Kategori arşivi: Namaz

Namaz

”Namaz

Dinin

Direğidir”

 

”Namaz

Mü’minin

Miracıdır”

Önsöz-Namaz

ÖNSÖZ

 

Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adı ile,

Esirgeyen ve bağışlayan, kâinatın ve hesap gününün tek sahibi ve hâkimi, varlığımızın da tek sahibi olan, sayısız maddi ve manevi nimetleri ile lûtuflandıran, kullarını nûruna kavuşturmak için daimi vesileler yaratan, darda olana yetişen, belâ ve imtihanlarını kazanç vesilesi kılan, kalpleri mesken kılan, apaçık kitap ile zoru kolaylaştıran Allah-ü Teâlâ’ya sayısız hamd olsun.

Peygamberlerin sonuncusu, âlemlerin rahmeti, dinin doğru uygulayıcısı, insanlığın kâmili, vesilelerin en keremlisi, Allah’ın sevgilisi, ümmetine merhameti bol, şânı yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed Sallallah-ü aleyhi ve sellem’e, Ehl-i beyt’ine, şerefli ashabına, temiz ve pak soyundan gelenlere, yolundan giden hayırlı insanlara selâm olsun.

“Namaz dinin direğidir” ve “Namaz mü’minin miracıdır” şerefli hadislerinin ışığında, çok önem arz eden bu konu hakkında senelerdir sorularımızın tükenmemesi sebebiyle, böyle bir cep kitabı hazırlamamız zarureti hasıl oldu. Bu kitapçıkla elbette her sorunun cevabı verilmiş olmayacaktır. Şu ana kadar karşılaştığımız soruların cevaplarını vermiş olduğumuz halde, özellikle sehiv secdesi bölümünde, beşer olmamız sebebi ile mutlaka yeni yanılmalar zuhur edecek ve yeni sorular olacaktır. Biz şimdilik mevcudun cevaplamasını yapmakla, üzerimize düşen görevi yerine getirmiş oluyoruz. Yakın arkadaşlarımın da katkıları ile, hazırladığımız bu kitapçığın, dostlarımıza faydalı olmasını dûa ve niyaz ederek, Allah’ın sağlam ipi olan namaz ibadetine önem vermemiz dileği ile, Allah’a emanet olalım diyorum.

 

25. Aralık. 2004

Dr. Ayşegül ERDOĞ

Birinci Bölüm-Namaz

BİRİNCİ BÖLÜM

 

NAMAZ

Namaz, Kitap (Kur’an-ı Kerim), sünnet (Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) in hadisleri) ve icmâ ile sabit olan FARZ bir ibadettir. Namaz, Miraç gecesinde ve hicretten bir buçuk yıl önce farz kılınmıştır.

Namaz:

1) Müslüman olanlara,

2) Aklı olanlara ( deli veya bunak olmayanlar),

3) Ergenlik çağına girmiş olanlara,

4) Hayız (adet) ve nifas (loğusalık)tan temizlenmiş olan kadınlara,

5) Baygınlık hali içinde olmayanlara farz kılınmıştır.

NUR-AMEL-MİRAC-A’MAK- ZİKİR

NUR-AMEL-MİRAC-A’MAK- ZİKİR

 

Namaz nurdur. Zira Allah-ü Teâlâ’ya varan yolun aydınlığıdır. Günde hiç değilse beş vakit,  toplam bir saat huzurda durmuş olmayı getirir. Bu duruş için maddi ve manevi temiz olarak, kalbimizi her türlü  olumsuz düşüncelerden korumaya çalışarak, ruhumuz ve bedenimizle tam olarak yönelmiş oluruz. Namazın âyetlerle en çok bahsedilen ibadet olduğunu bilme şuuru içinde, önemini hatırlayarak, yolculuğumuzu yapmalıyız. Her gün hiç aksatmadan ve zaruretsiz kazaya bırakmadan kendimiz için yapabileceğimiz en büyük iyilik olduğunu bilme şuuru içinde namaz kılmalıyız. Namaz sırasında, eğer gaflet ile namaz dışında kalırsak, yani bazı düşünceler, kuruntular ile namazın özüne giremezsek, okuduklarımız, namaz içi tesbihlerimiz karışacak, kaçıncı rekâtı kıldığımız unutulacaktır. Bu sebepten namaz kılarken ayık, uyanık olmak gereği vardır. Namazı kimin huzurunda kıldığımız, kimin emri üzerine kıldığımızı bilme şuuru, bizi ayık tutar. Namaz terbiye edicimiz tarafından öylesine şekillendirilmiştir ki, bu usul üzere sistemin içine girilip, sırasıyla her farz ve vacip yapılırken, bunları açık bir zihin ile takip etmek, mecburen ayık olmayı getirir. Bu bakımdan ibadetlerin usulleri üzerinde ciddi olarak durulmaktadır. Günde hiç olmazsa bir saat, kulun ayıklığı sağlaması ve  Rabbi ile münasebetini yakalayabilmesi için sistematik bir düzen ile namaz kılınması üzerinde önemle durulmuştur.

