdir: “Onlar bu sözleri sizden daha iyi duyarlar, ancak cevap vermeye muktedir değillerdir” Müslim
“Mezar ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, ya Cehennem çukurlarından bir çukurdur” Tirmizi
“Ölüm kıyamet demektir. Ölmüş olanın kıyameti kopmuş sayılır” İbn Ebi’d-Dünya
“Sizden biriniz öldüğü vakit, varacağı yeri akşam sabah kendisine gösterilir. Cennetlik ise, Cennetteki yeri; Cehennemlik ise, Cehennemdeki yeri gösterilir ve: (İşte kıyamet günü dirilip, gideceğin yer burasıdır) denir”
Buhari ve Müslim
“Garib olarak ölen, şehid olur, kabir iptilâsından emin olur. Gıdalanır ve Cennet’ten rızkının rüzgârı kendisine estirilir ve kokusunu alır” İbn Mâce
Azabların en büyüğü, insanın arzuladığı şeyden uzaklaşmasıdır. Sebe/ 54.âyet’te: “Kendileri ile arzu ede geldikleri şeyler arasına bir set çekilmiştir” buyurulmaktadır. Bu âyet, Cehennem ehlinin azabının en kapsamlı ifadesidir.
Zevklerin en üstünü de; Allah uğrunda ölen şehidler içindir. Zira onlar savaşırken dünyaya bir daha dönmeme ihtimalini kabul ederek, savaşa katılmışlardır. Peşinen dünyadan ilgilerini kesmişlerdir. Allah’ın vaadinde sadık olduğunu bilerek, vatanları için savaşmanın kutsallığının idraki içinde, ateşe atlar gibi savaşırlar. Tam o şehid olacakları anda, nefisleri daha öncesinden dünya zevklerini bir daha görmemek üzere alâkayı kesmiş olduğundan, bu ölüm anında, kalpleri sadece Allah sevgisi ile dolu olarak can verirlerken, en büyük nimete ulaşmış olurlar. Onlar savaşa giderken, bütün bağlarını koparıp, bütün alâkalardan kesilerek; haklarında Allah-ü Tealâ’nın muradına razı olarak, savaşa katılmışlardır. İşte bu sebepten hiçbir şeye hasret duymazlar ve en yüksek makam olan şehadet makamı nimetine kavuşmuş olurlar.
Ölünün ruhu, etrafındakileri görür. “Ölü, kendisini yıkayanı, taşıyanı ve mezara indireni bilir” hadisi bunu anlatır. Mü’minin ruhu istediği yere gitmekte serbesttir. Kişi evlâdının iyiliği ile mezarda müjdelenir.
Yezid-i Rakşî diyor ki: “Duydum ki insan kabre konduğu vakit, ameli kendisini kuşatır. Sonra Allah-ü Tealâ amelini konuşturur ve (Ey çukurunda yalnız kalan kul, dost ve ahbablarının hepsi senden ayrıldı, bu gün yalnız bizimle kaldın) der”.
Kaabü’l-Ahbar diyor ki: “Salih insan kabre konulduğunda, amelleri kendisini kuşatır. Azab melekleri ayak ucundan geldiklerinde, namaz ameli onları durdurur ve: (Bu kişi bu ayaklar ile Allah için amel etti, namaz kıldı, bu kişiye azab edemezsin) der. Baş tarafından yaklaşsa, oruç mani olur. Ellerine yaklaşsa, sadakaları mani olur. (Bu ellerden Allah rızası için nice sadakalar çıkmıştır, azab edemezsiniz) denir. Böylece azab melekleri uzaklaştırılır, rahmet melekleri yaklaşır. Cennet’ten ışık getirirler, kabri aydınlanır, kıyamete kadar kabri nur içinde kalır. Ayrıca kabri genişletirler”.