Allah’a yaklaşma, yakîni yakalama gibi bir kavramdan haberi olmayanlar için bir emri yerine getirmek mahiyetinde olsa bile, namaz kılmak için usul hakkında bilgilenme şartı vardır. Böylece usul hakkında titizlenmek suretiyle, hiç bilmese bile bir gün ayık olarak huzurda durma başarılacaktır. Bu bakımdan namaz nurdur. Allah’a giden yola ışık veren bir nurdur. Nura kavuşturan bir sebeptir.

 

Namaz ameldir. Zira kulluğun ifadesidir. Kulun efendisinin emrine tâbi oluşudur. Hiçbir efendiye kul olmayıp, Yaradan’a kul olmayı benimseyiştir. Bütün efendilerin köleliğinden kurtulup, zincirleri kırıp, varlığının sebebi olana şükretmedir. Varlıkları kendi gibi, başka bir varlığa muhtaç olan her şeyin, yani her sonu olanın esaretinden kurtulmadır. Özünde taşıdığı ve ezelden beri özgürlüğüne düşkün olan ruhunun esaretten kurtuluşudur. Bu, ruh dinginliğidir. Hiçbir şeye tutsak olmama, sadece kendini var edene büyük bir gönül borcu ile zaruri bağlanıştır. Bu sebepten amellerin başıdır. Zira namazda, kimseye eğilmeyenin sadece Rabbine eğilmesi vardır. Kimseye secde etmeyen, ululamayanın Rabbine secdesi, ululaması vardır. Bu  secdede yere, en kıymetli olan başını, alnını  yüzünü sürmesi vardır. Toprak seviyesine iniş, sadece O’nun huzurunda yerle bir oluş tevazu’u vardır.  hiçbir şeyin önünde alçalmayan ruhun ve bedenin, O’na takdimi, yere serilişi vardır. Bu bakımdan namaz en önemli amellerdendir.

 

Namaz miraçtır. Mirac Gecesi Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) yükselmiş, mirac yapmıştır. Bu gecede O’nun yolundan gelecek olan ümmetine bu geceyi yaşama imkânı hediye edilmek üzere, namaz farz kılınmıştır. Böylece bizlere de mirac yapma ezelimize yükselme, bütün Peygamberler ile görüşme, selâmlaşma şansı tanınmıştır. Bu, İlâhi Rahmetin bizleri de kapsaması demektir.  Bizlere de Peygamberimiz(s.a.v.)’in en önemli bir sünnetini yaşama şansının açılması demektir.

 

Namaz  a’maktır. A’mak derinlik demektir. Namaz öyle bir derinliktir ki, kişi yaşarken kendinden giderek uzaklaşarak yaşar. Kendi bir yerde kalır. Hayal olan kendi  ise kendinden uzaklaşarak yaşamaya devam eder. Kendi olamama durumu ile de hayatını tamamlayabilir. Çoğu insan kendi olmadan kendinden habersiz olarak, kendi hakikatini örterek, kendi hakikatinden uzaklaşarak yaşarken; olması lâzım gelen olur, kendine ters düşen bir halin içinde başka bir şey olarak kendini kendi sanarak yaşar. İşte namaz, kendi özümüze gidiş, kendi derinliğimize iniş, kendi gerçeğimizi görüş ve kabul ediş, hatta kendi hakikatimizden memnun oluşumuzu sağlayacak olan özümüze doğru yolculuğumuzun başlamasını sağlar. Devam edip daim namaz kılanlardan oldukça da, kendi derinliğimize kavuşmamızı ve orada sabitlik ve sağlamlık kazanmamızı sağlar.  Bunun manası şudur: Yolculuğun sonunda kendimizi bulurken, kendimizi tanımış oluruz.  Malumdur ki, kendini bilen Rabbini bilecektir.

 

Namaz zikirdir. Zikir anma manasını taşır. Namaz Allah’ı anma, O’nunla konuşma, O’nunla olma, buluşma demektir. Namaz zikirdir, çünkü içinde Allah vardır. Zikirdir, zira karşılıklı konuşma vardır. Her ne kadar biz O’nu duymuyorsak da O bizi duymakta ve görmektedir. Zikrin bir manası da Allah’lı olmaktır veya Allah ile olmaktır. İnsan  Allah ile olduğu zaman kendisinden hiçbir kötü iş çıkmaz. Ne zaman ki Allah’ı düşünmüyordur, anmıyordur yani uzaktır, o zaman kendisinden kötülük veya günah zuhur eder. İşte namazın kendisi bizzat zikirdir ki içinde olduğumuz müddetçe bizden günah ve olumsuzluk uzak olur. Namaz bu manada eda edilmelidir. Bunun için de ayık olarak namaza yaklaşmalıdır.

NAMAZIN HAKİKATİ

NAMAZIN HAKİKATİ

 

Namaz, Mirac gecesinde, insanı Allah’a yaklaştırmaya vesile olmak üzere lûtfedilmiştir. İnsan Mülk Âleminde yaşarken, bu âlemin gidişatına uygun olarak, hayat şartlarına kapılıp giderken, esas yaratılış sebebini ve Yaradan’ını unutmaktadır. Bunun yanı sıra kendi iç âlemine dönmeyi, kendi ile yalnız kalmayı, kendini sorgulamayı ve eleştirmeyi de unutmaktadır. İşlerin ve olayların girdabında, yakın çevresini, doğanın sunduklarını, akşam ile sabah arasındaki farklı güzellikleri de görememekte, sadece günleri birbirine ekleyerek ömrünü insan için yaratılmış olan bütün güzelliklerden mahrum olarak, geçirmektedir. Kendi sükûnetini yakalayamayan insan, kendi dışındaki musikiden habersiz, renk ve kokuları fark etmeden, doğal olan ve olumlu yansımalar veren her şeyden uzak olarak, adeta bir makineymiş gibi yaşamaktadır.

Bu insan alıp verdiği nefesten habersiz, organ ve âzalarının uyumlu çalışmasından habersiz, vücudunun oksijen ve diğer doğal gereksinimlerinden habersiz olarak sadece yaşamaktadır. Kuran’da ibadetler bakımından en çok söz edilen namazdır. Namaz insana en çok gerekli olan sükûneti, kendine dönmeyi, belki de bazı şeyleri fark ettirmeyi sağlayacaktır.

Âzalarımız hastalanınca, böylesine yaşamaktan yorulunca tıbbî olarak ilgileniriz. Hasta olan her neremiz ise, sanki bir makinenin parçalarından biri bozulmuş gibi doktora gideriz. Doktorun tamirat işi tamamlanınca, yine eski yaşantımıza döneriz.

Namaz bir günde beş vakit, toplam bir saat civarında  bir ibadettir. Bu süre hayatımızın içinde, vakitleri Yaradanımız tarafından tayin edilen zamanlarda bize kendimize dönmemizi sağlayacak bir süredir. Bize uygun olduğu bildirilen bu vakitler, bizim için en uygun kendimizle bağlantı kurabildiğimiz vakitlerdir. Namaz kılarken tavsiye edilen, sükûnet içinde duruşumuz, bizim kendimizi, kendimizdeki sessizliğin sesini duymamız içindir. Huşû sahibi olmamız, bir kere geldiğimiz dünya hayatında, bir daha asla elimize geçmeyecek olan dünya hayatımızda, gayemizin ne olması gerektiğini düşünmemiz ve elimizdeki fırsatı kaçırmaktan korkmamız ve belki de kaçırdıklarımızı asla yakalayamamaktan korkmamız içindir. Ve bu yakalayamamaktan sonra gelecek olan hüsran için duyulan korku…

Niyet etmemiz çok önemlidir. Namaza niyet namazın başlangıcıdır. Aslında niyet bir defa yapılır ve bütün zamanları kapsar. Bundan sonraki niyetler ise belki niyeti tam olarak yapamamış olmaktan dolayı yapılan niyetlerdir. Niyet insanın verdiği sözü yerine getirmesi, vaadinde sadık olması, kendi kendine sağlamlığını bilmesi, kendi nazarında kendine ait saygısının gelişmesi manâlarını taşır.

Namaza başlamadan kişi kendini ve namaz kılacağı yeri dış kirlerden temizler, böylece kalbini ve aklını yani düşüncelerini de iç kirlerden temizlemelidir. Kalbinde ve düşüncelerinde sadece yaratıldığı an kalmalıdır. Yaradan’ı ve kendisinden başka bir şeyin kalmadığı ibadet anındadır. Bu an sanki ilk yaratıldığı an gibi olmalıdır. Nasıl ki o anda hiç günahsız ve sadece Yaradan’ın ruhundan nefy ettiği temizlikte idik. Nasıl ki o anda hiçbir kötülüğü bilmiyorduk. Kimse hakkında zanlara sahip değildik. Bir cevher, bir hazine kıymetinde idik.

Ve artık kendimizi her şeyden soyutlayarak, Kıblemize dönüyoruz. Kıbleye yönelmek ve Kıble eğer bilinmiyorsa araştırarak bulmak şarttır. Yani dönecek ve yakaladığımız hali sağlam olarak devam ettirecek yer, Kıblemizdir. “Fesemme vechullah” Âyeti ile “her ne yana dönerseniz Allah’ın Vech’i oradadır”. Kuzey yarım kürede oturanlar için kabaca güney yönünde olan Kıble, güney yarım kürede oturanlar için kabaca kuzeyde yer alır. Böylece Allah’a yönelmek isteyen her kim ise, her ne yöne dönerse dönsün, Allah’a dönmüş olacaktır. Böylece merhameti sebebiyle Allah-ü Teâlâ, Mülk Âleminde insanın beş duyusuna hitap edecek bir yer tayin etmiş, sebepleri asıl zanneden kulları için, bir mübarek yer tayin etmiştir. Yöneldiğimiz Kıblenin bulunduğu topraklar, bütün Peygamberlerin vücut bulduğu topraklar olup, Allah-ü Tealâ bu beldelerin kendi Zât’ı için mukaddes olduğunu bildirerek, “beytim” buyurmuştur. Kâbe’nin dört duvarı da Kıbledir. Çünkü Kâbe olduğu gibi bütünüyle mukaddestir. Namaza duran kişi secde edeceği yerde Kâbe varmış gibi, Kıbleye yönelir. Namaza duran kişi bilir ki, kendisi gibi nice Peygamberler aynı yere yönelmiştir. Nice sahabeler yönelmiştir. Nice Allah velileri yönelmiştir. Nice melekler yönelmiştir. Bu duygu Kıble’nin önemini getirir.

Hazır olduğumuzda; yani sükûnetimizi yakalayıp, bu andan önceki anlar için “estağfirullah” deyip, Kıbleye yönelip, huşû içinde niyet ettikten ve kendimizi de sağlam bir niyet içinde bulduktan sonra, artık Allah’ımız ile konuşmaya yani O’nu zikretmeye, O’na hamd etmeye, O’nu sena etmeye, O’na eğilmeye, O’na secde etmeye, O’na sığınmaya, O’ndan beklemeye, O’ndan ummaya, O’na kulluk etmeye başlamak üzere; O’nun büyüklüğünü anarak “Allah-ü Ekber” diyip, ellerimizi kaldırıp, avuç içlerimizi Kıbleye çevirerek, namaza başlarız. Ellerimizi Yüce Padişah’ın huzurunda, emrinde olduğumuzu ifade edercesine, göğsümüzün üzerinde (erkekler göbek üzerinde) bağlamakla, emre âmâde olduğumuzu beyan ederken, gözlerimizi, o Yüce İzzet Dergâhı’nda sadece kulluğumuzu izhar edeceğimiz secdeden kaldırmaksızın, etrafta bakılmaya değer bir şey görmeyerek, yine O’nun bize bildirdiği Kur’an vasıtası ile okur, konuşuruz.

Fatiha Sûresi’nin manâsı ile kendi varlığımız öylesine kaybolur, öylesine yok olur ki dizlerimiz tutmaz hale gelir. Sanki “ bizi sırat-ı  müstakiym’e ulaştır”, “dalâlet’e düşenlerin yoluna değil” dediğimizde, “amin” diyerek, dûamızın kabul edildiğini hisseder gibi oluruz. Ve artık dünya gözümüzden silinmiş gibi olur. Allah’dan başka bir şey kalmamış olur. Son takat ile Kuran’dan üç-dört âyet daha okuyup, rükû’a varılır. Rükû’da “Azîm” ismi ile tesbih edilir. Bu tesbih, namazın daha  ilk rekâtında Allah’ı kuvvetle hissedişten, Allah’ın Zât’ı ile her tarafımızı kaplamış olan dünyamızı silmesinden kaynaklanmış olup, bir daha hiçbir kötülüğe dönemeyeceğimizi, bir daha asla hakikatten yüz çevirmeyeceğimizi ikrar etmek üzere çektiğimiz tesbihtir. Allah’ın kalbimizden sildiği maddi âlemin hamdini yaparak rükû’dan doğruluruz.

Ama hissettiğimiz bunca yoğun güzellikler içinde, öyle içimiz boşalmış gibidir ki, dizlerimiz tutmaz, doğrudan secdede huzura varırız. Secde aşık ve maşuğun buluştuğu, yakîn olduğu makamdır. Kulun da kulluğunu en yoğun hissettiği makamdır. Bu secde ile Ruhlar Âlemindeki secdemizi yaşarız. Hiç kalkmak istemeyerek secdenin tesbihatı ile kuvvet bularak yaşadığımız âleme dönmenin ezası içinde tekrar secde yapar ve takat toparlayarak, ikinci rekâta geçeriz.

Farz namazda birinci rekât, kıyamı ile Ezel Âlemi’ni hatırlamak (bu sebepten Zamm-ı Sûre uzun tutulur, zira hatırlamak kolay değildir), rükû’u ile İlâhi hitabı duymanın hatırlanması, secdesi ile “Ben sizin A’lâ olan Rabbiniz değil miyim?” sorusuna cevap olarak “beli” yani “evet” diyerek secdeye varış manâsındadır.

İkinci rekât bütün bunlarla birlikte, Mülk Âlemi’ne inmeyi bekleyişin sıkıntısı, bu sırada mevcut öğrenilen bilginin unutulmaması için tekrarı mahiyetindedir. İkinci rekâtın sonundaki oturuş, Ruhlar Âlemi’nde yaratılmış olan Peygamberler’in kadrini bilerek, selâmlamadır. Bu selâmda kul, kulluğuna vakıf olmuş ve Peygamberlerin de hususi yaratılmış olanlar olduğuna vakıf olmuş, Allah’ın tek olduğuna ve Hz. Muhammed(s.a.v.)’in de O’nun kulu ve Resûl’ü olduğuna şahadet vardır.

Üçüncü rekât bütün ulvî biliş içinde, istemeyerek de olsa Maddi Âleme iniş ve acele olarak yeni bilgilenmeler sırasında aslı unutmaya başlayış ve bu unutmayı önlemek üzere yeniden hatırlamayı zihinde sabit tutuştur.

Dördüncü rekât, Mülk Âlemi’ne indikten sonra, temizlenip, yükselmemiz, mirac etmemiz manasındadır. Burada sonunda kendi ezelimize gidişimiz söz konusu olup, ezeldeki İlâhi halimize dönüşümüz olmalıdır. Bu hal içinde Peygamberimiz(s.a.v.)’e şahadet, diğer bütün Peygamberlere selâm, Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’e ümmet olmanın kıymetinin bilinerek salât ve selâm, sonunda da Allah’a sığınarak dünya ve ahiretimizi iyi işlerle doldurmamız için yardımını isteyen dûa ve belki de namazın hakikatine vasıl olamamış olma durumunda olması mümkün olan ebeveynimizin de affını taleb eden dûa ile bitiriş. Sonra diğer ruhdaşlarımıza selâm vererek namazdan çıkışımız.

Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) Mirac gecesi, yükselerek, ezeline ulaştığında, bütün Peygamber kardeşleri ile görüşmüştür. Namazın Mirac’ta hediye edilmesi de Mü’min olanlara sadece Peygamberimiz (s.a.v.)’e ait olan önemli bir sünnetin lûtfedilmesidir. Böylece bizlere, Mirac  yapmamız için İlâhi Rahmet’in ulaşmış olmasıdır. Namaz Miracımızdır ve Miracımızı gerçekleştirmemizin en kısa yoludur.

Namaz aynı zamanda zikirdir. İçinde sadece  Allah’ın olduğu bir ibadettir. Zikrin bir mahiyeti de Allah ile oluştur. Namaz Allah ile oluş, Allah ile konuşma, Allah’ı anma ibadetidir. Bu sebepten çok önemlidir.

Yukarıdan beri anlatılan hususlar bu bakımdan önem kazanmıştır. Namaz ile ilgili nice kitaplar yazılmıştır. Peygamberimiz(s.a.v.) bu sebepten üzerinde çok durmuştur. Bu bilgilerden ve verilmiş olan önemden bigâne oluş, namazı gaflet ile kılmaya sebep olur. Namaz ayık olma, gafletten sıyrılma, uyanık olma halidir. Namazda gafletsiz olarak yöneliş esastır. Bu sebepten bu bilgiler ışığında namazını kılan kişiler, mutlaka kötülükten uzak kalacaklardır, kimseye karşı ellerinden, dillerinden hatta kalplerinden bir kötülük geçmeyecektir. İnsanların hayırlısı olacaklar, etraflarına örnek insan olacaklardır.

Rabbim, bize namazın hakikatini hissederek, namazımızı eda etmeyi nasip et. İnsanlara böylece zarar verenlerden değil, fayda verenlerden olmamızı nasip et. Bize ve çevremize dinin hakikatini bildir. Görenlerden, duyanlardan, İslâm ve İman nimetini bilenlerden olmak istiyoruz, yardımlarını lûtfet. Bizleri daim namazda olanlardan eyle. Âmin, Âmin, Âmin…

NAMAZIN FARZLARI

NAMAZIN FARZLARI

Namazın farzları: 12 adettir. 6 sı namazın içinde, 6 sı da dışındadır.

Namazın dışındaki farzları: 6 adettir.

1) Hadesten taharet: Gusul ve abdest olup, bunlar için bir mani olduğunda teyemmüm.

2) Necasetten taharet: Namaz kılınan yerde veya elbisede necaset(pislik) olmaması.

3) Setr-i avret: Örtünmek. Kadın için eller ve yüz hariç bütün bedenin örtünmesidir. Erkek için ise göbeğin altından, diz kapaklarının altına kadar olan kısımdır.

4) İstikbal-i Kıble: Kıbleye yönelmek. Savaş, yırtıcı hayvan tehlikesi karşısında korkmak ve binek üzerinde olmak dışında; kıblenin neresi olduğu hakkında araştırma yapmak farzdır.

5) Vakit: Vaktin girdiği konusunda kesin bilgiye sahip olmak gerekir. Aksi takdirde namaz sahih olmaz.

6) Niyet: Kalp ile namaz kılmaya ve hangi vakti kılacak ise o vaktin namazına, hatta namazın sünnet veya farz ya da vacip oluşuna göre hangi bölümü kılınacaksa, o bölüme niyet etmelidir. Eğer İmam ile namaz kılınacak ise, namaz kılan hem kılacağı namaza niyet eder, hem de imama uymaya niyet eder. Eğer cemaat namazı kılınıyorsa ve cemaatte kadın var ise, imamın kadın cemaat için de niyet etmesi gerekir. İmamın haberi olmadan kadın cemaatin imama uyması sahih olmaz.

Namazın içindeki farzlar: (Rükûn denir) Bunlar da 6 adettir.

1) İftitah tekbiri: Namaza başlama tekbiridir. Kişi kendi duyacak kadar bir sesle “Allah-ü Ekber” der.

2) Kıyam: Gücü yetenlerin ayakta durduğu ve bu sürede Kuran’dan belli bir miktar âyet okuduğu kısımdır. Tekbirden sonra bir Fatiha ve bir sûre okunur. Kıyamda bir yere yaslanmak ile namaz sahih olmaz. Ayakta duramayacak kadar hasta veya aciz durumda olan kişi, en kolayına gelecek şekilde oturarak namaz kılar. Eğer gücü yeterse rükû’ ve secdesini yapar. Yetmez ise başını öne doğru eğerek imâ ile yapar. Secde imâsını, rükû’ya göre daha öne doğru ve daha aşağıya doğru eğilerek yapar. Secde yapmak için sandalye sırtlığı veya yastık gibi bir şey kullanmaz. İmâ ile yapar. Oturmaya da gücü yetmezse, yatarak, kılar. Ayaklarını kıbleye doğru uzatır, üstlerini örter(edeben), secde ve rükû yaparken de imâ ile yapar.

3) Kırâat: Namazın içinde Kur’an okumak demektir. Fatiha, Zamm-ı Sûre, tahiyyat ve Kunut duaları okunur. Okuma sırasında, Kur’anın manâsını değiştirecek bir hata yapmamak lâzımdır. Zamm-ı Sûrelerin okunuşunda da bir düzen vardır. birinci rekâtta daha uzun olmak üzere, en kısa sûre en son rekâta bırakılır. Bir de bu sûrelerin Kuran’daki yer alma sırasına göre okunması lâzımdır.birinci rekâtın Zamm-ı Sûresi, Kuran’da diğerlerinden daha önce yer almış olmalıdır. Eğer cemaat namazı kılınıyorsa, kıraati en iyi olan kişi, diğer imamlık şartlarını da taşıyorsa, imam olarak tercih görmelidir.

4) Rükû’: Mutlaka öne doğru eğilmek demektir. Kişinin    elleri dizlerine kavuşacak kadar eğilmelidir. Kadınlar daha az eğilirler. Rükû’ da tesbih çekildikten sonra (Sübhane Rabbiye’l Azîm) doğrulmak vaciptir. Yanılır da doğrulmadan secdeye varılırsa, namazın bitiminde sehiv secdesi yapması gerekir( hata, yanlışlık secdesi). Bilerek terk ederse tahrimen (harama yakın) mekruh olur. Vakit içinde tekrar kılması gerekir.

5) Sücûd: Secde demektir. İki elin iç tarafı, iki diz, iki ayak , alın ve burun kemiği ile yere temas ederek yapılır. Namazın rükûnları ve bilhassa secdelerde ve secde arası oturmalarda kişi, acele hareket etmemeli, ibadete yakışır bir sükûnet içinde huşû, ve vekar içinde olmalıdır.

6) Kâde-i âhire (son teşehhüd oturuşu)’de teşehhüd miktarı kadar oturmak. Yani tahiyyat ve salâvatlar okunacak kadar oturmaktır.

Bu sayılan rükûnlardan biri eksik olsa namaz kabul olmaz.

NAMAZIN VACİPLERİ

NAMAZIN VACİPLERİ

1)   Allah-ü Ekber ile başlamak.

2)   Fatiha okumak( Besmele ile birleştirerek okumak tavsiye edilir)

3)   Zamm-ı Sûre okumak.

4)   Alın, burun yere değmek üzere her rekâtta iki secde yapmak.

5)   İkinci rekâttan sonra oturmak.

6)   Fatiha: Eğer cemaat namazı kılınıyorsa, Fatiha imam tarafından okunur. Namaz aydınlıkta kılınıyorsa(öğlen, ikindi gibi) sessiz, yani imam tarafından içinden okunur. Cemaat okumaz. Karanlıkta kılınıyorsa(akşam, yatsı, sabah gibi) sesli yani imam tarafından dışından okunur. Cemaat okumaz.

7)   Cemaat namazlarında, imama uyarak kılınan namazlarda cemaat susmalıdır.

8)   Vitir namazında KUNUT Duaları okunur. Bu duaları bilmeyen, öğreninceye kadar, Rabbena dualarını okur. Bunları da bilmiyorsa, öğreninceye kadar üç defa “Allahümmağfirli” der.

9)   Bayram namazında zâid ( fazladan) tekbirler almak.

10) Selâm vermek.

11) Teşehhüd’de “Ettehiyyatü” okumak. (oturma sırasında).

12) Yanılınca SEHİV secdesi yapmak. (Farzı geciktirip, vacibin birini yanılarak terk ve geciktirmek durumunda yapılır. Sünnetin terki veya geciktirilmesi durumunda gerekmez).

13) Fatiha’yı Zamm-ı Sûreden evvel okumak.

14) Rükû ve secde aralarına başka bir iş katmamak (yerden çöp almamak, üstünü düzeltmemek gibi).

15) Yalnız başına namaz kılan kimse, sabah, akşam ve yatsı namazlarını dilerse sesli, dilerse gizli okuyuşla kılar. Gece kılınan nafile namazlarda da hüküm böyledir. Öğlen ve ikindi namazlarında ve gündüz kılacağı nafile namazlarda gizli okuması vaciptir.

Namaz içinde okunan secde âyetinden dolayı tilâvet secdesinde bulunmak vaciptir. Rükû’a varılmadan hemen yapılması gerekir.

NAMAZ BAHSİ İLE İLGİLİ ÂYET-İ KERİME’LER

NAMAZ BAHSİ İLE İLGİLİ ÂYET-İ KERİME’LER

1)Namaz kılmanın farz olduğuna  ve huşû’ ile kılınmasına dair Âyet-i Kerime’ler:

Bakara 3, 43, 177         Nûr 37, 56        Meâric 22, 23

Nisâ  77                          Neml 3

Müzzemmil 20

Mâide  12, 55                 Ankebût 45        Müddessir 3

En’am 162                      Rûm 18               A’lâk  1

A’raf 26,27                     Lokman 4, 17      Beyyine  5

Berâ’e (Tevbe)   112      Ahzâb 33, 56       Maûn  4, 6

İsrâ’  78, 110                  Fâtır 18, 29

Tâhâ 121                         Zümer 1

Enbiyâ 73                       Şûra 38

Hacc 41, 77, 78               Feth 29

Mü’minûn 1, 2                Mücadele 13

2)Namazın vakitleri ve ezan okunmasına dair Âyet-i Kerime’ler:

Mâide 58

İsrâ’    78

Tâhâ    130

Fussilet  33

Cuma    9

3)Kıble ve hükümleri hakkında Âyet-i kerime’ler:

Bakara  115, 142, 145, 147, 150

A’raf 29

4)Mescitler ve hükümleri, mescitte itikâf yapmaya dair      Âyet-i Kerime’ler:

Bakara 114, 144, 149, 187           İsrâ’ 1

Nisâ 43                                         Enbiyâ  71

A’raf 29, 31                                  Hacc 25

Enfâl 34                                        Nûr 36

Berâ’e 17, 19, 28, 107, 110          Cin  18

5)Namazı vaktinde kılmak ve namazdan sonra Allah-ü Tealâ’yı tesbih etmek hakkında Âyet-i Kerime’ler:

Bakara 45, 110, 153, 177, 238   İbrahim 31

Nisâ 103, 162                             Kehf 46

Mâide 91                                    Meryem 59

En’am 72, 92                             Tâhâ 14, 130, 132

Enfâl 3                                        Mü’minûn  9

Berâ’e 5, 11, 18, 71                    Ankebût 45

Hûd 114                                      Rûm  17, 31

Ra’d 22                                        Meâric 23, 34

6)Bayram namazları ve kurban kesmek ile ilgili Âyet-i Kerime’ler:

Kevser 2

7)Cuma namazı hakkında Âyet-i Kerime’ler:

Cuma  9, 11

Bürûc 3

8)Yolculuk namazı hakkında Âyet-i Kerime’ler:

Nisâ’  101

9)Korku namazına dair Âyet-i Kerime’ler:

Bakara 239

Nisâ’ 101, 102

 

10)Teheccüd ve tatavvu namazı hakkında Âyet-i Kerime’ler:

En’am 162                     Furkan  64

Hûd 114                         Secde 16

İsrâ’  79                          Zâriyat  17, 18

 

11) Namazda haram olan şeyler, namazın bir kısmını inkâr edenin kâfir olacağı, Allah’dan başkasına secdenin şirk olduğuna dair Âyet-i Kerime’ler:

Bakara 34                   Secde 15

Nisâ’ 43                      Fussilet 37

Nahl 48, 49                 Mürselât  48

Hacc 18

 

12)Secde Âyetleri okununca, işitilince secde edilmesi hakkındaki Âyet-i Kerimeler:

A’raf 206                     Neml 26

Ra’d  15                       Secde 15

Nahl 49                        Sa’d 24

İsrâ’  109                      Fussilet 38

Meryem 58                   Necm 62

Hacc 18, 77                  İnşikak  21

Furkan 60                     A’lâk 1

HANEFİ MEZHEBİNE GÖRE NAMAZIN SÜNNETLERİ

HANEFİ MEZHEBİNE GÖRE NAMAZIN SÜNNETLERİ

1)   İftitah tekbiri almak için, iki eli erkeklerin kulak hizasına, kadınların ise omuz hizasına kadar kaldırmaları.

2)   Parmakları kendi halinde bırakarak, ne bitiştirmeli, ne de ayırmalı.

3)   İmama uyan kişinin iftitah tekbiri, imama yakın olmalı.

4)   Kıyamda ellerin durumu: Erkeklerde sağ el sol el üzerinde olarak göbek altında, kadınlarda ise göğüs üzerinde durmalı.

5)   Sübhaneke okumak. (yavaşça)

6)   Eûzü çekmek. (yavaşça)

7)   Her rekâtın başında Fatiha okumadan önce besmele çekmek. ( yavaş sesle)

8)   Fatiha’dan sonra “Âmin” demek. (yavaş sesle)

9)   İftitah tekbirini alırken başı eğmemek.

10) İmam ile kılınan namazda, imamın tekbir       (Allah-ü Ekber), tesmî (semiallah-ü limen hamideh), ve selâmı açıktan söylemesi.

11) Kıyamda ayakların arasını dört parmak açık tutmak.

12) Mukîm olanlar ( yani seferi olmayanlar) için, Fatiha’dan sonra okunan zamm-ı sûrelerin; sabah ve öğle vakti namazlarında uzun, ikindi ve yatsı vakitlerin namazında orta uzunlukta, akşam vakti namazında ise kısa olanlarından seçilmesi. Eğer kişi misafir ise, yani seferi ise dilediği sûreyi okur.

13) Her namazın birinci rekâtında kıraati uzatmak, Hanefiler için ve İmam Muhammed için muteberdir.

14) Rükû ve secde için her alçalma ve kalkışta tekbir alınır. Ancak rükûda kalkarken, “semiallah-ü limen hamideh” demek sünnettir.

15) Rükûda üç defa “sübbhane rabbiyel azîm” demek ve,

Secdede de üçer defa “sübbhane rabbiyel a’lâ” demek sünnettir.

16) Rükûda eller ile diz kapakları kavranmadan tutulmalıdır.

17) Erkek rükûda parmaklarını ayrı tutar, kadın ayırmaz.

18) Rükûda erkeklerin sırtı yere paralel olacak şekilde düz olur. Başları da kuyruk sokumlarına paralel durumda olur. Kadınların ise, dizleri hafif bükülüdür ve sırtları da yukarı doğru meyilli olur.

19) Tâdil-i erkân: Namazı usulüne uygun kılmaktır.

20) Rükû’ ve secdeden sonra doğrulmak.

21) Secdeye giderken önce dizleri, sonra elleri, sonra alın ve burnu yere koymak. Secdeden kalkarken bu sıraya sondan başlamak. Eğer güç yetmezse eller ile yere dayanarak kalkılabilir.

22) Secde, iki avuç yere konduktan sonra, iki avuç arasında kalan yere yapılır. İki el iki omuz hizasından yere konur.

23) Erkek karnını uyluklarından, iki dirseğini böğürlerinden uzak tutmalıdır. Secdeye varınca iki kolunu yerden uzak tutmalıdır.

24) Kadınlar secdede iken, karnını uyluklarına yapıştırır.

25) İki secde arasında oturmak, Hanefilere göre vaciptir.

26)İki secde arasındaki oturuşta ve teşehhütte otururken, iki el iki uyluk üzerine koyulur.

27) Secdede ve teşehhütte oturuşlar: Kadınlar; sağrıları üzerine oturup, uyluklarını birbiri üzerine koyup, sol ayağı sağ kabaları tarafından çıkarırlar. Erkekler; sol ayağı yere yatırıp, sağ ayağı dikerler ve ayak parmaklarını kıbleye yöneltecek şekle sokarlar.

28) Tahiyyatta şahadet getirirken, sağ el işaret parmağı ile işaret etmek. “ Lâ ilâhe” derken, parmağı kaldırmak, “illallah” derken indirmek. Bunu bu şekilde yapamayanın terk etmesi daha doğru olur.

29) Farz namazlarda üçüncü ve dördüncü rekâtta sadece “Fatiha” okumak.

30) Namazdan çıkmadan önceki son oturuşta, Hz.Peygamber (s.a.v.)’e salâvat getirmek. (Salli ve Bârik)

31) Salâvat getirdikten sonra, Kuran’da mevcut olan dualardan okumak (Rabbena’lardan).

32) Selâm verirken önce sağa, sonra sola dönmek.

33) Cemaat namazlarında, cemaat imamın selâmı ile birlikte selâm verir. Hiç değilse imamın  selâmına yakın bir selâm ile selâm verilir.

34) Mesbuk olan cemaat, yani imam bir rekât kıldırdıktan sonra imama uyan cemaat, imamın ikinci selâmını bekler. Böylece imamın sehiv secdesi yaptırmadığını görerek, üzerinde sehiv secdesi bulunmadığını bilrek,dördüncü rekâtı tamamlamak üzere ayağa kalkıp, tamamlar.

35) Beş vakit namaz için ve Cuma namazı için ezan okumak ve kamet getirmek sünnettir. Kazaya kalan ve cemaatle kılınacak farz namazlar için de sünnettir. Kendi evlerinde yalnız başına namaz kılacak erkekler için ezan ve kâmet müstehabdır. Kadınlar için ezan ve kâmet sünnet değildir.

Sütre etmek: Kişinin secdesi  ile ayaklarının arasından geçmesi ihtimal dahilinde olan kişilerden korumak üzere, secdenin hemen arkasına  bir eşya koymasıdır. Sandalye v.s. gibi bir şey koyulabilir.

NAMAZIN EDEPLERİ

NAMAZIN EDEPLERİ

1)   Namazda kişi iç ve dış âlemi ile sükûnette olmalıdır. O anda Rabb’ine ibadet ettiği şuuru içinde huzurunu korumalıdır.

2)   Üst giysiyi açık bulundurmayıp, iliklemelidir. Erkekler için elbisenin yenleri varsa, eller yenden çıkarılmalıdır. Meselâ, palto veya ceket omuzda namaz kılınmaz. Burada gaye hem namaz kılan ve hem de namaz kılanı gören için, son derece önemli, hürmet gerektiren bir ibadet duygusunu verebilmektir.

3)   Kıyam sırasında secde edilecek yere, rükûda ayaklar üzerine, secdede burna, oturuşta kucağa, selâmda sağ ve sol omuz başlarına bakmalıdır.

4)   Kişi yalnız başına namaz kılıyorsa, namaza ait rükû’ ve secde tesbihlerini, eğer isterse üçten fazla, ama tek sayıda yapabilir.

5)   Cemaat namazları kılınırken, kâmet alındığında “hayye-alel-felâh” yani ”haydi kurtuluşa” dendiği zaman, imam ve cemaat ayağa kalkmalıdır.

6)   Kâmet okunurken cami’e giren kimse, oturur. Sonra cemaatle beraber ayağa kalkar. Kâmetin bitmesini ayakta beklemez.

Ezan okunurken, dinlemek, konuşmayı kesmek ve aynen tekrarlamak müstehabdır. “hayye-alel-salâ” ve “hayye-alel-felâh” denildiğinde, “lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” denir. 1. “eşhedü enne Muhammeden …” denince “Sallâllahu aleyke ya Resûlallah” demek; 2. “eşhedü enne Muhammeden…” denince, “karret bike aynen ya Resûlallah” yani gözüm senin nurun ile aydınlansın demek ve baş ve işaret parmaklarının  uçlarını öperek gözlerine sürmek, müstehabdır.